09 Ocak 2021

Seçim ve muhalefet

Türkiye halkı anasından "sağcı" olarak mı doğuyor? Bu mantıken mümkün olmadığı gibi ampirik düzeyde de böyle olmadığı görüldü. Çünkü CHP en yüksek oyu alan parti olmayı da başardı. Demek ki halk, Halk Partisi'ne, "kurtarıcı" gözüyle bakmıyor. AKP oy kaybediyor. Bu durumda CHP'nin oy kazanmasını beklersiniz. Ama böyle de olmuyor. Neden?

İlk seçimin normal zamanına bir hayli zaman var. Zaman olabilir ama epeydir bu ülkede "normal" diye bir şey kalmadı. Neyin "normal" olabileceğinin bir tek ölçütü var: Tayyip Erdoğan'ın iktidarda kalmasına yardımcı olacak şey. Seçim tarihi de böyle: Öylesi uygun olacaksa yarın da seçim olabilir, baştan saptanmış tarihinde de olabilir. Ya da o tarih geldiğinde koşullar beklenen kıvama gelmemişse, ertelenebilir de. "Normal" kavramı böyle tarumar olunca "şaşma" duygusu da köreliyor. Boğaziçi Üniversitesi'ne rektör seçme yöntemine birkaç yıl önce şaşırabilirdik. Kapıya kelepçe vurulmasına da şaşırabilirdik. Kızmak, isyan etmek falan gibi tepkiler de gösterirdik ve gene gösteriyoruz. Ama "şaşırma"? Ben kendi hesabıma şaşırmaz oldum. "Demek bunu da yaptılar" diyorum, o kadar.

Bizim buralarda böyle de başka yerlerde çok mu farklı? İşte tam bu günlerin olayı: Amerika! Donald Trump, Amerika Birleşik Devletleri'nin Cumhurbaşkanı! "Bunu da yaptı."

Dönelim kendi işimize. Amerika hakkında daha çok yazacağız, hele veriler biraz daha biriksin ve saydamlaşsın.

Seçimin yapılmasının "normal" zamanına daha çok var. Ama gün geçmiyor ki birilerimiz seçim lafı açmasın; gün geçmiyor ki, seçim olursa kimin ne alacağı konuşulmasın. Burada birbiriyle çelişen iki etkene dikkat ediliyor: Zamanlamaya Tayyip Erdoğan karar verecek, bundan kimsenin şüphesi yok. Peki, neyi hesaplayarak karar verecek? Bir koşul, genel havanın kendi lehinde olduğunu düşünecek, "Şimdi sırasıdır" diyecek. Bunun için bir "başarı" gerekiyor ki, ufukta böyle bir başarı ihtimali görünmüyor. Erdoğan ve AKP inişe geçmiş durumda. Bu "iniş", beklendiği ya da umulduğu kadar hızlı değil; ama var. İktidarın kendisinin de bunun farkında olduğu "gayrınizami" davranışlarından belli. Dolayısıyla, Erdoğan belirli bir süreden beri uygulamaya koyduğu "gerilim" politikası içinde bir elverişli an kollamayı da seçebilir. İktidarı bırakmamak en büyük amaç olduğuna göre, gerilimi ateşlemekten çekineceğini sanmıyorum.

Öteki ihtimal de kötü gidişin katlanarak devam etmesi ve seçimin bir kaçınılmazlık olarak ortaya çıkması. Bu da belirli koşullarda olmayacak bir şey değil: Ekonomi kötü gidiyor ve bunu düzeltmek üzere Erdoğan'ın yapabileceği bir şey olduğunu sanmıyorum. Dış politikada yapabileceği çok şey var ama yapmamaya kararlı. Bunun giderek bir cendereye dönüşeceğini tahmin ediyorum. Ne var ki, bu gibi gelişmeler sonucunda Erdoğan'ın "çaresizlik"ten ötürü "seçime gidelim" diyeceğini sanmıyorum. Kendini böyle bir noktada bulacağını anladığı anda gerilim alternatifine sarılacaktır. Bugünkü politikalarıyla seçimin "normal" kabul edilen tarihine kadar dayanamayacağını tahmin eden çok kişi var. Haklı olma ihtimalleri de yüksek.

Çeşitli muhalefet partilerinin sözcüleri bu soru sorulduğunda "Biz her an seçime hazırız" diyerek cevap veriyorlar. Özetlemeye çalıştığım koşullarda öyle olmaları gerekiyor zaten. Ama gerçekten hazırlar mı? Bundan emin değilim. Yani, herhalde seçim olursa kimin nerede olacağı, sandıkların başında kimlerin görev yapacağı gibi konularda hazırlıkları vardır, muhtemelen tamamdır. Ama seçimi kazanmaya hazırlar mı? Emin olmadığım konu bu.

Durmadan anketler yapılıyor. En fazla oy alan parti AKP. Cumhurbaşkanlığına kim adaylığını koyar ve kim en çok oyu alır? Geçenlerde bir anket şirketi Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu'nun en azından ciddi rakip olabileceğini gösterdi ama Erdoğan'ın birinci çıkacağını gösteren anketler de var. Yakın zamana kadar açık ara birinci gidiyordu.

Demokrasi konusunda, bütün siyasi alanlarda tipik bir faşist politika izliyor. Dış politikada devam eden kavgacı tavır herkesi endişelendirmeli -tehlikeli. Ekonomi günden güne sarpa sarıyor. Bu arada inanılmaz zengin edilenlerle yoksulluğa itilenler arasındaki kontrast ve tepede kalanların "itibar"ı göz çıkarıyor. Pandeminin başındaki "Galiba iyi gidiyorlar" izlenimi iyice silikleşti. Bütün bunlar oldu, oluyor, olmakta. 

Bütün bunların AKP'ye oy vermeye devam eden kitle üzerinde etkileri yok değil; ama oldukça sınırlı. Neden?

Aykırı bir örnek vereceğim: Amerika'daki garip olaydan sonra özellikle siyahlardan bir soru geldi: "Bu kadar kişi nasıl böyle bir binadan içeri girebildi?" Ve şunu eklediler: "Girmeye çalışanlar siyah olsaydı böyle bir sonuç imkansız, olmazdı." Bence de doğru bir tespit.

Ben de şunu soracağım: Yukarıda "AKP'nin performansı" olarak özetlediğim durumu CHP yaratmış olsaydı, CHP şimdi nerelerde olurdu? Baykal'ın barajı geçemeyen CHP'si, Ecevit'in DSP'sinin uğradığı (ondan önce CHP'sinin de) kayıplar... Neden bu, Türkiye halkı anasından "sağcı" olarak mı doğuyor? Bu mantıken mümkün olmadığı gibi ampirik düzeyde de böyle olmadığı görüldü. Çünkü CHP en yüksek oyu alan parti olmayı da başardı. Bunu yaptığında tek-parti rejiminin anıları bugünküne göre çok daha tazeydi. Demek ki halk, Halk Partisi'ne, "kurtarıcı" gözüyle bakmıyor. AKP oy kaybediyor. Bu durumda CHP'nin oy kazanmasını beklersiniz. Ama böyle de olmuyor.

Neden?

Türkiye'nin girdiği şu son derece kritik ve hayati dönemeçte bu sorunun cevabı da hayati bir önem taşıyor.

Bu yazıda soruya cevap vermeye kalkışmayacağım. Herkes gibi benim de kafamda eksik - tamam, doğru - yanlış birtakım açıklamalar var. Bundan sonra yazdıkça bunlara aklım erdiğince birtakım açıklamalar getirmeye, tartışmaya çalışacağım. Ama bu seferlik, bu konulara girmeden, bu soruyla bitirmek istiyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Üç güne kadar seçim

Büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Kıran kırana

Erdoğan'ın kendine yakıştırdığı siyaset yapma üslubunda hedef, karşı tarafı yenmek ya da sadece yenmek değil, yok etmek