10 Nisan 2022

Dünya Nüfus Raporu 2022

Dünya genelinde 121 milyon istenmeyen gebelik gerçekleşiyor. Bu, tüm gebeliklerin neredeyse yarısını oluşturuyor

Geçen hafta içinde Birleşmiş Milletler Nüfus Fonunun (UNFPA) Dünya Nüfus Raporu 2022 yayımlandı.

UNFPA'in 2022 Dünya Nüfus Raporu, görünmeyen bir sorunu görünür kıldığı ve bizlere, istenmeyen gebeliklerle ilgili yeni adım atma zamanın çoktan geldiğini hatırlatması, bunu kanıtlarla ortaya koyması açısından çok önemli.

Raporun ana teması "istenmeyen gebelikler".

Dünya genelinde 121 milyon istenmeyen gebelik gerçekleşiyor. Bu, tüm gebeliklerin neredeyse yarısını oluşturuyor.

İstenmeyen gebeliklerin yüzde 60'ından fazlası ve tüm gebeliklerin neredeyse yüzde 30'u kürtajla sonuçlanıyor. Dünya genelinde yapılan tüm kürtajların yüzde 45'i güvenli değil ve güvenli olmayan kürtajların yüzde 97'i gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor. Güvenli olmayan her üç kürtajdan biri ise son derece kötü sağlık koşullarında, sağlık çalışanı olmayan kişilerce ve sağlığa zararlı yöntemlerle gerçekleştiriliyor.

Rakamların ötesine baktığımızda, bu aslında 121 milyon kadın demek. Gelişmekte olan ülkelerin kadınları, Asya'da, Afrika'da ya da Latin Amerika'daki kadınlar, öncelikli olarak risk altındalar. 

Bu kadınlar, uygulamalar sırasında ve sonrasında ağır kanamalar yaşayabiliyorlar; sağlığa uygun olmayan koşullar nedeni ile enfeksiyon kapabiliyorlar.

Kullanılan kesici, delici aletler nedeni ile üreme oranları, iç organları, idrar yolları delinebiliyor.

İşlem sırasında bazen düşük tam sağlanamıyor ve kadının yaşamını tehdit ediyor. Kanamayı ve enfeksiyonu arttırıyor. 

Bu nedenlerle, ileride isteyerek yaşayabileceği bir gebelik ya da istediği bir zamanda çocuk sahibi olma olasılığını azalabiliyor. Kronik ağrılarla baş başa kalabiliyorlar.

Depresyon başta olmak üzere, ruhsal sorunlar yaşayabiliyorlar. 

Güvenli olmayan kürtajlar nedeni ile her yıl 7 milyon kadın hastaneye yatıyor.

İstenmeyen gebelikler doğum aralığının kısalması anlamına da gelebiliyor. 

24 aydan kısa doğum aralığı, anne ve bebek sağlığı açısından anne yaşı ve doğum sayısı ile birlikte üç temel riskten biridir. Bebekte prematürite, erken doğum, beslenme sorunları ve sonrasında gelişme sorunları, annede kanama artışı, kansızlık, depresyon gibi birçok sağlık sorununa yol açabiliyor. 

Kadınların yaşamı öyle risk altındaki, bu kadınlar ölebiliyorlar.

Güvenli olmayan kürtajlar, gerçekleşen tüm anne ölümlerinin yüzde 5 ila 13'ünü oluşturan en önemli neden. Üstelik gelişmemiş ülke kadınlarının her alanda yaşadıkları eşitsizliğin bedeli bir kez daha ortaya çıkıyor; ölme riskleri 7 kat daha fazla. 

Önlenebilir bir nedenle annelerimizi kaybediyoruz.

Peki, bu kadınlar neden istemedikleri bir gebelik yaşamak durumunda kılıyorlar?

Bunun çok temel, kök nedenleri var. Kadının toplumdaki yeri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği başta olmak üzere... 

Sağlık açısından bakıldığında...

İlki, bu kadınların nasıl hakları ile ilgili bilgileri yetersiz ise, kendi bedenleri, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili bilgileri de yetersiz.

Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü tarafından gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2018'e (TNSA 2018 ) göre, her dört evli kadından sadece biri gebe kalınacak zamanlamayı doğru olarak tanımlayabilmiş. Örgün eğitimlerimizde, yani ilkokuldan başlayarak yaş gruplarına uygun cinsel sağlık ve üreme sağlığı eğitimlerimizin yapılandırılmasını güçlendirmek durumundayız. Bu konudaki sağlık okuryazarlığı artmadan kadınlarımızın bilinçli seçimler yapması olanaksız. Politikacılarda kararlı bir duruş, eğitimci ile sağlıkçıların da birlikte çalışması gerekiyor.

İkinci olarak, aile planlaması hizmetlerimiz.

