17 Aralık 2019

Yürü ya Boris

İngiltere Avrupa’ya "esaret"ten kendini kurtarmış, "bağımsız" bir "Krallık" halinde yoluna devam edebilir ama işin "Birleşik" kısmını devam ettirmek zorlaşıyor

Amerika’da seçmen davranışına hiç şaşırmıyorum desem doğru söylemiş olmam. Elbette şaşırıyorum, Trump’ın seçilmesine şaşırdım. Sonra, aldığı toplam oyun azınlıkta kalmasına rağmen Amerikan seçim sisteminin azizliği sonucunda kazandığını öğrenince şaşkınlığım biraz azaldı. Amerikan seçmeni hâlâ toydur. En olmadık şeyi de yapabilir.

Ama Britanya’da az buz değil, tam şaşırıyorum. 2016 referandumundan beri orada olanlar akıl alır gibi değil. Üstelik, Hamlet’in deliliğinde yöntem olması gibi, Britanya’nın saçmalama kariyerinde de tutarlılık ve istikrar var. Brexit oyunu verdiler. Üstüne bu kadar laf söylendi. Şimdi de Boris Johnson’ı böyle bir farkla iktidara getirdiler. Bu sonuçtan sonra işin lamı cimi yok, söylenecek bir söz yok, İngiltere (ve Gal!) Avrupa’dan çıkmak istiyor.

Ama İskoçya ve Kuzey İrlanda istemiyor. Bu da netleşti.

"Birleşik Krallık"... Dünyanın en eski demokrasisi... Yarım bin yıllık bir demokrasi, parlamento deneyimi. Üstüne bu sonuçlar...

Belki de tam bu nedenle şaşırmamak gerek. Amerikan seçmeninin hala "toy" olduğunu söylemiştim. Britanya seçmeni de -dilim varmıyor söylemeye- "şey" mi oldu?

Boris Johnson’ın gayriciddi bir adam olduğunu görmedi mi Britanya seçmeni? Açık açık yalan söylediğini görmedi mi? Görmesi için ne olması gerekiyor?

Ya da "siyaset" söz konusu olduğunda "görmek" dediğimiz fiilin işleyiş biçimi bir hayli farklı olabiliyor. Bu sabah bizim "siyaset" dünyamızda gözüme çarpan bir şeyi söyleyeyim. Dün Cumhurbaşkanı bir televizyon kanalında göründü, topluma bir şeyler anlattı. Bu "bir şeyler" arasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir "yalancı" olduğu iddiası da vardı. "Kılıçdaroğlu siyasetini yalan üzerine bina eden, hakikat düşmanlığı yapan bir insandır... Hakaret üstüne hakaret. Davaların hepsini kazanıyorum" diyor. Derken T24’e bakıyorum. Erdoğan’ın bu sözleri mi onları bu konuya yöneltti, bilmiyorum, ama onlar da bir hesap çıkarmışlar. Şimdiye kadar sonuçlanan 21 davanın 18’inde Kılıçdaroğlu "kaybetmiş" değil! Peki, Erdoğan neyin hepsini kazanmış?

Geçen gün de Macron hikayesi vardı: Erdoğan Macron’a ne dedi? O konuları hiç açmadılar mı, yoksa her şeyi yüzüne karşı söyledi mi? İşin tuhafı Erdoğan kendisi bu ikisini de yaptığını söylüyor.

Evet, siyasette "görmek" fiili bir başka türlü işliyor.

Konumuza dönecek olursak, Birleşik Krallık halkının, ya da o Krallık içinde İngiltere kısmının Avrupa’ya bakınca ne gördüğünü anlıyoruz. Bu gördüğü doğru mudur, yanlış mıdır, onun tartışması da ayrı. Ama bir öcü gördüğü belli.

Böyle bir seçimden sonra arkasının geleceği de belli. Johnson bu şekilde belirlenmiş bir meclisten istediği yetkileri kolayca alacak ve muhtemelen ocak sonuna kadar Birleşik Krallık AB’den ayrılmış olacak.

