27 Ekim 2021

Zarar veren ‘geri adım attı’ tartışması

ABD’nin 25 Ekim akşamı Washington’dan yaptığı açıklama üstü kapalı tehdit de içermektedir. Dış ilişkilerde kayıkçı kavgasına girmemizin bize hiç bir yararı olmuyor. Büyük öfkeyle kalkan büyük zararla oturuyor. Olan millete, ekonomiye, ülkenin prestijine oluyor.

‘10 büyükelçiyi istenmeyen kişi ilan ederim’ demek çok büyük bir laf, orantısız, ölçüsüz bir tepki. Kamuoyu da benimsemedi bu tepkiyi. Milliyetçilik değil dolar köpürdü. Anlaşılan, bizimkiler o lafın büyüklüğünün farkına vardılar, büyükelçileri yollarlarsa büyük sorunlar çıkacağını gördüler. Çünkü verilen talimatın yerine getirilmesi süresi uzadıkça uzadı, beş dakikada yapılabilecek bir nota yazıp gönderme işlemi bir türlü yapılmadı, geciktirildi. Belli ki, bizimkiler, bir çıkış yolu, bu işten caymak için bir bahane aramaya başladılar. Dışarıdan, örneğin Merkel’den bir telefon gelseydi, mükemmel bir bahane olurdu. Ne ki, Avrupalılar hiç kıpırdamadı. ABD yardıma geldi, Türkçeye bizimkilerin işine yarayacak bir şekilde çevrilen bir açıklama o büyük lâfın arkasından çekilmek için bahane oldu. (Aslında o açıklamanın tam anlamı “Biz zaten Viyana Sözleşmesinin 41’inci maddesine uyuyoruz.” dur.)

İş böylece tatlıya bağlandıktan sonra fazla konuşmamak, susmak gerekiyordu. Gelgelelim, iktidar kanadı “nasıl geri adım attırdık ama...” şarkıları söylemeye koyuldu. Böyle devam ederseniz, ABD yeni bir açıklama çakar dedik. Nitekim Washington’dan bir açıklama çaktılar.

Washington’dan yapılan açıklamanın satır aralarına dikkatli okuyun. 18 Ekim günü yapılan ve bizi hiddetlendiren açıklamaya sahip çıkıyorlar. O açıklamanın büyükelçinin şahsından değil, ABD’den geldiğini vurguluyorlar. Gene o açıklamanın bizimkilerin ısrarla savunduklarının tersine, Viyana Sözleşmesinin 41'inci maddesiyle uyumlu olduğunu söylüyorlar. Bizimkilerin o büyük laftan caymak için bahane olarak kullandıkları ABD’nin Ankara Büyükelçiliğinin 25 Ekim açıklamasının da 18 Ekim açıklamasının teyidi olduğunu söylüyorlar. Bundan sonra da susmayacaklarını ve insan hakları konusunda konuşmanın Viyana Sözleşmesinin 41'inci maddesiyle uyumlu olduğunu diplomatik bir üslupla ama üstüne basa basa yazıyorlar.

Bunun anlamı nedir? ABD 18 Ekim günü Ankara’daki büyükelçisinin yaptığı açıklamadan geri adım atmamıştır. Tersine, biz tepkimizden vazgeçerken, ABD tepkimize yol açan tutumunu daha katılaştırmıştır. Giderek, ABD’nin 25 Ekim akşamı Washington’dan yaptığı açıklama üstü kapalı tehdit de içermektedir. Bu durumda kim geri adım atmış oluyor? Geri adım attı atmadı tartışmasını bırakın. Zaten geri adım atan onlar değil. Dış ilişkilerde kayıkçı kavgasına girmemizin bize hiç bir yararı olmuyor. Büyük öfkeyle kalkan büyük zararla oturuyor. Olan millete, ekonomiye, ülkenin prestijine oluyor.

Aslında bizimkiler de gayet iyi biliyor ki insan hakları alanında iç işlerine karışmama ilkesi işlemez. O ilke işlemediği için bizimkiler Fransa’ya, Almanya’ya kim bilir kaç kez laf çaktılar. Bir Avrupa ülkesindeki görevim sırasında ben de o ülkede minare yapımının yasaklanmasına yüksek sesle karşı çıkmıştım. Kimse bana “Viyana Sözleşmesinin 41'inci maddesine uy ve içişlerimize karışma” dememişti. Gene bizimkiler gayet iyi biliyorlar ki, Avrupa Konseyi üyesi olduğumuz sürece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ve Avrupa Konseyinin diğer 46 üyesine “Siz bizim içişlerimize karışamazsınız.” diyemezler, o Mahkemenin kararlarını uygulamak zorundadırlar. Gel gör ki, anlaşılması, anlayışla karşılanması zor nedenlerle içlerine sindiremiyorlar bunu.

Ben de sade vatandaş olarak, kusuruma bakmasınlar, Türkiye’nin kazanamayacağı yanlış kavgalara sokulmasını da içime sindiremiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!