Aile planlaması kullanımı, kadınların istenmeyen gebelik ve güvenli olmayan kürtaj riskini azaltır. Hem anne hem de bebeğin sağlığı için çok önemli olan doğum aralığının açılmasına yardımcı olur.

Rapora göre, 257 milyon kadın, güvenli ve modern gebelik önleyici yöntem kullanmıyor. Aile içi şiddete maruz kalan kadınlarda gebelik önleyici yöntem kullanımının yüzde 53 daha düşük olduğunu, 47 ülkede, üreme çağında olan kadınların yaklaşık yüzde 40'ının gebe kalmamak için herhangi bir gebelik önleyici yöntem kullanmadığını ortaya koyuyor bu rapor.

Yine, TNSA'nın ortaya koyduğu ülkemizin verilerine baktığımızda, isteyerek düşük öncesindeki ayda yöntem kullanmayan oranı yüzde 64, geri çekmeyi kullananlarla beraber bu oran yüzde 80'lere yükseliyor. Beklenmedik bir durum değil. Ne yazık ki bağıra bağıra geliyor. 

Ülkemizde her on evli kadından birinin karşılanmamış aile planlaması gereksinimi var. Bu oran da iyileştirmemiz gereken öncelikli bir alanımız. Çünkü, 2013-2018 yılları arasında yaklaşık iki kat arttı ve yüzde 12'ye ulaştı. Neredeyse, 1998 yıllarındaki yüzde 14'e, yani 20 yıl öncesine döndü. 

Aile planlaması hizmetlerinde danışmanlık hizmetleri çok değerli. Bir danışmanlık ile seçim yapıldığında yöntemin başarı şansı çok daha yüksek. Kendine uygun bilinçli bir seçim yapılması sağlanıyor çünkü. Kadınların koşullarına ve tercihlerine uygun aile planlaması seçeneklerinin bulunması gerekiyor.

Covid-19 pandemisi ile bu sorunların daha da derinleştiğini biliyoruz. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin bir hak olarak görülmemesinden, tedarik sorunlarına çok geniş bir yelpazede sorunlar yaşandı. Sağlık sistemi üzerinde pandemi nedeni ile artan yük nedeni ile bu hizmetler en erken dönemde feda edilebilen ya da ötelenebilen hizmetler oldu. Covid-19 pandemisi sırasında 115 ülkede yaklaşık 12 milyon kadın aile planlaması hizmetlerine erişimini kaybetti; 1,4 milyon istenmeyen gebelik gerçekleşti. Covid-19 salgınının doğrudan ve dolaylı etkiler yoluyla anne ölümlerini arttırması da bekleniyor. Düşük veya orta gelirli 118 ülkede, altı ay içinde en iyi senaryoda 12.200 ile en kötü senaryoda 56.700 ilave anne ölümü beklenmektedir. 

Oysa, 2019 yılının Kasım ayında Nairobi'deki Nüfus ve Kalkınma Konferansında "3 sıfır hedefi" belirlenmişti.

  • Sıfır karşılanmamış aile planlaması ihtiyacı
  • Sıfır önlenebilir anne ölümü
  • Sıfır cinsel ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, kadın ve kız çocuklarına yapılan zararlı uygulamalar

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kabul eden uluslararası toplum, "kimseyi geride bırakmama"yı ancak bu üç hedefi gerçekleştirerek mümkün kılabilir. 

Nairobi Konferansı'nda söz alan genç bir kız, Stacey Akinyi, o kürsüden bizlerle hayallerini paylaştı. Çocuk yaşta evlenmek istemediğini, kendi bedeni hakkında kendisinin karar vermeye hakkı olduğunu haykırdı. UNFPA Direktörü Dr. Natalia Kanem'e döndü; "Ben de bir Dr. Kanem olmak istiyorum", dedi. 

İşte bu yüzden, daha fazlasını yapmak zorundayız.

Biz insanlar olarak, James Web Uzay teleskobunu yapıp 13,5 milyar ışık yılı uzağı görmeyi hedefleyebiliyoruz.

12 bin yıl süren Holosen çağını bitirip, gezegenimizin geleceğine karar vereceğimiz Antroposen çağını başlatabiliyoruz.

Bu güç bize haklı bir umut da veriyor; yeni bir yol seçebiliriz.

Dünyamızı daha eşit hâle getirebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Yerel seçimlerde “Sfumato” üzerine

Bize eşitsizliklerimizi düzelten, daha çok gereksinim olanı daha çok önceleyen bir bakış açısına sahip başkanlar lazım.

Karantina Adası

Pandemi bize bulaşıcı hastalıklarla bilimle mücadele etmenin ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya koydu. Karantina Adası bu bilimsel yaklaşımın bir tanığı olarak orada, haklı gururla duruyor

Dünya Sağlık Örgütü: "Küresel Sağlık Başarıları 2023 - Umut duymak için nedenler"

Bakalım 2023 yılı içerisinde DSÖ'nün tanımladığı başarılar neler