06 Haziran 2022

Latif...

Latif Demirci, hiç karikatür yapmamış olsa, kendi olmak dışında hiçbir şey yapmış olmasa da, onu bir kere tanıdıktan sonra, eksikliğinin ağır acısını unutmak mümkün olmazdı. Gözündeki o zeki ışıltı ve ağzındaki o yaramaz gülümseme ile Latif Demirci, yeri doldurulamayacak bir kişilikti

Latif’in arkasından yazan çok. Öyle de olmalı elbette. Bu yazıların da gösterdiği gibi, bu ülkenin karikatür sanatının gelişmesinde çok önemli bir yeri vardı. Ama düşünüyorum, hatırlıyorum… Hiç karikatür yapmamış olsa, kendi olmak dışında hiçbir şey yapmış olmasa da, onu bir kere tanıdıktan sonra, eksikliğinin ağır acısını unutmak mümkün olmazdı. Gözündeki o zeki ışıltı ve ağzındaki o yaramaz gülümseme ile Latif Demirci, yeri doldurulamayacak bir kişilikti. Yaşı kaçtı, acelesi neydi diye baktım. 61 yaşındaymış. Çocuk sayılmaz ama benim açımdan gençti, çocuktu.

Oğuz Aral’ı severdim. Gırgır’ı severdim. Orada çalışmış olanların hepsini de severim. Latif farklıydı.

Farklıydı çünkü onunla “birlikte” yaptığımız şeyler oldu. “Yeni Gündem”i çıkarmaya başladığımda, “Sadık Özben” adında bir “karakter” yaratmaya karar vermiştim. Latif kendisi aday oldu. “Bu karaktere resim gerek,” dedi: “Ben yaparım.” Düşündüm, ama fazla düşünmeme gerek yoktu. Hem de çok iyi yapacağından hiç şüphem yoktu. Hınzır, o Sadık karakterini biraz da benim karikatürüm olarak çiziyordu. Uzun boylu konuşmadan anlaşıyorduk Latif’le. Yazıdaki hangi sahneyi çizeceğini o hemen kapıyor, ne gibi ayrıntılar koyacağını biliyordu. Böyle epey uzun zaman çalıştık. Hiçbir anlaşmazlığımız olmadı. Ne var ki, günün birinde, “Hürriyet”ten davet aldı: Günlük birinci sayfa karikatürünü çizmek üzere. Bu, reddedilir bir davet değildi. Ama bir koşulu da vardı: başka herhangi bir yere çizmemek!

Çare yoktu. Aslında “Yeni Gündem”in ve Sadık Özben’in son günleri yaklaşmıştı ama bundan benim henüz haberim yoktu. Sadık’ın Latif’siz kaldığı o günlerde Yankı Yazgan yardımıma yetişti. Sadık Özben bundan böyle kendi resimlerini kendi yapacağını ilan etti. Kendini yakışıklı çizmek isteyen ama beceremeyen bir tip üzerinde anlaştık Yankı’yla.

Yemek kültürü üstüne bir kitap yazacağım tuttu (bu alanda yazdığım oldukça çok sayıda yazıları toplamaktan biçimlenmişti proje).  Latif, “Bunu da resimlemek isterim,” dedi. Tabii, canıma minnet. O kitabım da Latif’in çizimleriyle çıkmak gibi bir meziyete sahip oldu.

Bir ara da Latif kendine bir iş yarattı, dünyanın resim tarihinin belli başlı eserlerini kendi üslubuyla yeniden yapmaya başladı. Bunları bir araya toplayıp kitap haline getirdi.

Benim de bu kitaba bir önsöz yazmamı istedi. Yazdım. O yazı şimdi Latif’in kitabında olmanın yanı sıra benim “Edebiyat Üstüne Yazılar”da da var. İletişim’de çıkan bu yazıda engel olamadığım bir dizgi yanlışını burada—fırsattan istifade—düzelteyim.  Latif Demirci’nin resim sanatının bilinen başeserlerini Türkçeye “tercüme” ettiği esprisini yapmak istemiştim. Bunun için “Tercüman-ı Eşkal” yani “şekiller tercümesi” demiştim. “Eşkal”.

 Daha çok binen deyimin “eşgal”i olarak yayımlandı. Hollanda dilinin “Mister”i olan “mynheer” kelimesi de “mynbeer” olmuş.

 Latif’in beklenmedik işler yapan bir adam olduğunu öğrenmiştik. Bu son işi de beklenmedik ama kabul edilir cinsten değil. Olmadı, Latif, olmadı. “Latife latif gerek” demişler; senin bu latifen hiç latif olmadı.

Yazarın Diğer Yazıları

Üç güne kadar seçim

Büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Kıran kırana

Erdoğan'ın kendine yakıştırdığı siyaset yapma üslubunda hedef, karşı tarafı yenmek ya da sadece yenmek değil, yok etmek