09 Ağustos 2020

MET'in kararı ve getirdikleri

ABD'nin en köklü sanat müzelerinden MET, 2021 yılında tüm stajyerlerine maaş ödeyeceğini duyurdu. Adrienne Arsht'ın 5 milyon dolarlık bağışıyla fonlanacak olan bu staj programı, ABD ve Avrupa müzelerinin, birkaç yıldır yaşadığı deri değişiminin en güncel örneği. Tüm dünyada, staj ve gönüllülük kavramlarının en çok suistimal edildiği sektörlerden biri ne yazık ki sanat. Black Lives Matter hareketiyle sarsılan istihdam politikaları, müze çalışanlarının sendikalaşmaları, Covid-19 kaynaklı global ekonomik krizin yansımalarıyla işten çıkarılmış ve çıkarılacak olan müze ve sanat kurumu çalışanlarını bir arada değerlendirdiğimizde çıkan tablo bize ne gösteriyor, birlikte bakalım

New York'ta bulunan Metropolitan Sanat Müzesi (Metropolitan Museum of Art - MET), geçtiğimiz günlerde 2021'de tüm stajyerlerini ödemeli olarak çalıştıracağını açıkladı. MET, filantropist Adrienne Arsht'ın 5 milyon dolarlık bağışını, gelecek dönemdeki stajyerlerine ödeme yapmak için kaynak olarak kullanacağını, böylelikle yakın gelecekte ödemesiz stajyer çalıştırmayacağını duyurdu. Bağışın bir diğer bölümüyse MetLiveArts performans programının Gallery View başlıklı projesini fonlamak için kullanılacak. Müzeden yapılan açıklama, 5 milyon dolarlık bağışın, 2021 Mart itibariyle başlayacak olan bir staj programının finansmanı için kullanılacağı ve bu program dahilinde lisans ve lisansüstü öğrenimlerine devam etmekte olan öğrencilerin, maaşlı stajyer olarak istihdam edileceği şeklinde. 1967'den bu yana stajyer kabul eden MET'in Mart'ta başlayacak ödemeli staj programı için başvuruları Eylül ayında açacağını ve programa Adrienne Arsht'ın adının verileceğini de biliyoruz. 

Michelle Millar Fisher önderliğinde kurulan Art + Museum Transparency adlı inisiyatif, 2019'un Mayıs ayında müze çalışanlarının anonim olarak maaş bilgilerini paylaşabildiği bir Google dokümanını dolaşıma sokmuştu. Bu sayede benzer pozisyonlar için hangi kurumların suistimale yakın davrandığı, hangilerininse çalışandan yana bir tavrı olduğu ortaya çıkabiliyor ve uzun vadede büyük resim daha kolay görünür oluyordu. Farklı ülkelerden binlerce verinin girildiği doküman, aynı zamanda stajyer gelirinin de hemen hemen her ülke ve kurumda sıfır olduğunun ortaya çıkmasını sağladı. Aynı inisiyatif, 2019'un Haziran ayında ise ödemesiz müze stajlarının ve emek sömürüsünün önüne geçmek için benzer bir anket ve beraberinde bir kampanya oluşturdu. Hemen akabinde, 20 Haziran 2019'da ABD'de bulunan Sanat Müzesi Direktörleri Derneği (Association of Art Museum Directors's - AAMD) müzelerin ödemesiz stajlara son verip ödemeli stajyer istihdamına yönelmeleri gerektiği yönünde bir karar yayınladı. Bir bağlayıcılığı olmayan ve tavsiye kararı olarak yorumlayabileceğimiz bu hamle, yine de sektörün, bu konudaki kanıksanmış ataletini atması için önemli bir adımdı. 

ABD ve Avrupa'daki müzelerin, 2019'daki bu gelişmeler ve hemen ardından gelişen Black Lives Matter hareketiyle birlikte bir deri değiştirmeye gittiği kesin. Öte yandan, elimizde Covid-19 kaynaklı global ekonomik krizin yansımalarıyla işten çıkarılmış ve çıkarılacak olan müze ve sanat kurumu çalışanları da var. Bu işten çıkarmaların, kurumları daha fazla maaşsız / ödemesiz / güvencesiz iş gücüne yöneltip "gönüllülük" ve "stajyerlik" kavramlarının suistimal edilmesine dek varabileceğini öngörmek çok zor değil. Geçtiğimiz yıl, aynı zamanda müze çalışanlarının kendi sendikalarını oluşturmalarının ve sendikaların sektörün bir aktörü olmasının da önünü açmış oldu ve bu dalga, gündemin de etkisiyle gitgide büyüyor. Örneğin çok kısa süre önce, Philadelphia Museum of Arts'ın 85 çalışanını işten çıkardığını öğrendik. Bu sayı, müzenin çalışanlarının yüzde 25'ine tekabül ediyor. Bu haberin ardından, 6 Ağustos'ta ise, müze çalışanlarının büyük çoğunluğunun sendikaya katıldıkları duyuruldu... 

