12 Mayıs 2025
Türkiye gazetesinin haberi “Erdoğan, Özel’e yapılan saldırıyı değerlendirdi: Yaşananlardan umarım ders alır” başlığını taşıyordu.
Bu haber, aralarında Cumhuriyet, Halk TV ve Haber3’ün de olduğu birçok sitede anında “Erdoğan’dan saldırıya uğrayan Özel’e: Umarım gereken dersi alır” gibi başlıklarla alıntılandı. Hatta bu şekilde CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e soruldu, ondan da yanıt alındı.
Ama Ahmet Hakan’ın da Hürriyet’teki yazısında vurguladığı gibi, Türkiye gazetesinin haberinin başlığı ile içindeki bilgiler birbirini tutmuyordu. Habere göre, Erdoğan, partisinin MYK toplantısında Özel’e yönelik şiddetin kabul edilemez olduğunu söylemiş, ardından “Siyaseti şiddet zeminine çekmek isteyenler inşallah bu yaşananlardan ders çıkarır” demişti.
Bu sözlerin muhatabının Özel değil, “siyaseti şiddet zeminine çekmek isteyenler” olduğu çok açık. O yüzden de Türkiye gazetesinin attığı başlık yanlıştı. Türkiye gazetesinin haberini sırf başlığına bakıp, içindeki cümleye dikkat etmeden ve düzeltmeden alıntılamak daha büyük yanlış. Üstelik de alıntılarken sanki Erdoğan, açıkta bir toplantıda bu sözleri sarfetmiş gibi “açıkladı” diye yazmak da cabası…
Başlığın yanlış atılması, alıntılarda da aynı yanlışın sürdürülmesi, okura doğru olmayan bilgi verilmesinin yanı sıra bir de siyasette varolan gerginliğin artmasına da katkıda bulundu.
Anımsar mısınız, İyi Parti’nin eski sözcüsü Kürşad Zorlu'nun AKP'ye katılmasının ardından “kulis” haberleri yine coşmuştu; AKP’ye katılacak onlarca milletvekilinden söz eden de vardı, partinin eski genel başkanı Meral Akşener ile türlü iddiaları dile getirenler de.
Sözcü TV Ana Haber Sunucusu Fatih Portakal da Akşener’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile anlaştığı ve yardımcısı olacağını ilan ediyordu:
“Akşener'in Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması kesinleşti gibi. Biliyorsunuz AK Parti'nin büyük kongresi 23 Şubat'ta. Mart'ta, yeni kabinede Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak Meral Akşener de olacak. Onun ismini duyacağız.
Zaten önce çevresindeki adamları gönderdi. Önümüzdeki günlerde Ünal Karaman da geçecek. Net bir şekilde onu da sizlerle paylaşayım. Bu da işte duruşsuzluk başka bir şey değil. Yazık.
Cevdet Yılmaz devam edecek mi etmeyecek mi? İkinci bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacak mı bilmiyorum? Ama Meral Akşener'in de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olması kesinleşmiş. Eller sıkışılmış. Hayırlısı olsun diyelim.”
Fatih Portakal, Akşener ve Yılmaz hakkındaki atamalar kesinleşmiş gibi konuşuyor; olasılık bile bırakmıyordu aktarırken. Ama AKP kongresi geldi geçti ne bakanlar değişti ne de Cevdet Yılmaz yerinden oldu. Akşener de hâlâ Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmadı.
O dönemde Akşener’in Cumhurbaşkanı Yardımcısı olacağını başkaları da yazdı, konuştu. Hem de hiçbir somut dayanak, veri olmadan yaptılar bunu. Muhtemelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yakın çevresinden olmayan birilerinin muhabbetine dayanarak yazdılar.
Gazeteci, her aklına geleni, her duyduğunu doğrulatmadan yazmamalı, söylememeli. Aksi halde okur ve izleyicilerini yanıltmış olur. Ayrıca “kulis haberler”le ilgili gelişmelerin takip edilip, yanlış çıktığı takdirde düzelten haberler yapılması da gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kimin gazeteci olduğuna dair uzun söylevinden aklımda kalan cümlesi şu oldu:
“Demokrasimize güç veren medyanın hükümetimize muhalif de olsa başımızın üstünde yeri vardır. “
Böyle söyledi ama tahmin edileceği gibi, konuştuğu törende bırakın ödül almayı, izlemek üzere davet edilmiş bir tek muhalif gazeteci bile yoktu. İktidar medyasına bolca ödül dağıtıldı.
Zaten “10. Anadolu Medya Ödülleri” adı verilen töreni düzenleyen Türkiye Basın Federasyonu’nun başkanı Sinan Burhan da bir AKP’li. Bir dönem Ankara’da AKP’den belediye meclis üyeliği yaptı, milletvekili adaylığına da başvurdu. Erdoğan’ın dış gezilerinin müdavimlerinden.
Basın Federasyonu dedikleri de önce “Anadolu Yayıncılar Derneği”ydi; 2023’te “dernek” gitti, “federasyon” geldi. İki ay önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un desteği, İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın onayıyla “Türkiye” adını aldılar; “yayıncılar”ı da “basın”a dönüştürdüler.
