08 Mayıs 2020

Vurgusu yerli-millidir ama anlaşması dolar ile, muhatabı Londra mahkemesi

Türkiye sadece bu yıl 175 milyar dolar dış borç ödeyecek

Demokrasi ile yönetilen ülkelerde gazeteciler, yayın kuruluşları haber yapar.

Demokrasinin olmadığı ya da var'mış' gibi yapıldığı ülkelerde gazeteciler, yayın kuruluşları da 'haber' olur.

Gün gelir en ağır iftiralarla, iktidarın propaganda aygıtlarının vasıtasıyla, yalan, çarpıtma haberlerle hedefe konulurlar. İçi boş iddianamelerle mahkemelerde yargılanır, cezaevinde tutuklu kalır, ağır cezalara çarptırılırlar.

Gün gelir, yayın durdurma cezası, ağır para cezası da çıkabilir karşılarına.

Bu yayının adı bazen Cumhuriyet'tir bazen Sözcü bazen Halk TV'dir bazen Tele1, bazen Birgün'dür bazen Yeni Yaşam…

Gazetecilerin adı, bazen Musa'dır bazen Emin bazen Ayşenur'dur bazen Fatih bazen Ferhat'tır bazen Barış…

Memleketi 'herkesten çok' sevdiklerini iddia edenler, işlerini yapmaktan başka derdi olmayanları, en ağır ithamlarla suçlamaktan geri durmazlar.

Bağımsız bir avuç gazeteci de mesleğini yapmaktan, halka doğru haber-yorum ulaştırma sevdasından…

Türkiye'nin tarihinin en ağır ekonomik krizinden geçtiği, dünya ile birlikte ölümcül bir virüsle mücadele ettiği, hukuksuzluğun her alana yayıldığı bir dönemde hedefin gazeteciler olması şaşırtıcı değil aslında…

Neden mi? 

Günün konusu 'yerlilik ve millilikten' örneği vereyim.

Son dönemin en popüler kutuplaştırma çalışmalarından biri nedir? Yerli ve milli olmak ya da olmamak. AKP ve ortağı MHP hariç hemen herkes bu tanımın dışında. Gelin 'en yerli ve milli' partinin 'yerlilik ve millilik durumuna' bakalım. Pusulamız saygın meslektaş Çiğdem Toker olsun. Kamu – Özel İşbirliği adı altında yapılan köprü, otoyol ve şehir hastanelerinde yapılanları kamuoyuna ciddi araştırmalarla duyuran isim. Onun yazılarından hareketle yaşananları aktaralım:

- Yapımından sonra asgari 20 yıllık süre boyunca özel sektör tarafından işletilecek; araç geçiş garantili köprü-otoyolların ve hasta garantili şehir hastanesi ihalelerin şartnamelerini-anlaşmalarını biliyor muyuz? Yanıt: Ticari sırdır deniliyor, hayır bilmiyoruz.

- Peki anlaşmanın ne olduğunu bilmediğimiz, hatta çoğumuzun geçmediğimiz köprüler için vergilerimizden bu şirketlerin parası ödeniyor mu? Yanıt: evet.

- Yerli ve milli iktidar bu şirketlerle ne üzerinden anlaşma yaptı? Dolar üzerinden. Yani 'geçiş'- 'hasta' garantisi dolar üzerinden verildi. Dolar arttıkça Türkiye'nin üzerindeki yük de arttı. Bu ortaklıkların yapısının konuşulduğu 2008 yılında dolar 1.5 TL idi. 2011'deki ihale sürecinde 2.7 TL, sözleşmenin yapıldığı 2012-2013'lerde 3.5 TL, bugün 7.2 TL.

- Peki bu işletmelerden şehir hastanelerinde yerli ve milli iktidar hangi mahkemeleri yetkili kıldı: Londra mahkemelerini.

