12 Haziran 2021

Neden HADİ diyoruz? Kime HADİ diyoruz?

Estek köstek demeden, üstenci bir tavırla burun bükmeden, yılgınlık ve teslimiyete kapılmadan, yola çıkmak için önce "hadi" diyerek adım atmanın gereğini unutmadan #HADİ

Birkaç gündür sosyal medyada bir kampanya sürüyor: #HADİ

Hak, Adalet, Demokrasi İstiyoruz, HADİ!

Ben sosyal medyada yokum; ne Facebook, ne Twitter, ne de başka bir hesap... Ayıptır söylemesi ne akıllı telefonum, ne de WhatsApp'ım falan var. Yakınlarımın dalga geçerek müzelik değere sahip olduğunu söyledikleri telefonumu kaybedip de yeni bir telefon almak için bu tür aletler satan yerlere girip biraz mahçup, biraz ezik bir havada "Ben akılsız telefon arıyorum" dediğimde "estağfurullah" hitabıyla karşılaşıyordum, akılsız benmişim gibi.

Bu halimle övünmüyorum; biraz çağ dışı, biraz gündem, hatta -artık yarı yarıya internet ortamında süren- hayat dışı kaldığımın, epeyce eksikli, hatta özürlü olduğumun farkındayım ama 80'imden sonra eski köye yeni adet getirmemekte, sanal alem bağımlısı olmamakta kararlıyım. (Yazılarıma, kişiliğime yönelik hakaretleri, küfürleri okumaktan da böylece kurtuluyorum.)

Lafın kısası, gün be gün yaygınlaşan HADİ kampanyasını, arkadaşlar tarafından bana özel ulak tayin edilen Aydın ve birkaç yardımsever sosyal medya fenomeni üzerinden izliyorum.

80 milyonun derdi var

Bu ülkenin insanlarının Koronavirüs salgınıyla, ekonomik ve siyasî krizle dağ gibi büyüyen dertleri, sorunları var. Aş-iş-yoksulluk başta geliyor ama dertler bundan ibaret değil. Kadınlar yaşam hakları ve özgürlükleri için; gençler bilimsel eğitim hakkı ve gelecekleri için; İkizdereli köylüler, Kazdağları dayanışması, daha yüzlercesi yurtlarını, topraklarını, dağlarını, ormanlarını yağmadan talandan korumak için; Kürtler kimlikleri, dilleri, onurları, gasp edilen siyasî iradeleri için; Soma'dan Ceylanpınar'a işçiler yaşama ve emek hakları için; köylüler, tarımcılar, hayvancılar sürülerinin, traktörlerinin haczedilmesine kadar varan tarımsal yıkıma karşı; gerçek gazeteciler, medya mensupları, yazarlar, çizerler, bu ülkenin entelektüel hayatının vazgeçilmez öğeleri şiddet kullanımına varan baskılara, tehditlere karşı düşünce ve ifade özgürlüğü için; salgın döneminin kahramanları ve başlıca mağdurları olan sağlıkçılar yaşam ve emek hakları için; müzikçiler korona bahanesiyle susturulup açlığa, işsizliğe mahkûm edilmelerine karşı, dört bir yanda ses yükseltiyorlar. Kısaca, ülkeyi yağmalayan, talan eden, sömüren, kanımızı emen, bizleri, nefes alamaz hale getiren bir azınlık dışında milyonlar çeşitli dertlerle, yaşamsal sorunlarla boğuşuyor.

Dertler farklı, çözüme giden yol aynı

İşsiz gençle çocuklarına ekmek götüremediği için intihar eden babanın, İkizdere halkıyla Somalı madencinin, kepenk kapatan esnafla Boğaziçili akademisyenin, sazının tellerini yolan sanatçıyla gerçeği haberleştirdiği için işinden olan gazetecinin, diline, kimliğine, siyasî iradesine ambargo konan Kürtle suçsuz günahsız, delilsiz ispatsız keyfi kararlarla yıllardır hapishanelerde tutulanların, emeklilikte yaşa takılanlarla KHK mağdurlarının, vb. birincil sorunları, dertleri, acil talepleri farklı. Herkes kendi yerinden kendi derdini haykırıyor. Çözümün bir ve aynı olduğu gerçeği çoğunlukla gözden kaçıyor. Mesele milyonların farklı taleplerini, seslerini çığlıklarını birleştirip büyük bir güce, tek tek çoban ateşlerini ülkeyi aydınlatacak devasa bir ışık topuna dönüştürmekte.

Bu mümkün ve de zorunlu; çünkü dertler farklı olsa da çözüme götürecek yol tek ve aynı: Soygun, vurgun, baskı düzeninin müsebbipi bu iktidarın, bu tek adam rejiminin değişmesi. Bu da ancak milyonların sesinin hak-adalet-demokrasi talebinde birleşmesi ve altın vuruşun aynı noktaya yapılmasıyla mümkün. Binlerce farklı -hatta belki de çelişik­- talebi, çözümün anahtarı olan demokrasi hedefinde buluşturabilirsek; işsiz gençle yaşam hakkını savunan kadın, iflas eden esnafla toprağını koruyan köylü, Somalı madenciyle KHK'lı öğretmen, iş ve sanat alanı yok edilen müzisyenle traktörüne haciz gelen tarım üreticisi, vb., çözüme giden yolun hak-adalet-demokrasi'den geçtiğinin bilincine varırsa HADİ sözden fiile, temenniden eyleme dönüşebilir.

Desen: Selçuk Demirel

Çok doğru, HADİ demek yetmez

"Oturduğun yerden tweet atıp HADİ demek yetmez" diyenlere katılıyorum. Ben, HADİ'yi uzun ve zorlu demokrasi mücadelesi yolunda seslerimizi birleştirme çağrısı olarak kavrıyorum. Bu cehennemden, bu zehirli havadan kurtulmak için atmamız gereken, yeterli değil ama zorunlu bir ilk adım. Dertli milyonların dertlerini ortaklaştırmalarına olanak veren, suskunların konuşanlardan aldıkları cesaretle koroya katılacakları bir ilk adım. Öte yandan, nicel ve nitel gücümüzü ölçmeye imkân tanıyan bir çeşit test: Bin HADİ mi gelecek bir milyon HADİ mi? Sonraki çetin yolda kimlerle, nasıl yürüyeceğiz?

Özetle, HADİ demek tabii ki yetmez ama HADİ'de sesler çoğalmazsa, HADİ'ler birbirlerinden güç alarak, sosyal medya dışına da yayılarak aynı talep ve amaç etrafında birleşmezse, HADİ demekle yetinmeyip masaların, klavyelerin başından kalkıp yollara düşmek mümkün olmaz, hem de menzile vardırmaz. 10 kişiyseniz yolda kurt kapar, bin kişiyseniz siz kurdu kaparsınız, birkaç milyon HADİ derse, zaten fazla söze gerek yok: kitlelerin barışçı demokratik gücü zorbalığı yener. Ve de unutmayalım, her yola HADİ diyerek başlanır.

Kimlere HADİ diyoruz?

Evet: Hak-Adalet-Demokrasi istiyoruz ama bu talep asla iktidara yönelmiyor, ölü gözünden yaş akmayacağını biliyoruz. O iktidar ki, ülkemizi ve halklarımızı yakın tarihte benzeri olmayan koyu bir karanlığa sürükledi, o iktidar ki sesini çıkaran, hakkını talep eden, adalet isteyenlerin sadece düşünce-ifade özgürlüğünü yok etmekle kalmıyor hayatlarını da tehdit ediyor. Onlardan bir beklentimiz yok.

HADİ diyenler adına konuşamam, ama ben kendi payıma "hak, adalet, demokrasi istiyorum" diyerek öncelikle kendilerine muhalefet diyenlerin ağır işiten kulakların haykırıyorum. Milyonları HADİ demeye çağırırken, bu çağrıya icabet etmesi için bütün renkleri ve kanatlarıyla muhalefeti sarsmak istiyorum.

Kitlelerin hak-adalet-demokrasi talebinde buluşmaları ve bu iktidarı değiştirmeleri ancak ve ancak kendilerini muhalefette konumlandıran bütün partilerin, güçlerin, sivil toplum kuruluşlarının, kanaat önderlerinin, "armudun sapı üzümün çöpü" demeden hak-adalet-demokrasi cephesinde buluşmalarıyla mümkün. Aslında bunu kendileri de biliyorlar ama (mesela Kürt sorununda, mesela Türk milliyetçiliğinde, ulusalcılıkta) kendi siyasal-ideolojik farklılıklarını, -çoğu yanlış olan- seçmen ve oy hesaplarını, parti veya grup çıkarlarını ülkenin çıkarı ve kurtuluşunun önüne koyarak demokrasi cephesinde buluşmaktan kaçınıyorlar.

HADİ öncelikle onlara yönelik bir çağrı, bir göreve davet emri. Milyonlar HADİ dediğinde bu sesin önünde durmaları güç olacaktır. Milyonlar; iktidarla ağız dalaşı yapmanın, Cumhur İttifakı'nın kendi kendine yıkılacağını hayal ederek "Armut piş ağzıma düş" rahatlığıyla erken seçim istemenin yeterli olmadığını, tek yolun, tek çözümün demokrasi ittifakında buluşmak olduğunu haykırdıklarında muhalefete de farklı bir cesaret gelecektir. En azından ben bunu umuyorum, diliyorum.

O zaman: Estek köstek demeden, üstenci bir tavırla burun bükmeden, yılgınlık ve teslimiyete kapılmadan, yola çıkmak için önce "hadi" diyerek adım atmanın gereğini unutmadan #HADİ… #HADİ…#HADİ…

* * *

Bencileyin sosyal medya özürlülere not

Kampanyayı büyütmek için kendi derdinizi, talebinizi bir iki satırı geçmemek üzere istediğiniz gibi ifade edip, mümkünse küçük bir video çekim yapıp #HADİ'ye gönderebileceğiniz gibi, Facebook üzerinden yaygınlaştırmanız da mümkünmüş. Ayrıca, benim gibi e-mail'den başka iletişim kanalı olmayanlar kendi HADİ'lerini [email protected] adresine gönderirlerse ben kendi köşemde yayımlayabilirim.

Yazarın Diğer Yazıları

Istakoz, Maldivler, pahalı saat muhalefeti AKP'nin AK'lanmasına yeter mi?

AKP kendi içinde bir muhasebeye yönelmek istiyorsa 2002 AKP'sinden 2024 AKP'sine adım adım nasıl gelindiğini; ıstakozu, Maldivler'i bir yana bırakıp Reis'in metaformozu ve Beştepe zihniyeti üzerinden düşünmek zorunda

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum