28 Ekim 2020

Çatır çatır çöküyor, farkında değilsiniz

Çoban ateşlerini bir araya getirip ülkeyi aydınlatacak bir projektöre dönüştürmek mümkün. Bunu, karanlığın sorumlusu olan iktidardan beklemenin anlamı yok

Yaşamakta olduğumuz deprem, dünyada da Türkiye’de de ekonomik, siyasî, toplumsal bunalımdan ibaret değil; sistem sallanıyor. Kaçınılmaz çöküş ağır ve acılı olacak. Korona salgını sistemin krizini derinleştirerek çöküşü hızlandırdı. Bütün kralların çıplak olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Kralın çıplak olduğunu görüp söylemeye cesaret eden sadece mâsum bir çocuk değil artık, Kral çıplak! diye haykırmaya henüz cesaret edemeseler de milyonlar görüyor, biliyor.

Sadece Türkiye’den değil doğusuyla batısıyla eski dünya düzeninden söz ediyorum.

Sistemin zayıf halkalarından Türkiye’de çöküş çoktan başladı ve hızlı ilerliyor. Korona salgını, öküze öykünüp şişine şişine patlayan kurbağa misali zaten kör topal giden ekonomiyi çökertti; iktidarın kuyruğu dik tutarak hokus pokusla bulacağı çareler çöküşü engellemeye yetmeyecek. Gelecek korkusu, güvensizlik, çaresizlik kitlelerin ızdırabını ve öfkesini katmerliyor. İşçisi, işsizi, emeklisi, çiftçisi, esnafı, genci, yaşlısı, kadını, çocuğu, Türkü, Kürdü, azınlığı, yerlisi, göçmeni, toplumun bütün kesimleri huzursuz. İnsanlarımız iktidarın gazabından çekinseler de korku sınırının aşılmakta olduğunun sinyalleri geliyor.

İktidar çöküşün ne kadar farkında?

Kimilerine göre iktidar durumun vahametinin farkında değil. Özellikle Erdoğan, ekonominin toparlanabileceğine, yedi düvelle dalaşarak büyük ülke olunacağına inanıyor. Bu tavır, mış gibi yapıp iç kamuoyunu oyalama taktiği ise, kötü. Ama gerçekten inanıyorsa daha da kötü.

Korona öncesinin dünya ve Türkiye koşullarında gerçeklerden kopuk hayaller peşinde koşarlarken farkında değillerdi belki. Ama günümüz dünyasında, AKP iktidarının gerçekliği, geçerliği, sürdürülebilirliği kalmamış iç ve dış siyasî, ekonomik, sosyal politikalarının hızla çöktüğünü dümenin başındakiler hepimizden daha iyi biliyorlar ve artık dümene hâkim olamadıklarının da yavaş yavaş farkına varıyorlar. Çözümleri; hukuktan biraz daha uzaklaşmak, otoriterlikten totaliterliğe geçmek oluyor

Muhalefet sanki hiçbir şeyin farkında değil

Kimileri gibi, "aman muhalefeti yıpratmayalım" diye bir derdim yok, çünkü iktidara çan çan lâf yetiştirmenin ötesinde bir muhalefet yok. Seçimleri kazanayım, bunlar gitsin, kurulu düzeni (sistemi) biraz tamir ederek ben sürdüreyim amacından ibaret bir muhalefet, siyasetin, rejimin, iktidarın değil bütün bir sistemin çökmekte olduğunun ne kadar farkında bilmiyorum.

Küçük Prens, "Bir generale sukuşu olmasını emrederseniz, olamayan general mi haksızdır emri veren mi?" diye sorar. Emri veren haksızdır, çünkü general özüne aykırı davranamaz, kuş olamaz. Ben de bütün kanatları ve çeşidiyle bizim muhalefete: "Çökmekte ve gelmekte olanı kavramadan, sistemin dışına çıkmadan, son kullanım tarihi çoktan geçmiş fikir ve yöntemleri bir yana bırakmadan yeniyi kuramazsınız" dersem, "sukuşu" olmalarını istemiş olurum, çünkü sağıyla soluyla hepsi, tıpkı iktidar gibi, çökmekte olan eski dünyanın ürünü.

