17 Haziran 2017

Türkiye’nin demokrasi hareketi ve Adalet Yürüyüşü: Ne yapmalı? (I)

'Evet' veren kesimden birçok vatandaş da potansiyel demokrasi bloğunun dışında değil

16 Nisan’da tüm Türkiye’nin geleceği için Hayırlı bir demokrasi bloğu doğdu. Veya potansiyeli.

Çünkü daha önce bir araya gelemeyeceği düşünülen kesimler, görüşler ve partiler, adalet ve çoğulcu demokrasi adına beraberce çalıştı ve oy verdi.

Bunu da son derece eşitsiz ve adaletsiz şartlarda başardı. Neredeyse ve en az, her iki seçmenden biri Hayır dedi.

Ötekileştiren ve düşmanlaştıran söylemlerden büyük ölçüde kaçınarak kampanya yaptı. Bir partinin, paranın veya devletin gücüne değil tabanın gücüne dayalı olarak çalıştı.

Evet verenlerin de demokrasi istemedikleri iddia edilemez.

Çünkü onlara da iktidar, “demokrasi ve adalet zayıflamayacak güçlenecek” sözü verdi. “Meclis işlevsizleşmeyecek aksine daha aktif olacak iktidar daha da sıkı denetlenecek,” “devlet ve ekonomi güçlenecek,” “keyfî ve kanunsuz yönetim olmayacak,” “yargı bağımsız ve tarafsız olacak” denildi. Onlar da, büyük ölçüde iktidarın kontrolündeki kamusal alanda ve medyadan bunları duyarak oy verdiler. Şu veya bu nedenle ama bu vaatlere güvenerek Evet dediler.

Dolayısıyla iktidar içinden ve Evet veren kesimden birçok vatandaş da potansiyel demokrasi bloğunun dışında değil.

Herkes gibi onlar da referandum sonrasındaki gidişatın ne yönde olduğunu, verilen vaatlerin ne oranda gerçekleştiğini gözlemliyor.

Peki demokrasi bloğu ülkeyi demokrasi ve hukuk yoluna döndürmekte nasıl başarılı olabilir?

Daha da önemlisi, Türkiye’de eskiden de olmayan, gerçek anlamda demokrasi ve hukuk devletine, ayrım yapmadan tüm vatandaşlarına saygılı ve güçlü bir devlete nasıl kavuşabiliriz?

Bunun için birkaç koşulun yerine gelmesinin elzem olduğunu düşünüyorum.

  • Demokrasi bloğunun kendinin farkına varması ve güvenmesi.
  • Kendi içindeki farklıkları aşıp, amasız ve fakatsız herkes için adaleti talep edebilmesi.
  • Etiketlere takılmadan ifade edersek, sağcı-solcu, Sünni-Alevi, Türk-Kürt, büyük kentli-taşralı, dindar-laik, İslamcı-Kemalist, milliyetçi-liberal, Müslüman-Gayrımüslim, kadın-erkek, genç-yaşlı vb. herkesin, birbirinin hak ve adalet taleplerine ve endişelerine, katılmasa da en azından empati duyabilmesi.
  • Demokratikleşme ve ortak gelecek için asgari müştereklerde birleşebilmesi. Farklı kesimlerden inisiyatiflerin gerektiğinde beraber hareket edebilmesi.
  • Geçmişe takılmayıp geleceğe bakması. Değişimi ve gelişmeyi temsil etmesi.
  • İktidardan veya muhalefetten herhangi bir kesime veya kişiye karşıtlık üzerinden değil, ilkeler ve ortak gelecek talebi üzerinden hareket etmesi. Barışçı, birleştirici ve sabırlı dili terk etmemesi.
  • Asgari müştereklerini önümüzdeki döneme yönelik somut taleplere, yani pozitif bir programa dönüştürebilmesi.
  • Bu somut talepleri gerçekleştirmeyi taahhüt eden ve güven veren siyasal aktörleri destekleyeceğini ilan etmesi. Bunu somut bir taahhütnameye dönüştürmesi.

Dünyadan demokratikleşme örnekleri de bize bunları öğretiyor.

