14 Kasım 2021

"Gücün yeter, yeter ki iste"

25 yıl dağlarda, 15 yıl atletizm parkurlarında yer almış kör bir sporcu olarak diyeceğim şu; "Gücün yeter; yeter ki iste"

Geçtiğimiz pazar günü 43. İstanbul Maratonu binlerce kişinin katılımıyla gerçekleştirildi. Atmışını aşmış eski bir maraton koşucusu olarak sabah saatlerinden itibaren sosyal medyada ve diğer  yayınlarda organizasyonu  izledim. Duygulandım.  Olup bitenleri, hazırlıkları, maraton öncesini, koşu esnasında olup bitenleri yüreğimde hissettim. Belleğimde anılar canlandı. Gerilere gittim, epey gerilere. Organizasyona ilk katıldığım yıl olan 2000 yılına. Hafif çisentili bir havada, kılavuz sporcum eşliğinde  Boğaz Köprüsünü geçerken hissettiklerim  halen yüreğimde. Duygular kolayca anlatılamazmış. Hiç anlatılamayacağı, sadece  yaşayanın bilebileceği de söyleniyor.  Benimki de öyle... Ancak şu kadarını ifade edeyim, çok ama çok mutluydum. O hafif sisli çisentili ve hafif serin İstanbul sabahında adeta bulutlar  arasındaydım ve alabildiğince özgür  koşuyordum.  Kalabalıkta ezilmemek düşüncesiyle yoğunluk sonrası start almış, Boğaz Köprüsü'nü sükûnet içinde geçiyorduk. Bu sükûnet çevreyi teni ve kulaklarıyla duyumsayan kör bir koşucu olarak benim için avantaj olmuş, hissedişimi daha güçlü ve coşkulu kılmıştı. Bu coşkuyla 15 km'yi tamamlamış, finale zorlanmaksızın ulaşmıştım. Ancak aklımda olan tam maraton yani 42 km koşmaktı.   Gerekli antrenmanları yaparak emek verdikten sonra gücümün yeteceğine ve kapasitemin elverdiği bir dereceyle tam maratonu tamamlayabileceğime inanıyordum. Evet inanıyor ve 42 km'yi koşmayı yürekten istiyordum. Bu ruh halim ve yaşadığım zorluklar 2015 yılındaki Duracell reklam videosunun öyküsü oldu.

Beş uluslararası maraton

Nihayetinde  45-50 yaş aralığım olan 2002'den  2007'ye değin (New York  hariç 4 saatin altında derecelerle)  beş uluslararası maraton koştum. ABD'ye, Yunanistan'a, Japonya'ya, Avusturalya ve Mısır'a  gittim; Ay Yıldızlı formanın onuruyla, direnç ve coşkusuyla kilometreleri  unuttum, koştum, koştum... Her ülkenin ve her maratonun ayrı, güzel, özgün, rüya gibi anıları var. Geriye dönüp baktığımda; "Bunları ben mi yaptım. Oralara ben mi gittim" demekten kendimi alamıyorum. Spor yaşamım yurt dışı maratonlar ile sınırlı kalmadı. Ülkemizde de pek çok  atletizm organizasyonuna  katıldım, birçok yarı maraton tamamladım. Trabzon'da, Antalya'da, Tarsus'ta, Alanya'da, Bozcaada'da yarı maraton güzellikleri yaşadım. Bu organizasyonların bir bölümünde Adım  Adım'dan dostlarla birlikte oldum. Adım Adım STK  projelerini  gönüllü bir koşucu olarak  desteklemiş olmak beni ayrıca onure ediyor, gururlandırıyor. Ve atletizm yapan herkese Adım Adım ailesine katılıp  spor yaşamlarını daha da anlamlı kılmalarını öneriyorum.

https://www.adimadim.org

Spor yaşamımın birde dağlar serisi var. Günü gelir onu da başka bir yazımda anlatırım.  25 yıl dağlarda, 15 yıl atletizm parkurlarında  yer almış kör bir sporcu olarak diyeceğim şu; "Gücün yeter Yeter ki iste". Seslenişim herkese olmakla birlikte bilhassa kör çocuklarımıza, kör gençlerimize ve tüm engelli arkadaşlara. Mücadele etmekten, zorluklara direnmekten  daha güzel ne var!

Sevgiyle, dirençle kalın, hoşça kalın...

Yazarın Diğer Yazıları

O muhteşem kanyon, o muhteşem gün!

Benim yüreğim o nehirde, o kanyonda, o sularda kaldı...

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım