30 Ocak 2020

4 günlük memleket manzarası: Vergiyi sorma, Kızılay’ı paravan olarak kullanırız karışma, bekçiyi hiç açma, AİHM tanımayız adaleti kurcalama

Memleketin zor çok zor günleri…

Memleket her geçen gün dozu daha da boğucu hale gelen bir demokrasi krizi ile karşı karşıya…

Soran, sorgulayan bir avuç kalınca…

İktidar da en sıradan bilgi taleplerini karşılamıyor…

Devlet bürokrasisi iktidardan aldığı güçle bildiğini okuyor…

Yargı bırakın içerideki hukuk kural ve prensiplerini Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası anlaşmalara bile uymuyor…

Örnek deseniz kitap olur…

Gelin son dört güne bakalım…

Elazığ’da herkesin yüreğini yakan depremden sonra 1999 depreminden sonra toplanmaya başlanan ‘özel vergiler’ sorgulanmaya başlandı.

AKP’nin iktidar olduğu yıllarda (2004-2019) toplam 65 milyar TL deprem vergisi toplandı.

Ülkenin ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu bunun nereye harcandığını sordu.

Yanıt Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan uçakta kendisine soru soran gazetecilere verdiği demeçten geldi:

"Harcanması gereken yere harcadık. Bundan sonra da Bay Kemal’e bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanımız yok. Bütün bu harcamalar nasıl yapılıyor, bunlara bakmıyor ki…"

En sıradan bir soru, vergi mükelleflerinin bilgilendirilmesinin bir siyasetçinin görevlerinden birisi olduğunu göz ardı edilerek ‘harcanması gereken yere harcadık’ diye geçiştiriliyor. Elazığ’da çürük binalara baktığımızda ya da İstanbul’un hâlâ büyük depreme hazırlıksız olduğu bilim insanlarınca defalarca söylendiğinde bu paranın harcanması gereken yere harcanmadığını görüyoruz. Ya da iktidarın eski bakanlarının söylemlerine baktığımızda da bu paranın başka yerlere harcandığına tanık oluyoruz.

2011 yılında yaşanan Van depreminden sonra yeniden kamuoyunun gündemine gelen vergiler için dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, toplanan vergilerin ’sağlık, eğitim, duble yollar gibi ihtiyaçları karşılamak’ için kullanıldığını açıklamıştı. Aradan geçen 9 yılda da değişen bir şey yok tabii. Verginin nereye harcandığını bile soramaz hale gelinmesinin dışında… 

Gelelim ülkede pek çok insanın güvendiği bir kuruma; Kızılay’a…

1868 yılında kurulan ‘afet hallerinde zor durumda kalanlara el uzatacak’ bu kurum çok uzun süredir AKP ile yakın temasta, çokça siyasallaşmış durumda. Kızılay’ın kurumsal web sayfasında amacı şöyle tarif ediliyor:

Kızılay'ın amacı, her nerede görülür ise, hiçbir ayrım yapmaksızın insanın acısını önlemeye veya hafifletmeye çalışmak, insanın hayatını ve sağlığını korumak, onun kişiliğine saygı gösterilmesini sağlamak ve insanlar arasındaki karşılıklı anlayışı, dostluğu saygıyı, iş birliğini ve sürekli barışı getirmeye uğraşmaktır. Kızılay ihtiyaç anında dayanışmanın, ıstırap anında eşitliğin, savaşın en kızgın anında insancıllığın, tarafsızlığın ve barışın simgesidir.

Amaçta belki de en kritik bölüm ‘hiçbir ayrım yapmaksızın’… Gelin Gazzetta9'dan Celal Eren Çelik'in haberine bakalım. Habere göre Kızılay, Başkentgaz tarafından verilen bağış paralarının Ensar Vakfı'na verilmesi noktasında kuruma muvafakat verdi. Bunun üzerine Başkentgaz 29 Aralık 2017’de Ensar Vakfı'na yüklü miktarda bağış yaptı. Kızılay'a 8 milyon dolar bağışlandığı, bağışın 75 bin dolarının Kızılay'a verildiği, geri kalan 7 milyon 925 bin doların ise Ensar Vakfı’na aktarıldığı belirtildi. Gelin İyi Parti İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın soru önergesinden hareketle olayın boyutuna bakalım:

"- Dönemin Başkentgaz Genel Müdür Vekili Asım Yüksel ve Başkentgaz Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Torun imzasıyla gönderilen belge ile Kızılay'a tam 8 milyon dolar bağışlandığı, bu bağışın sadece 75 bin dolarının Kızılay’a verildiği geri kalan 7 milyon 925 bin doların ise Ensar Vakfı’na aktarıldığı doğru mudur?