Ayrılmış mı olacak? Evet, bir anlamda, bir düzeyde. Ama her şey olup bitmeyecek, her şeyin olup bitmesi de öyle kolay bir iş değil. Bunca yıldır oluşmuş karmaşık, girift ekonomik ilişkiler var. Bunları "hiç olmamış" hale getirmek en iyimser tahminle bir yıl alır, büyük bir ihtimalle bir yıla da sığdırılamaz. Ama yol açılmış ve araba da yoluna girmiş olacak. Gerisi "Allah Kerim".

Peki, bu durumda "Birleşik Krallık"ın "Birleşik" kısmı ne olacak? İskoçya’da seçim yapıldı ve Ulusal Parti 59 sandalyenin 48’ini kazandı. Ulusal Parti epeydir öndeydi ama bu yanılmıyorsam bir rekor. Zaten fazla bir varlığı olmayan Tory’ler 7 sandalye kaybettiler. Daha eski zamanlarda İskoçya’da büyük ağırlığı olan İşçi Partisi, Avrupa Birliği’ne fısıltıyla "evet" diyen Corbyn’in önderliğinde, yalnız bir sandalyeye sahip.

İskoçya hep Avrupa Birliği’nden yanaydı. Onun için bu sonuçlar da şaşırtıcı değil. İyi de, son seçime göre İngiltere Avrupa’da kalmak istemediğini yeterince açık ve net söyledi, demiştik. Şimdi İskoçya da Avrupa’da kalmak istediğini yeterince açık ve net söyledi. Ne olacak?

Ve bu arada Kuzey İrlanda da ilginç bir durumda. Muhafazakar Parti’nin kılavuzluğundan şaşmayan Demokratik Birlik Partisi’nin hem de Başkan’ı, hem de Belfast’ta, seçilemedi. Gazetelerde okuduğuma göre, kuzeyde, İrlanda’nın "birliği" konuşulur bir konu haline gelmiş! Yani sonuç olarak Kuzey İrlanda da Avrupa’dan ayrılma konusunda hevesli görünmüyor.

Bu durumda İngiltere Avrupa’ya "esaret"ten kendini kurtarmış, "bağımsız" bir "Krallık" halinde yoluna devam edebilir ama işin "Birleşik" kısmını devam ettirmek zorlaşıyor. Bu da ilginç bir paradoks, çünkü "Britanya"nın Avrupa’dan kopmayı bu kadar istemesinin başlıca nedeni "Büyük Britanya" olma hayalini unutamamasıydı. O "büyük" sıfatının içini dolduran "Commonwealth"den bir şey kalmamıştı geriye. Şimdi Britanya Adaları’nın bir kısmı da mı gidecek?

"Dimyat’a pirince gitmek" derler hani...

Bu seçimde "doğru" bulduğum bir şey var: Corbyn’in geldiği yer. Bence doğru yere geldi ama oraya doğru nedenlerle gelip gelmediğini de bilmiyorum. Britanyalı seçmenler onu fazla "Avrupacı", fazla "sol" vb. bulduğu için bu sonucu almış olması daha güçlü ihtimal.

Britanya belli ki tarihinin kritik bir evresini yaşıyor. Burada İşçi Partisi’nin çok önemli bir "yapıcı" rol oynaması mümkün olabilirdi. Hiç değilse buna "teşebbüs" edebilirdi. Britanya ile Avrupa’nın birlikte bir demokrasi hamlesine girişmesini önerebilir, savunabilir, buna önayak olacak adımlar atabilirdi. Ama Corbyn bunların adamı değildi. Bugün kesinlikle çağını doldurmuş, ama bundan yıllar önce de pek doğru olmamış bir "ortodoksi"nin temsilcisiydi.

Blair gibi bir önderle sağa savrulduktan sonra Corbyn gençlere umut verdi ve bir canlanma yarattı, ama ondan sonrası onun bagajında da yoktu.

Britanya, nereye gideceğini endişeyle seyredeceğimiz ülkeler arasında, hem de epey önlerde duruyor. Oraya demokrasi aracıyla geldiğinden şüphe yok.

Yazarın Diğer Yazıları

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?

Sevinçle, ama sükunetle

Bu toplum elbette farklı düşünceler, inançlar, idealler üretecek. Ama bu "farklılık" nedeniyle boğazlaşmak değil tartışmak kültürü geliştirmek gerektiğini bilecek. Son seçimde alınan sonuç bu anlayış ortamının oluşmasında da olumlu rol oynayabilir ve bu potansiyel boşa harcanmamalı