Hikâyesiz muhalefet umut veremiyor

Öyle bir çağ dönümündeyiz ki, eskinin zihniyetiyle, yapısıyla, yöntemleriyle ve kadrolarıyla yeniyi kurabilmek mümkün değil. Eski alışkanlıklar, eski ezberler, çaresiz kalmış insanlara, genç kuşaklara, geniş kitlelere ne heyecan veriyor ne de umut aşılıyor. Bu çaresizlik ve umutsuzluk Türkiye’de çok ağır yaşanıyor. Böyle bir ortamda muhalif siyasî partilerin ve siyasetçilerin tek ortak noktaları: Erdoğan gitsin, bu iktidar düşsün, parlamenter rejime geri dönülsün. Ya sonra?.. "Diyelim ki iktidara geldiniz, siz ne yapacaksınız, nasıl bir yeni dünya, nasıl bir yeni Türkiye tasavvurunuz var? Böyle bir tasavvur etrafında birleşebilecek misiniz?" sorusunun cevabı yok.

İktidarın savaşçı, militarist, yayılmacı dış siyasetini desteklemek, bir de "Damat ekonomiyi kötü yönetiyor" dışında ana ve yavru muhalefet partileri hangi temel demokratik ilkelerde, hangi yeni toplum modelinde birleşiyorlar?

Bir de muhalefete içerden muhalif, Nuh’u nebî’den kalma kifayetsiz muhterisler var ki çoğunun zihniyet dünyası Cumhur İttifakı’nın ruhuna daha yakın. Parti kurma hazırlıklarında veya parti dağıtma çabalarındaki İnce’leri, Sarıgül’leri, Özdağ’ları ve benzerlerini düşünün. Yıkılmakta olanın bağrından çıkan, geçmişin bütün siyasî marazlarını taşıyan bu insanlar mı yazacak bu ülkenin yeni hikâyesini!  

Başka bir dünya, başka bir ülke mümkün

Bırakalım dünyayı, ülkemize bakalım. Dört bir yanda, doğanın tahribine, suyunun, ormanının, tarlasının, toprağının talanına karşı çıkıyor halk. Artık "bilincin dışardan götürülmesi"ne ihtiyacı yok. Dünya küçüldü; ben yaşta köylü nine, elinde orağı, küreği, pankartı ile iş makinelerinin karşısına dikiliyor. Küçücük bir çoban, tabletinin ekranında ders izlemeye çalışırken sürüsünü, merasını yıkıma karşı koruyor. Kadınlar zaten ayakta, işçiler bütün engellemelere rağmen yollarda, esnaf artık açık konuşmaktan çekinmiyor, AKP beslemesi talancılar dışındaki büyük sermaye bile tepkisini şimdilik utangaçça da olsa bir biçimde dile getiriyor. Ve gençler… Gençler ekolojik felaketin eşiğindeki dünyanın yeni sorunlarına yeni yöntemlerle, yeni düşüncelerle, kendilerine has eylem biçimleriyle yöneliyorlar. Korona salgınının büsbütün güçleştirdiği yaşam koşullarında yardım ve dayanışma ağları örülüyor. Eşitlikçi, dayanışmacı, özgür bir toplumun tohumları atılıyor.

Bütün bu kesimlerin itirazlarından, özlemlerinden, umutlarından doğacak yeni bir gelecek vizyonu mümkün. Çoban ateşlerini bir araya getirip ülkeyi aydınlatacak bir projektöre dönüştürmek mümkün. Bunu, karanlığın sorumlusu olan iktidardan beklemenin anlamı yok. Muhalefet ise, yapılıp yapılmayacağı belirsiz seçimlerde alınacak oy hesapları uğruna (ki o hesaplarda da yanılıyorlar, halk kendilerinin çok ilerisinde) demokrasi ittifakında buluşmaktan bile çekiniyor. Sonra, iktidar blokunun oyu azalırken neden muhalefetin oyu artmıyor, diye soruyoruz.

Eski dünya, eski sistem çatır çatır çökerken yeniyi işaret edemiyorsunuz da ondan, beklenen yeni hikâyeyi anlatamıyorsunuz da ondan.

O hikâye dünya ile, kitlelerle birlikte yazılacak kuşkusuz. Mesele çok geç kalmamakta.

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli