22 Kasım 2019

TGS’nin yaptığı saygısızlık mı sendikacılık mı?

Türkiye'nin de dünyanın da bir gazetecilik davası olarak tanımladığı, hukuk skandallarıyla dolu bir davayı 'hukuki mi siyasi mi' diye ankete indirgemek...

Tutukluluğumuzun 6. ayında Silivri Cezaevi'ndeki hücrede okumaya başladığımız iddianamede beni en şaşırtan bölümlerin başında aynı gazetede çalıştığımız isimlerin verdiği ifadeler oldu. Bunların pek çoğunu Cumhuriyet gazetesinden ayrıldığım günkü yazımda verdiğim söz doğrultusunda ne konuştum ne mevzu ettim. Ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin beraatlerimizi talep eden kararına direnen 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin bize yeniden hapis yolunu açabilecek kararının alındığı gün, Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) attığı tek tweet ve içeriği beni en azından bu isimlerden birisiyle ilgili durumu kamuoyuyla paylaşma konumunda bıraktı.

Türkiye'de basına gözdağı olarak açılan bu davada Cumhuriyet muhabiri ve o dönem TGS'nin İstanbul Şube Başkanı olan ismin Savcı'ya verdiği ihbar-iftira dolu ifade şöyleydi:

"Gazetede muhabirlerin çalıştığı alana göre şefinin görevlendirmesi ile sahadan verileri toplamaya gittiğini ancak bunların gazeteye aktarımı aşamasında yazı işlerinin bir başlıklandırma ve aktarım tarzı seçtiğini, metin muhabir tarafından hazırlansa da başlık ve flash denilen haber takdiminin yazı işleri tarafından yapıldığını, kendisinin hazırladığı ve gazetede "Eksik demokrasi" başlığı ile aktarılan haberin 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Ana Muhalefet Partisi Lideri, MHP Genel Başkanı ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla Yenikapı'da yapılan demokrasi mitingine ilişkin olduğunu, hazırladığı metinde Cumhurbaşkanının çağrısıyla hükümet, ana muhalefet partisi ve diğer muhalefet partisinden milyonlarca kişinin katıldığı mitingde demokrasi ve darbeye karşı birlik çağrısı yapıldığını anlatmaya çalıştığını ancak haberleşme sürecine geçildiğinde kendisine Genelkurmay Başkanı'nın da sahneye çıkıp çıkmadığının sorulduğunu, görmediğini söylediğini, ertesi gün gazeteyi eline aldığında HDP'nin mitingde olmamasından hareketle "Eksik Demokrasi" başlığı atıldığını gördüğünü, o dönemde haber koordinatörünün Murat Sabuncu olduğunu ama başlıkların genel olarak yazı işleri tarafından kararlaştırıldığını, bu başlık sebebiyle yasal sorumluluğu doğabileceğini düşünerek bu durumdan çok rahatsız olduğunu ve bunu kendi haber şefi Aykut Küçükkaya'ya anlattığını, onun da yazı işlerine bu rahatsızlığı ileteceğini söylediğini, nitekim daha sonra çetrefilli bazı haberlerden imzasını çektiğini, örneğin Cumhurbaşkanı'nın katıldığı açılışlardaki konuşmaları, Başbakan'ın takibi gibi konularda yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için ve sorumluluğu üzerinden atmak için haberlerden imzasını çektiğini,

Cumhuriyet okurlarından kişisel ilişkiler kapsamında bazı eleştiriler duyduklarını, örneğin gazetede HDP HABERLERİNİN ARTMASININ OKURLARI RAHATSIZ ETTİĞİNİ, bir Atatürkçü olarak kendisinin de PKK ve özellikle Kandil haberlerinden rahatsızlık duyduğunu…

… YAYIN POLİTİKASINI VAKIF YÖNETİM KURULU VE YAYIN KURULU'NUN BELİRLEDİĞİNİ, Vakıf Yönetim Kurulu'nun gazetenin genel olarak muhalif bir yayın çizgisine sahip olmasında söz sahibi olduğunu, Vakıf Yönetim Kurulu'nun oluşmasında ortak bir hareket, bir tasfiye süreci olup olmadığını bilmediğini, ancak son dönemde İcra Kurulu diye bir kurulun oluşturulduğunu...”

Yukarıdaki metin, iddianamedeki ifadenin bir bölümünden aynen alındığı için yazım hataları ve kimi bölümlerin büyük yazılması Savcı ile ilgili... Muhabir diyor ki "Yazıişleri HDP'nin çağrılmadığı mitinge Eksik Demokrasi diyerek hata yaptı, ilerleyen günlerde yanlış anlaşılmalara neden olmamak için imzasını çekti, Atatürkçü olarak kimi haberlerden rahatsız oldu, Vakıf yönetiminin gazetenin muhalif bir çizgide olmasında söz sahibi oldu."

