05 Eylül 2021

Bastonla meditasyon

Zihin haritası olmayan, dolaşacağı yerleri zihninde bilmeyen bir körün kent yaşamında veya bir mekan içinde dolaşması, edimlerini gerçekleştirmesi olanaklı değil.

Geçtiğimiz pazar sabahı ekmek almak amacıyla dışarıya çıkıyorum. Ekmek alıp eve dönmek benim için pek zor değil. Zira gidip geleceğim rotayı zihnimde biliyorum. Biz körler buna zihin haritası diyoruz. Zihin haritası olmayan, dolaşacağı yerleri zihninde bilmeyen bir körün kent yaşamında veya bir mekan içinde dolaşması, edimlerini gerçekleştirmesi olanaklı değil. Tabii hadise salt zihin haritası ve beyaz bastonla bitmiyor. Görme engellinin duygusal güce de sahip olması gerekiyor... Gündelik yaşamımızda ihtiyacımız olan duygusal gücü irade olarak tanımlamak mümkün. Bu tanımlamaya bilhassa genç körlerin dikkatini çekmek istiyorum. Duygusal ve zihinsel gücünüzü, eş deyişle iradenizi ve aklınızı bir araya getirdiğinizde pek çok şeyi başarabilirsiniz. Tabii başarılı olabilmek için beden ve zihin kimyasının da yerinde olması önemli. Bu manada insan ilişkilerine, uyku düzeninize, gıdanıza, temizliğinize dikkat etmelisiniz. Koşullar ne olursa olsun yaşamı pozitif bir bakışla kurgulamak gerekiyor. Pozitif düşünceler size enerji ve umut kaynağı olacaklardır. Duygusal ve zihinsel güçlerimiz dışında duygularımız da ve zihnimizde beliren düşmanlarımızda var. Bu düşmanlar hemen herkesin bildiği ancak idrak etmede zorlandığı olgular. İsteksizlik gibi, erteleme alışkanlığı gibi, akıl ve kalp süzgecimizden geçirmeyip peşinden koştuğumuz ve nihayetinde bizleri tüketen kontrolsüz arzularımız gibi.

Niyet ve beyaz baston 

Ben total bir kör olarak yıllardır baston kullanıyor, tüm sorunlarına karşın yaşamın kalabalığına karışmaya çalışıyorum. Yeni baston kullanmaya başlayan arkadaşlar ya da hiç kullanmayanlar deneyimlerimi sorabilirler. Bana göre beyaz baston kullanmak çok büyük oranda niyetle ilgili bir konu. Hadisenin teknik yanı daha az önemde. Niyeti olan irade gücünü kullanan bir kör baston eğitimi almamış olsa bile sokağa çıkıp içinden geldiği şekliyle baston kullanabilir. Bu yaklaşımım bağımsız hareket eğitimlerini gereksiz gördüğüm anlamına gelmemeli. Ancak her şeyin başı istekli olmak. Bağımsız yaşamın bir köre getireceği mutluluğa kıyasla dışarıda karşılaşılacak sorunların devede kulak olduğunu söylemeliyim. 

Ayrımcılık ve incinmemek 

Rotaların mümkünse bir kılavuz desteğinde ilk pratiğinin yapılması ve böylece zihin haritalarının oluşturulması bastonla gezmemizi daha da kolay hale getirebilir. Bu arada bir körün cahil cesaretiyle hareket etmemesi, riskli yerlerde bir görenden yardım alması ve mülayim tavırlar içinde olması da hayli önemli. 

Sokakta karşılaşacağınız ayrımcı tutumlardan, sizleri hiçleyen davranışlardan, hak etmediğiniz garip söylemlerden incinmeyiniz. Toplum bizleri yeterince tanımıyor. Kuşaktan kuşağa aktarılan muhtaç görme ve acıma davranış kalıplarıyla hareket ediyor. Ben geçmiş yıllarda maruz kaldığım ayrımcı davranışlar ve garip konuşmalar karşısında daha fevri yaklaşımlar gösterirdim. Yıllar geçtikçe baktım ki; haksızlığa uğradığımda öfkeli yanıtlar vermenin ne bana nede karşımdaki kişiye bir yararı yok. Artık ya hiç konuşmuyorum ya da ortama ve olaya göre sakinliğimi koruyarak bir şeyler söylemeye çalışıyorum. İşte size maruz kaldığım onlarca ayrımcı hadiseden şu an belleğimde canlanan bazı örnekler:

