20 Nisan 2020

Özgürlük ve sağlık

Osman Kavala, Ocaktan’a yazdığı mektubu şöyle bitiriyor: "Söylediğiniz gibi, adaletsizliklere, her şeye rağmen, teşekkürler hayat"

Mehmet Ocaktan’ın Osman Kavala, Mercedes Sosa ve Hep Şiir yazısını (Karar, 19 Nisan) okudum. Ocaktan’ı siyasetçi olarak bilirim, ama daha çok güzel şiirleriyle bilirim. Şairliğini de kattığı bu yazısının merkezinde Osman Kavala’dan aldığı bir mektup var. Kavala, Ocaktan’a hukuk ve demokrasi savunuculuğuyla ilgili takdirlerini iletiyor. Mektubu yazmasının asıl nedeni Ocaktan’ın daha önceki bir yazısında "Gracias A La Vida (Hayata teşekkürler) şarkısından söz etmiş olması. Kavala ne güzel yazmış: "Bu sabah yazınızı okuyunca Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda dolunayın Mercedes Sosa’nın arkasında nasıl yükseldiği aklıma geldi. Sosa’nın o gece Gracias A La Vida’nın içlerimize işlemesi için doğaüstü güçleriyle o manzarayı yaratmış olduğu inancına kapılmıştık." Tarih 14 Temmuz 2003. Ben buralarda değildim, kaçırdım. Sosa’nın dolunayı arkasına alarak Gracias A La Vida’yı söylediği an Boğaziçi kültür tarihinin en önemli anlarından biri olmalı. Öyle bir sestir ki Sosa’nın sesi, Nesimi’ye öykünerek söylersek, bütün dünya o sese sığar, ama o ses dünyalara sığmaz. Kim bilir o ses denize ulaşıp o gece nasıl yankılanmıştır Boğaziçi’nde. Tanpınar’ın, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Boğaziçi rüyası geri gelmiş sanki. Kavala’nın da Sosa’nın doğa üstü güçlerle o manzarayı yaratmış olduğu yönündeki şiirsel ifadesi de Tanpınar, Hisar geleneğine uygun.

Neden içeride Kavala? Tanımam Kavala’yı, ama birçok kişi gibi ben de basından izliyorum başına gelenleri. Bilinenleri yineleyecek değilim. Benim açımdan bu gibi olaylarda temel ölçüt, anlamadığımı söyleyemeyeceğim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’dir. Anayasamızın 90'ıncı maddesinin de temel ölçütün bu olmasını gerektirmektedir. Söz konusu sözleşme açısından bakınca Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Son af yasasıyla kimlerin salıverildiklerini de basında görüyoruz. Kavala neden hâlâ içeride? Sosa’nın konserini ince bir duyarlılıkla algılayabilen Kavala’nın durumunu bugünlerde daha iyi anlayabilmeliyiz. Biz sağlık nedeniyle kendi evimizden çıkamamaktan, zorunlu bir özgürlük kısıtlanmasından yakınırken, o tam bir zoraki özgürlük yoksunluğu yaşıyor.

Sosa’nın Güney Amerikalı olması, özgürlük konusu beni Nilgün Cerrahoğlu’nun Yalnız Cesaret edenler Uçar (Cumhuriyet, 19 Nisan) yazısına götürdü. Cerrahoğlu, Şilili yazar Luis Sepulveda ve eşi Carmen’in Covid-19 kurbanı olduklarını anlatıyor. Luis eşini ölmeden önce son kez görerek "Buenas Noches Mi Amor (İyi geceler sevgilim)" demiş. Müthiş dokunaklı bir öykü. Tekrar tekrar okudum. Bugünlerde nasıl da işliyor insanın içine! Gene Cerrahoğlu aynı güzel yazısında anlatıyor. Sepuldeva, Şili’de Pinochet rejiminin kurbanlarından. Özgürlüğü elinden alınmış, sürgün yaşamak zorunda kalmış. Önemli, daha iyi tanımamız gereken bir yazar. Herhalde ömrünü kendi ülkesinde, belki gene karısıyla birlikte ama böyle bir salgına kurban olmadan tamamlamayı tercih ederdi.

Özgürlük ve sağlık... İkisi de gerekli. Mutlu yaşamanın temel koşulu kendi evine sağlıklı şekilde rahatça girip çıkabilmek, kendini rahatça ifade edebilmek olmalı. Yönetenlerin görevi de yurttaşlarına bu koşulları sağlamak olmalı.

Bir arkadaşım anımsattı. Terör kurbanı Olaf Palme’nin cenaze töreninde Gracias A La Vida söylenmişti. Osman Kavala, Ocaktan’a yazdığı mektubu şöyle bitiriyor: "Söylediğiniz gibi, adaletsizliklere, her şeye rağmen, teşekkürler hayat."

Hayata olan inanç yitirilirse özgürlük mücadelesi de, sağlık mücadelesi de kazanılamaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!