Davayı açan, FETÖ’den ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan savcı ne istediyse o yani… İfadesi, neresinden tutsanız elinizde kalacak; Atatürk’ün felsefesini anlamış pek çok ismin olduğu yerde Atatürk’ün arkasına saklanan darbeci kafaların aynısı, haberin ne olduğundan habersiz, kullanışlı birinin hezeyanları. Zerre kadar dikkate alınmayacak bir isim ama olayın başka bir boyutu var. O kişi, o günlerde TGS'nin İstanbul Şube Başkanı. Cezaevinde bizi ziyarete gelen Sendika yöneticilerine "O kişiyi iftiralarına rağmen nasıl hala yönetimde tutuyorsunuz" sorularımıza "sendika içi dengeler"den, "ilk seçimde bir daha aday gösterilmeyeceği"ne kadar bir dizi "haklısınız ama…" yanıtı…

Hapisten cumartesi sabaha karşı çıktım. Ve Cumhuriyet'ten ayrıldığım 7 Eylül 2018 tarihine kadar izinsiz çalıştım. Tahliye sonrası ilk iş günümde, ilk ziyaretçim TGS'nin başkanı oldu. "Hayırlı olsun" dedikten sonra "Çarşamba gününden itibaren biz hapisteyken gazetede işten çıkartılan tek isim için eyleme başlayacaklarını" söyledi. İlk yanıtım "Burası emekçilerin çalıştığı yer, eyleminizi yapın sonra gelin burada çayınızı için. Ancak ben içeriden yeni çıktım, Akın Atalay hala hapiste, karar daha çıkmadı, şimdi yapacağınız eylem gazeteye de davaya da zarar verir, arkadaşın daha durumunu bile bilmiyorum" dedim. Dinlemediler. Her hafta gazeteden bir grupla gazete önünde "mevcut yönetimin ne kötü olduğunu" haykırdılar. Bu arada diğer çalışanlara pek çok kişi işten çıkarılacakmış yalanını yaydılar. (Aynı sendika biz gazeteden ayrıldıktan sonra mevcut yönetimin işten çıkarttığı, aralarında Sendika'nın bölge temsilcisinin de bulunduğu 20'ye yakın isim için gazete önünde protesto eylemi yapmadı. Bununla ilgili bana da ulaşan tepkileri burada yazmayacağım.)

Sendika yöneticileri biz içerdeyken ve çıktıktan sonra 'gazetenin yeniden dizayn edilmesi noktasında fiili faaliyette' bulundu. Gazetenin yazarlarından Kemal Göktaş'ın havaalanında tartıştığı Sendika temsilcisini de, bizim gazeteden ayrılma sürecimizde haksızlığa tepki göstererek istifa eden yazarlara telefon açarak kalma telkini yapan Sendika yöneticisini de burada anmayacağım.

Gelelim bu yazıyı neden yazdığıma. Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin Yargıtay 16. Dairesi'nin beraat istediği karardan sonra 27. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki yargılamanın olduğu gün Sendika 'tek' bir tweet attı. Tweet sözde bir ironi ve anket içeriyordu. Tweet aynen şöyle idi: "İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi 12 eski Cumhuriyet çalışanı hakkında verdiği mahkumiyet kararında direndi. Yargıtay'ın bozma kararında direndi. Yargıtay Ceza Kurulu'ndan önce son sözü kamuoyu vicdanı söylesin. Bu dava 'hukukidir', 'siyasidir'…" (Yüzde 3 hukuki yanıtı vermiş, yüzde 97 siyasi demiş.)

İftiracı-ihbarcı bir yöneticisini uzun aylar 'dengeler uğruna' yönetimde tutmaya devam etmekten bir gazetenin ele geçirilmesinde rol almaya… Son olarak Türkiye'nin de dünyanın da bir gazetecilik davası olarak tanımladığı, hukuk skandallarıyla dolu bir davayı 'hukuki mi siyasi mi' diye ankete indirgemek...

Madem konu anketten açıldı ben de bir soru sorayım. TGS'nin yaptığı saygısızlık mı sendikacılık mı? 

Yazarın Diğer Yazıları

Yerli, milli, helal Rolex’li, ticarete gelince İsrail’e ‘eyvallah’lı iktidar

Her fırsatta ‘yerli ve milli’ olmayı öne çıkartıp, Gazze’de İsrail’in ortaya koyduğu zulmü ‘sözle’ kınayanların, gerçek hayatta kişisel lükslerinden ve ‘ticaretten’ vazgeçmediklerini görüyoruz

Özgür Özel, Erdoğan ile buluşmasında konuşulanları şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalı

Muhalefet toplumu kutuplaştırmadan demokrasi içinde kendi sözünü söylese, iddiasını ortaya koysa… Belki memlekete daha iyi gelir

Seçimlerden başarılı çıkıp Sancaktepe'de banyoda kalmak…

CHP'nin uzun yıllar sonra elde ettiği seçim başarısı eğer 2028'e giden süreçte kalıcı olsun-artarak büyüsün isteniyorsa, zafer havasından ve hızlı kararlardan uzak durulmalı