Her zaman geçtiğim bir caddenin diğer tarafına ulaşıp kaldırıma çıkmak üzereyim. Arkamdan gelen bir ses; "Bak bu. Görme engelli. Büyüyünce onlara yardım edeceksin." diyor. Bir dede veya babanın küçük çocuğuna seslenişi olduğunu anlıyor ve "Çocuklara bizleri acıma duygularıyla tanıtmayın." diyorum. Beyefendi çıkışan bir ses tonuyla; "Acıma değil yardım, yardım..." Karşılığını veriyor. Susuyor ve yoluma devam ediyorum. Böylece dededen veya babadan ileride yeşermek üzere küçük çocuğun belleğine körlere acıma duygularıyla bakmak ve muhtaç olduklarını düşünmek şeklinde filizlenecek bir ayrımcılık tohumu ekilmiş oluyor.

Metrodayım, yer gösteriliyor ve oturuyorum. Yanına oturduğum hanımefendi beni oturtan kişiye; "Başka bir yere oturtsaydın. Buradan düşer" diyor. Oturduğum yer kapının hemen yanında önü boş olan bir koltuk. Beni hiçleyerek diğer kişiye ama Bana dair bu talihsiz konuşmayı yapan Hanımefendiye dönüyor ve "Düşeceğimi nereden biliyorsunuz." diyorum. Onunla bir şeyler daha konuşuyoruz. Ama Benim dediklerimi pek anlamıyor. Onun aklı bastonumda ve görmeyen gözlerimde. Yaşamda kendince yeri olan, kendince yaşamın hakkını vermeye çalışan ortalama bir birey olarak beni düşünebilme yetisine sahip değil.

Son bir örnek; Olağan bir şekilde ve her zaman kullandığım kaldırımda elde baston yürüyorum. Sol tarafımdan bir beyefendi gür sesiyle; "Nereye gidiyorsun sen" diye adeta bağırıyor. "Ben trene gidiyorum ama bu ne biçim bir ses tonu döver gibi konuşuyorsun" diyorum. Özür diliyor. Ben de yürümeye devam ediyorum. Özetle toplum bizleri anlamıyor. Suretlerimize bakıp tutum almayı tercih ediyor. "Herkes mi böyle?" denilebilir. Elbette herkes böyle değil. Ancak böyle olmayanların, engellilerle doğru iletişim kuranların sayısı oldukça az.

Buraya kadar yazdıklarımla meditasyon arasında bir bağ kuramadınız doğal olarak. Zira "Bastonla Meditasyon" başlığını bana çağrıştıran süreçten henüz söz etmedim. Zaten hep böyle oluyor. Cümleler birer mıknatıs gibi birbirlerini çekiyorlar. Hiç düşünmediklerim belleğimden süzülüp geliyor. Ben bu doğal akışı seviyor, yazmamda ve konuşmalarımda bir düstur olarak kabul ediyorum. Bu kabul edişin içtenliğimi ortaya çıkardığı düşüncesindeyim. Bastonumla yürürken algılarımda oluşan meditasyon halini de içtenlikle hissetmiştim. Bu hissedişimi sizlerle de paylaşmak istedim. Pazar sabahı ekmek alışım sonrası eve dönüyorum. Geçmiş antrenmanlarımdan çevresinin yaklaşık 600 metre olduğunu bildiğim ağaçları, yeşili bol koşu yolundayım. Her taraf sessiz. Sabahın sakinliği bir tılsım gibi her yana sinmiş. Gugukcuklar ötüyor. Seslerini gayet iyi bildiğim çocukluğumun kuşları. Tüm kuşların sabah ve akşam serinliğinde yaptıkları gibi. Gugukcuklar da kendi aralarında selamlaşıyor, sohbet ediyorlar. Baston vuruşlarımı yavaşlatıyor, pür dikkat onları ve diğer kuş seslerini dinliyorum. O seslere, o kuşlara, o ağaçlara görürcesine bakıyorum. Ve görüyorum da... Hepsini zihnime alıyorum. Zihnimden bedenime yayılan bir huzur var. "İşte" diyorum, "meditasyon bu..."

Herkese bastonla meditasyon dileğiyle, hoşça kalın...

Yazarın Diğer Yazıları

O muhteşem kanyon, o muhteşem gün!

Benim yüreğim o nehirde, o kanyonda, o sularda kaldı...

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım