11 Şubat 2019

Yeni Türkiye’de bir intihar vak’ası

Geride kalanların sorması gereken soru şudur aslında: İnsanın hayattan, kendinden umudu kesmesinde ne kadar payım var?

Çorum’da tek başına bağ evinde yaşayan 33 yaşındaki İngilizce öğretmeni Halil Mustafa Bozkurt kendini astı.

Matbu bir gazetede üçüncü sayfa haberidir intiharlar.

Üstelik müntehir adı sanı bilinmeyen bir vatandaş ise ertesi gün, bilemediniz üç beş güne kalmaz unutulur.

Küçücük bir not kalır sevdiklerinin avcunda.

“Köpeklerime iyi bakın”

İnsan neden canına kıyar? Söyleyecek tek bir sözü bile kalmadığı için mi? Yoksa sözler inandırıcılığını yitirdiği için mi? Yani ölmeyi, o büyük sükuneti, yaşamaya tercih ettiğinden mi? Tek bir ân bile yaşama anlam katmaz olduğundan mı? İhtimaller eski parlaklığını yitirdiği için mi? Hayat tekrarın tekrarına dönüştüğünden mi? Yoksa bekleyişlerin sonu gelmediği için mi?

Ne vakit biri intihar etse, yetişememenin azabını duyuyorum içimde. Çünkü kendimi herkese karşı sorumlu hissediyorum. İnsanın insana yetişememesi hayatın insana yetmemesinden daha fena. İşte bu yüzdendir ki, kişisel nedenlere ne kadar dayalı olursa olsun, her intihar bireysel bir edim olmanın yanı sıra toplumsal bir meseledir.

O vahim sonu getiren sebeplerden tek başına mı mesuldur canına kıyan? Ölümü tek çıkar yol görmesinin müsebbibi sırf kendisi midir? Yaşamın zorluklarına dayanma gücünü artık bulamaması acizliğinden midir? İntihar etmek ‘güçsüzüm, zayıfım, baş edemiyorum’ demek midir?

Geride kalanların sorması gereken soru şudur aslında:  İnsanın hayattan, kendinden umudu kesmesinde ne kadar payım var?  

Asıl bunun cevabını aramak gerekir. Benim sorumluluğum nerede bitiyor, sizin sorumluluğunuz nerede başlıyor?

Demem o ki, intiharı kişinin iradi kararı telakki edip, kendini öldürmesinin nedenlerini hiçe mi sayacağız?

İntihar ölme isteği midir kısaca? Gerçekten ölmek mi ister insan, yoksa çaresizliğe, acıya, bekleyişe son vermek mi?

Dünyanın hunhar yüzüne alışamayıp yetinmek ile direnmek arasında bocalayan, mevcut düzenle yıldızı barışmadığı için uyumsuz ilan edilen ve emeğine karşın hakkını alamadığı, kötülüğe maruz kaldığında adalet tecelli etmediği, hastalığa yakalandığında şifa bulamadığı için çaresiz hisseden o kadar çok insan var ki.

Dünyada her üç saniyede bir kişinin intihara teşebbüs etmesi dünya hâlinden memnun olmayanların çokluğunun göstergesi. Tek bir kişinin bile kendini dışarda hissetmeyeceği bir dünya tasavvur edenlerin mücadele ve dayanışmasına karşın farklılıklara saygı duymayanlar, emeği ve sevgiyi hor görenler, bireysel çıkarları amaç edinenler adil paylaşımdan uzak bir düzen kurmayı başardılar.

İntihar vakalarının sayısının yıldan yıla artmasının sebebi, gücünü keyfiyetinden alan bu düzen değil midir?

Halbuki insanoğlu eşitsizlik, kötülük, adaletsizlik alıp başını gidiyorken hâlinden tek başına memnun olmanın utancını hissetmeli. Başkaları açken, evsizken, işsizken, hastayken, dışlanmışken kendi kendine mutlu olmayı ayıp saymalı. Birbirinin hakkı için hep beraber mücadele etmeyi ilke edinmeli.

Türkiye’de intihar sebeplerinin başında geçim sıkıntısı var. İntihar edenlerin yüzde 77’si erkek. İntihar yöntemleri arasında kendini asma ilk sırada. Ardından silah kullanma geliyor.

Hatırlıyor musunuz, daha geçtiğimiz yıl intihar edenleri?

Aydın’da yaşayan 25 yaşındaki öğretmen Merve Çavdar atanamadığı için depresyon haplarını içerek hayatına son verdi. Tarih 17 Nisan 2018.

Müzik öğretmeni Ece Nur K. ailesini ziyarete gittiğinde 11. kattan atlayarak canına kıydı. Henüz 27 yaşındaydı. Tarih 16 Haziran 2018.

28 yaşındaki avukat Gökhan Vural ise ödeyemediği borçları nedeniyle kendini öldürdü.

Tarih 5 Ekim 2018.

“Kendini öldürmek bir anlamda melodramlarda olduğu gibi içindekini söylemektir. Yaşamın bizi aştığını ya da yaşamı anlamadığımızı söylemektir” der Albert Camus. Sisifos Söyleni adlı yapıtında tek felsefe sorununun intihar olduğunu yazmasının üzerinden yetmiş yedi yıl geçti.

Yaşamın yaşanmaya değip değmediği insanoğlunun yüzleşmesi gereken bir soru hâlâ.

Bir anlık yanılgı mıdır insanı ölüm ya da yaşam arasında tercihte bulunmaya iten? Hayata her şeye rağmen devam etme dürtüsü nasıl bir an kayboluyorsa bir sonraki an yeniden belirecektir aslında. Güzel günlerin geleceği ihtimaline tutunmak, kıyıya götüren ufacık dalgayla yetinebilmek.

Çünkü nefes varsa umut da vardır.

Ve intihar, dünyayı günü kurtaran izahlarla sınırlamanın, her şekle teşne kalıplara sokmanın ötesinde yepyeni bir söz, elle tutulur bir vaat ve beklediğine değecek bir hayalden mahrum bırakılmanın çıkmaz sokağıdır.

Kendisinden bir umut kırıntısını bile esirgeyen kadere öfkelenmek, ardında bıraktılarını küskün bir çocuk masumiyetiyle cezalandırmak ya da asil bir fedakarlıkla sevdiklerinin omzundaki  yükü almak… Aslında hepsi birer yardım çığlığıdır.

Bu yardım çığlığını iş işten geçmeden duyabiliyor muyuz?

Asıl mesele o.  

Yazarın Diğer Yazıları

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

Kamu spotu: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

"Büyük Aileye" zarar verenler LGBTİ+'lar mı? Ailelere zarar verenler 'küçük çocuğun rızası vardı, bir kereden bir şey olmaz, üvey evlatla nikah olur, çocukken alıp kendilerine uygun eş yapılır vs.' diyenlerdir"

Barış siyaseti, kadınların huzuru ve üvey olmak

Muhalifleri tek tek cezalandırmak, her seçim sonrası şiddette el arttırmak, hak ihlallerini norm haline getirmek suretiyle düşman hukuku uygulayan iktidarın gelecek planlarında telafisi gittikçe zorlaşan bir yıkım stratejisi, tektipleşerek birbirine yabancılaşmış itaatkâr bir halk tahayyülü, bir dahaki seçimde yenilme ihtimaline karşı giderayak cebini iyice doldurma gayreti var