Kültür-sanat sektörü, ne yazık ki staj kavramının en çok suistimal edildiği alanlardan biri. Öğrencilik dönemi dahilinde ya da hemen sonrasında, öğrenim bilgilerini pratik alanda kullanabilme konusunda tecrübe kazanma, alanının uzmanlarıyla bir arada bulunarak bilgi edinme ve daha başka pek çok açıdan büyük avantajlar sunan bu kavram, aynı zamanda gerek yurtdışı gerekse yerel sanat kurumlarının sözlüklerinde ödemesiz ve güvencesiz iş gücü anlamına da gelmekte. Üstelik kimi zaman öğrencilikle bağı kalmamış, düpedüz "normal" bir çalışanla aynı saat ve şartlarda çalıştırılmasına rağmen resmî olarak aylar, hatta yıllarca "stajyer" görünen / gösterilen sanat profesyonelleri olduğunu biliyoruz. Bu pek tabii ki çok değişkenli bir denklem, pek çok prestijli kurumda staj yapabilmek dahi kuşkusuz bir avantaj. Bu yüzden de sadece o kurumda / müzede staj yapmış olabilmek için değil ücretsiz çalışmak, "üzerine para verebilecek" kişiler dahi var. İşte burada fırsat eşitliği / eşitsizliğiyle beraber önemli bir nokta da devreye giriyor zira kişisel kariyere olacak pozitif yansımaları göz önünde bulundurarak verilen her ücretsiz emek, dolaylı olarak kendi sektörünü baltalaması ve en nihayetinde yine kendi kariyerine vereceği bir zarar olarak bireye geri dönecektir.

Bir diğer mesele de konunun stajyerlerle sınırlı olmaması. Pek çok ülkede, müze / kurum / galeri çalışanlarının ve diğer sanat profesyonellerinin -istisnaları hariç tutarsak- düşük maaşlar ve insanlık üstü çalışma şartlarıyla çalıştırılması. Coğrafyaya göre muhakkak farklılık göstermekte ancak sabit olan bir şey var ki sanat alanı, çalışandan çok fazla özveri isteyen ve maddi karşılığını çok uzun yıllar vermemekte direnen bir sektör. Ekonomik olarak bir başka kaynağı yoksa, sanat alanında çalışan bireylerin çok uzun yıllar, kiralarına dahi yetmeyecek maaşlar almaları bile bunun somut bir kanıtı.

Yurt dışında müze / galeri / sanat kurumu stajyerlerinin ödemeleri konuşulup tartışılırken, Türkiye'de bu sektörde staj üzeri pozisyonlarda çalışanların dahi konuşulması gereken ciddi sorunları var. Sanat alanında ödemesiz ve güvencesiz çalıştırılma konuları; aktör, kurum ve organizasyonlarıyla çağdaş sanatta gerçekten azımsanmayacak bir yeri olan Türkiye'nin ne yazık ki karnesinin en zayıf olduğu konulardan. Dolayısıyla konunun Türkiye'deki izdüşümüne, bir sonraki yazıda devam edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları

Hüseyin Çağlayan ve perpetuum mobile

İstanbul’da uzun süre sonra bir Hüseyin Çağlayan sergisi gerçekleşiyor. Sanatçının Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki solo sergisi Souffleur, Çağlayan’ın multidisipliner tavrını tasdikli yaratıcılığıyla buluşturduğu bir alan. Hüseyin Çağlayan, zamanlar, mekânlar ve kimlikler üstü pratiğinde bir “perpetuum mobile” haliyle yol alırken Souffleur, bu harekete izleyicinin tanıklığını da katan bir arayüz oluyor. Çağlayan, bu arayüzle tüm denk gelişleri, karşılaşmaları ve ortak fikirleri bünyesine katıp sonsuz devinimine devam ediyor

12. Berlin Bienali: Dekolonyal sorular

Bu yaz Berlin'de Kader Attia küratörlüğünde gerçekleşen 12. Berlin Bienali, "Still Present!" olarak belirlenen kavramsal çerçevesiyle Batı'nın kolonyal tarihiyle -bir nevi- hesaplaşmasına katkıda bulunmak, dekolonyalizme dair sorular üretmek üzere yola çıkmış. Bienalin, yan etkinlikleri ve izleyiciyi süreçlere dahil eden çok katmanlı yapısıyla Berlin'in bitimsiz devinimine uygun bir yapı kurmayı başardığı söylenebilir

Shirin Neshat'ın rüyalar ülkesi

Pratiği ağırlıkla kendi köklerinden temellenen Shirin Neshat yeni projesi Land of Dreams’de bu kez bakışını, uzun süredir yaşamakta olduğu Amerika’ya çevirmiş. Rüya kavramına odaklanarak portre fotoğrafları, video çalışmaları ve bir uzun metraj filmi otobiyografik izler taşıyan görünmez iplerle birbirine bağlayan sanatçı, farklı disiplinleri aynı proje altında buluşturarak ayrı ayrı izlenebilen, yani tek başlarına birer bütün olan ama birlikte / art arda incelendiğinde de daha büyük bir örüntüyü meydana getiren bir eserler bütünü yaratıyor. Dirimart’ta devam etmekte olan Land of Dreams, izleyicisine rüyalar, siyaset, bireysel ve kolektif bilinçdışı üzerine düşünmek için elverişli bir alan açıyor