Geç veya değil, eksik veya tam, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin başlattığı adalet yürüyüşü, bu koşulların gerçekleşmesi için çok önemli ve desteklenmesi gereken bir adım oldu.

Bu adımın, eleştiri hakkı saklı kalmak üzere barışçı ve demokratik yollardan ve yapıcı yönde büyümesi ve desteklenmesi gerekiyor.

Ve somut taleplerin ortaya çıkması.

Örneğin adalet, yani bağımsız ve tarafsız yargı isteniyorsa yapılması gerekenler oldukça açık ve talep edilmeli:

  • Hakimler ve Savcılar Kurulu HSK’nın en az yarısını TBMM nitelikli çoğunlukla seçmeli. Yani vekillerin üçte ikisinin oyuyla, uzlaşma ve liyakat temelinde seçmeli. Yargı en kısa zamanda bu yoldan oluşmuş yeni bir HSK’nın gözetimi altına alınmalı.
  • Partili Cumhurbaşkanı HSK’ya atama yapmamalı ve adalet bakanı başkanı olmamalı.
  • İstenirse HSK üyelerinin bir kısmını da yargı mensupları kendi içlerinden ve “tek adaya oyla” gene liyakat temelinde seçebilir.
  • Ve belki en önemlisi OHAL en kısa zamanda kalkmalı. Belki en önemli ve acil asgari müşterek bu.

Bunun yanında önümüzdeki seçimlerin serbest ve adil olabilmesi için Yüksek Seçim Kurulu YSK’nın güvenilirliğini ve hâkim teminatını sağlayacak bir dizi somut reformun talep edilmesi gerekiyor.

Tüm partiler bu yönde reformlar için diyaloğa ve partiler-üstü uzlaşmaya açık olmalı.

Adalet yürüyüşü barışçı ve uzlaştırıcı yoldan ayrılmadığı ve bu tür taleplere dönüştüğü oranda Türkiye için çok hayırlı olacaktır.

Ama mutlaka “herkes için adalet” iddiasıyla tutarlı ve birleştirici bir rota izlemesi de elzem.

İşte bu yüzden mutlaka Silivri’ye ve Edirne'ye de gitmeli. Belki Soma’ya ve Çanakkale’ye de. Bunun fiziksel olarak da mümkün olması için sembolik ve pratik çözümler bulunabilir.

Son durak ise Ankara olmalı. Çünkü en temel adaletsizliklerin kaynağı da, son çözüm yeri de orası.

Samimi olarak demokrasi, huzur ve adalet isteyen herkesin yolu açık olsun.

 

Yazarın Diğer Yazıları

31 Mart: 2017’nin rövanşı ve 2030’ların kuluçkası

2017’de tüm anti demokratik dezenformasyon koşullarına rağmen halkımızın yüzde 49’a yakını ‘Hayır’ diyebilmişti. İstanbulluların ise yüzde 51.35’i ‘Hayır’ demişti. 31 Mart’ta bu oranın azalmak şöyle dursun, artması gerekir

Fikir, cesaret ve gerçek muhalefet

Gerçek muhalefet askeri ve teknik konularda akılcı ve teknokrat eleştirilerden ibaret kalamaz. Başarılı olmak için mutlaka siyasi bir duruşa ihtiyaç duyar

Kürt Sorunu'nu konuşamamak ve gerçek muhalefet boşluğu

HDP, şimdi DEM Partisi, CHP dışındaki diğer partiler gibi "önce parti sonra demokrasi" demek eğiliminde gözüküyor. Zor bir karar. İstanbullu veya Ankaralı Kürtler muhalefete, yani Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'a oy vererek önümüzdeki dört sene en azından yerelde nefes almayı ve demokratik bir alternatif yönetime sahip olmayı, bunun ülke çapında demokratikleşme için bir temel olmasını umabilir. Ama Diyarbakır'dakiler yereldeki iradelerinin kayyım atamasıyla gasp edilmemesini nasıl umabilir? Önümüzdeki dört sene boyunca çözüm için bir şeyler yapılmasını nasıl umabilir?