Fakat bir gazetecilik örgütü mü, medya sahipleri dayanışma birliği mi, üyeleri kim o belli değil. Web sitelerinde “TÜBAF, bünyesinde 320 yerel ve bölgesel radyo, televizyon, dijital medya, gazete ve dergiyi barındıran etkin bir sivil toplum kuruluşudur” bilgisi veriliyor sadece. O medya kuruluşlarının isimleri de yok ortada.
Onun yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’ye destek etkinliklerini sıralıyorlar sitelerinde. Velhasıl bir gazetecilik meslek örgütü değil, iktidarın yarattığı, besleyip büyütmeye çalıştığı fason bir medya derneği var karşımızda. “Türkiye” adı da makyajı maalesef.
Tarsus’ta, bir müzik kursunda yedi çocuğa yönelik cinsel istismar “Müzik kursunda kıyameti yaşadılar! Dehşet “Göz bağlama oyunu oynayalım” diyerek yaşatıldı” başlığıyla haberleştirildi. Hemen altında da “Okurken kanınızın donacağı istismarın tüm detayları ilk kez Gerçek Gündem’de” diye yazıyordu.
Gerçekten de haber, istismarın yaşandığı müzik kursunun adresini, istismar etmekle suçlanan kişinin adını, fotoğrafını içeriyor; onunla da kalmayarak çocukların ifadelerine dayanarak, cinsel istismar bütün ayrıntılarıyla aktarılıyordu. Haberin girişinde de istismar süreci öyküleniyordu.
Haberi kaleme alan Seyhan Avşar, haberde yazdıklarını X’te de aynı dille paylaşınca gazeteciler Özlem Akarsu Çelik, Candan Yıldız, Banu Güven, Alican Uludağ ve BirGün gazetesinin kadın çalışanlarından eleştiriler geldi. Özetle, “çocukların maruz bırakıldığı ağır travmaların neredeyse pornografik detaylara indirgenerek sunulması”nın yanlışlığı vurgulanıyor; “Bu haber dilinin; kamusal faydaya, habercilik etiğine ve hukukun korumaya çalıştığı çocuğun üstün yararı ilkesine hizmet etmediği” anımsatılıyordu. Aileler de haberden duydukları rahatsızlığı ilettiler kendisine.
Ardından Avşar, eleştirileri dikkate aldığını belirterek, paylaşımını sildi. Ama haberi aynen, hiçbir değişiklik yapmadan tuttu. Madem eleştirilere hak verdi; asıl olarak haberi düzeltmesi, özellikle de istismarın ayrıntılarının pornografik bir dille anlatıldığı satırları silmesi gerekirdi.
Haber, istismara uğrayan o çocukları korumadığı gibi teşhir ediyor; pornografik dille cinsel istismarı sıradanlaştırıyor, çocuklara gelecekte de zarar verecek dijital ayak izi oluşturuyor.
Polisin, İstanbul Beyoğlu’ndaki bir gece kulübüne baskını, medyada “Köleli sapık partiye baskın” ve “Kafeste kırbaçlama, kelepçeyle bağlama” gibi başlıklarla duyurulmuştu.
NTV’deki haberde “Partide bir kadının köle konumunda kafese konduğu ve para ödeyen müşteriler tarafından kırbaçlandığı tespit edildi” deniliyordu. Akşam, Milliyet ve Hürriyet’te ise “Beyoğlu’nda cinsel içerikli sapık parti düzenleyenler, polis baskınıyla yakalandı” yazıyordu.
Öbür medya kuruluşlarında da benzer ifadeler yer alıyordu. “Polisin cinsel içerikli materyale el koyduğu”, sapıklık, müstehcenlik, hayasızlık yaptıkları vb…
Fakat 23 Ekim 2024’de Beyoğlu’ndaki operasyonda tutuklanan sekiz kişi arasındaki organizatörler Tolga T. ve Laden S. kısa sürede serbest bırakılmış olacaklar ki, iki ay sonra polisin Kadıköy’de düzenlediği bir operasyonda bir kez daha yakalanıp tutuklandılar; yine “müstehcen parti” düzenlemişlerdi. İki operasyon haberindeki fotoğrafların çoğu aynıydı.
Bu haberler arşivde öyle unutulup gitmişti. Hürriyet’te geçen hafta yayımlanan “Kırbaçlı kafesli partiye beraat” haberi bu operasyonları yeniden gündeme getirdi. 11 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Tolga T. ve Laden S. beraat etmiş; “operasyonda ele geçirilen cinsel fantezi ürünleri de suç teşkil etmediği” gerekçesiyle iade edilmişti!
Umarım o haberleri yazan ve yayımlayanlar da geriye dönüp özeleştiri yaparlar. Zira ortada bir suç olmamasına rağmen o operasyonlara destek verdiler, insanları kamuoyuna teşhir ettiler.Ahlaki açıdan birilerinin hoşuna gitmeyebilir ama gazetecilerin böyle partileri suç gibi göstermesi ve baskınları polis ağzıyla haber yapıp, operasyonlara destek olması da yanlış. Gazetecilik ile ahlak bekçiliğini karıştırmamak gerek.
• Sabah, Milliyet, Posta gazeteleri, enflasyon oranı yerine “emeklilerin alacağı zam farkı”nı ilk sayfaya taşıdı; Akşam ve Türkiye de yıllık enflasyonun düştüğünü vurguladı; Yeni Şafak ise “Enflasyon yerinde sayıyor” diyerek iktidar yanlısı öbür gazetelerden ayrıştı. |
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET VE ÖNERİLERİNİZ İÇİN: medyaombudsman@gmail.com
Faruk Bildirici kimdir?Faruk Bildirici Gaziantep'te doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni (BYYO) bitirdi. Gazeteciliğe, Haziran 1980'de Cumhuriyet'te başladı. 12 Eylül askeri döneminde sıkıyönetim ve eğitim muhabirliği, 1983 seçimlerinden sonra da Başbakanlık, siyasi parti ve parlamento muhabirliği yaptı. Bir süre Haber Müdürlüğü görevinde bulunduğu Cumhuriyet'ten, Nisan 1992'de ayrıldı. Sabah Gazetesi'nde beş ay süren parlamento muhabirliğinden sonra Ekim 1992'de Hürriyet'e geçti. Yaklaşık beş yıl Hürriyet Ankara Büro Şefi olarak görev yaptı. Bu dönemde yazı dizileri hazırladı; portre yazıları kaleme aldı. Araştırma kitapları yayımladı. Bir süre yine Hürriyet'te araştırmacı-yazar olarak çalıştıktan sonra Mart 2002'de Ankara Temsilci Yardımcılığı'na getirildi. 2002-2003 yıllarında Tempo dergisinde "Kırlangıç Yuvası" köşesinde yazdı. 31 Ağustos 2004- 14 Mart 2005 tarihleri arasında "Anlatsam Roman Olur" başlığıyla Hürriyet gazetesinde gerçek yaşam öyküleri kaleme aldı. Bu dizide kaleme alınan öykülerden hareketle hazırlanan aynı adlı televizyon programı Kanal D'de yayımlandı. TV8'de "Çuvaldız" (1999-2001), Cine-5'te "Üç artı Bir", Tv 8'de "Nerede kalmıştı?" (2009) adlı programlar yaptı. Hürriyet Pazar'da "Puzzle portreler" başlığıyla yayınlanan portre söyleşileri hazırladı. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı'nda üç dönem "Araştırmacı gazetecilik", Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de iki dönem (2014-2015) "Parlamento muhabirliği", Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde de üç dönem (2016-2019) "Medyanın güncel sorunları" dersleri verdi. 19 Nisan 2010'dan Mart 2019 tarihine kadar Hürriyet gazetesinin Okur Temsilciliği (Ombudsman) görevini yürüttü. 3.5 ay kadar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliği yaptı; Başkan Ebubekir Şahin'in birkaç yerden maaş almasına karşı çıkması üzerine AKP ve MHP kontenjanından gelen üyelerin oylarıyla RTÜK üyeliğine son verildi. Halen bağımsız "Medya Ombudsmanı" olarak, T24'ün yanı sıra bu misyonunu kabul eden ANKA, Gazete Duvar, Gazete Pencere, Gazete Kapı, Gerçek Gündem, BirGün, 12 Punto, Muhalif'te ve kendi web sitesinde medyadaki etik sorunlara dair yazılar kaleme alıyor. Yayımlanan kitapları: Gizli Kulaklar Ülkesi (Şubat 1998), Maskeli Leydi: Tekmili birden Tansu Çiller (Temmuz 1998), Üniforma Slogan Biber (Şubat 1999), Kuzum Bülent: Ecevit'e aileden mektuplar (Şubat 2000), Siluetini Sevdiğimin Türkiyesi (Temmuz 2000), Anıtkabir Racon Zambak (Nisan 2001), Hanedanın Son Prensi: Mesut Yılmaz ve ANAP'lı yıllar (Aralık 2002), Yemin Gecesi: Leyla Zana'nın yaşamöyküsü (Şubat 2008), Serkis bu toprakları sevmişti (Ekim 2008), Günahlarımızda yıkandık (2018) Medyanın ombudsmanı Saray’ın medyası (2021) |
Son karikatür karesindeki gibi bir ülkedeyiz, bu gidişle içeriye girmeyen “muhalif” bırakmayacaklar. Fikir ve ifade özgürlüğü alanı her geçen gün biraz daha daralıyor...
Siyasi manevraları bilemem ama böyle “manşet” yayımlamak ve sonra da başını kuma gömüp yokmuş gibi yapmak okurlarıyla güven ilişkisini zedeler
Gazetecilere özgü olması gereken “basın kartı” taşımaları ise çözülmesi -ve İletişim Başkanlığı’nın da yanıtlaması- gereken bir problem...
© Tüm hakları saklıdır.