- Kızılay’ın kurumsal yardım faaliyetlerini daha iyi yürütmesi için kendisine özel kişiler veya özel kuruluşlar ve şirketler tarafından yapılan bağışları başka kurum ve özel vakıflara aktarması doğru ve meşru mudur?

- Kızılay başka kuruluşlara da Ensar Vakfına yaptığı türden bağışta bulunmuş mudur?

- Başkentgaz, özelleştirme sürecinin ardından Torunlar GYO’ya satılmıştı. Başkentgaz’ın bağışı doğrudan Ensar Vakfı’na değil de Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na yaptığı doğru mudur? Eğer doğruysa bunun sebebi vergiden muaf olmak için midir?

- Ensar Vakfı’na aktarılan 7 milyon 925 bin dolarlık mali kaynak vakıf tarafından nereye harcanmıştır?"

Bu soruların her birine verilecek yanıtların normal demokrasilerde bir karşılığı olması gerekirken Kızılay Genel Müdürü Kerem Kınık Habertürk’te gayet rahat şu yanıtı verdi:

‘Vergi kaçırmak başkadır, vergiden kaçınmak başkadır…'

Temeli ‘güven’ olan Kızılay gibi bir kurumun ‘vergiden kaçınmak için paravan olarak kullanılması’ onu da sormamak, sorgulamamak lazım tabii.

Bitmedi. Bekçilere zor ve silah kullanma, üst arama gibi yetkiler veren “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanun Teklifi”, TBMM İçişleri Komisyonu'nda kabul edildi.

Komisyonda, yasa teklifinde bekçilere verilen, araç durdurma, kimlik sorma yetkileri korunurken, üst aramasıyla ilgili tanımlanan “sıvazlayarak” ifadesi madde metninden çıkarıldı.

Jandarma teşkilatında istihdam edilen çarşı ve mahalle bekçilerinin kolluk yetkilerini genişleten yasa teklifi, İçişleri Komisyonu'nda iki gün süren tartışmalı oturumların ardından kabul edildi.

Bekçilere “zor ve silah kullanma” dahil geniş yetkiler verilmesi nedeniyle muhalefetin “yeni bir polis örgütü kurulmak istendiği” eleştirisi yöneltildi. (Kaynak BBC)

Bu konuda en çarpıcı yazı BirGün’de Anayasa Profesörü-CHP Milletvekili İbrahim Kaboğlu tarafından yazıldı. Kaboğlu’na göre düzenleme ‘parti kolluğu’ yaratma tehlikesine açık.

Üst aramadan silah kullanmaya pek çok yetkiyle donatılan bekçilerin eğitim süresi ne kadar peki? 41 gün. Yaklaşık 1.5 ay yani. Bizlerden beklenen ise hiç olmazsa ‘sıvazlanarak aranmayacağımıza’ sevinmek sanırım.

Türkiye’nin her geçen gün çeperini genişleten ‘hukuksuzluklar zincirinde’ bu haftanın tekrarlanan utancı Osman Kavala davasından geldi. 10 Aralık’ta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ‘derhal tahliye edilmeli’ kararı, iç hukuku da bağlamasına rağmen uygulanmıyor. İlk derece mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nden AİHM’e Yargıtay Ceza Daireleri’nin kararlarına pek çok karara uymuyor, bunu alışkanlık haline getiriyor.

Sadece son 4 günde yaşadığımız 4 olaydan örnek verdim. Bilgi edinmeden hukuka artık demokratik kayıplar günlük yaşanmaya başlandı. Memleketin zor çok zor günleri…

 

Yazarın Diğer Yazıları

Selahattin Demirtaş, nasılsın?

Seçimin son düzlüğünde gözler üzerinde…

Erdoğan İstanbul seçimini kendi eliyle, kendisi için referanduma çevirdi, 2028 fragmanı izlenecek

2028 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin fragmanını yaşayacak gibiyiz. Erdoğan ile İmamoğlu erken bir final oynayacak

Alkışlar arasında tercüme edilmeyen acı reçete: İşsizlik ve artacak yoksulluk…

Yoksulluğun her şeklinin yaşandığı bir ülke artık burası… Derin yoksulluk, yatay yoksulluk, insani yoksulluk, kadın yoksulluğu, kentsel yoksulluk, kırsal yoksulluk…