- O günlerde (2015 yılı) bu konuya itiraz eden MHP'li milletvekillerine, Meclis çatısı altında Sağlık Bakanlığı müsteşar yardımcısı (Plan Bütçe Komisyonu tutanaklarında var) ne anlattı. Aynen aktarıyorum: (Çiğdem Toker köşe yazısı Sözcü Gazetesi) 

"Kamu hastanelerinin finansmanı için yüklenici firmaların 30 milyar dolar kaynağa ihtiyacı var. Firmalar gerekli kaynağın ancak yüzde 20'sini Türkiye'den buluyor. Kalan yüzde 80'inin yurtdışından getirilmesi gerekiyor. Ancak bu projeye kredi açacak yabancı şirketlerin şöyle bir tereddüdü var. Devlet de bir anlamda projeye taraf olduğu için olur da bir anlaşmazlık yaşanırsa, Türkiye'de görülecek davalara siyasi baskı olacağı ve davaları kaybedebileceklerini düşünüyorlar. Onun için de tahkim merkezinin Türkiye'de olması şartının yasadan çıkarılmasını, davaların Türkiye yerine yabancı bir tahkim merkezinde görülmesini istiyorlar."

Türkiye mahkemelerine 'siyasi baskı olabileceği' nedeniyle güvenmeyen yabancı sermayenin davalarını Londra'da açma imkanı veriyor 'yerli ve milli' iktidar.

- Yıllık artışlar ise ABD TÜFE'Sİ üzerinden yapılacağı kayda geçiriliyor kimi projelerde.

- Yerli ve milli vurgusunu kullanan iktidarın, dolarla anlaşma yaptığı, ABD TÜFE'si ile yıllık artırımı belirlediği, Londra mahkemeleri yetkili kıldığı projelerin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.

Üstelik; Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılan, virüs sebebiyle dünyanın da ağır etkilendiği ekonomik sistemde halktan 'biz bize yeteriz' sloganıyla yardım alındığı şu günlerde ilginç bir tablo ile karşı karşıyayız. Kampanyada çoğu kamu kuruluşlarından şu ana kadar yaklaşık 2.6 milyar TL toplandı. Peki geçen hafta (28 Nisan) 3.2 milyar TL nereye ödendi biliyor musunuz? 2019 alacakları sebebiyle; geçiş garantisi verilen ve uzun süre devletten para almaya devam edeceği gözüken projelerden birine... (Osmangazi Köprüsü ve Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu, Kuzey Marmara Otoyolu'nun trafiğe açılan bazı bölümleri için. Kaynak: Habertürk)

Dünya bir ekonomik krizde, bu projelerde mücbir sebep şartları oluştu mu, oluşmadı mı tartışmalarını ise ne konuşan, ne yapan var.

Türkiye sadece bu yıl 175 milyar dolar dış borç ödeyecek. Ve troller sosyal medyada 'doların tahtı yıkıldı' hastaq'i ile kitleleri oyalamaya çalışırken iktidar ABD Merkez Bankası'nın swap hattına girerek elini rahatlatmaya çalışıyor. Ancak orada da ekonomi kadar başta S400'ler siyasi pazarlıklar da sürüyor. Hazine Bakanı içeride milliyetçi rüzgarla unutturulmaya çalışılan ekonomik krize karşı Çarşamba günü yabancı yatırımcıya güvence vermeye çalışıyor.

İktidar dışarıda ve ekonomide sıkıştıkça gazetecileri hedefe alıyor.

Muhalefeti, sivil toplum kuruluşlarını, baroları, akademisyenleri kriminalize etmeye, korkutmaya çalışıyor.

Memleket benim, sizin, hepimizin… Memleketin her koşulda; virüsle mücadelesinden ekonomisine en iyi şartlarda var olması dileğiyle yazıyor, çiziyor, konuşuyoruz. 

Her koşulda demokrasiyi, çoğulculuğu, bir arada yaşamayı önemsemeliyiz. Türkiye'nin demokrasiden ve dayanışmadan başka çıkış yolu yok. 

Yazarın Diğer Yazıları

Selahattin Demirtaş, nasılsın?

Seçimin son düzlüğünde gözler üzerinde…

Erdoğan İstanbul seçimini kendi eliyle, kendisi için referanduma çevirdi, 2028 fragmanı izlenecek

2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin fragmanını yaşayacak gibiyiz. Erdoğan ile İmamoğlu erken bir final oynayacak

Alkışlar arasında tercüme edilmeyen acı reçete: İşsizlik ve artacak yoksulluk…

Yoksulluğun her şeklinin yaşandığı bir ülke artık burası… Derin yoksulluk, yatay yoksulluk, insani yoksulluk, kadın yoksulluğu, kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluk…