21 Mayıs 2019

I.M. Pei

Pei, geometrinin genel, klasik biçimleriyle çalışmayı seven bir mimar

Cumartesi günü gazetede okudum ki I.M. Pei ölmüş. “Vah vah” demeye hazırlanıyordum ki baktım, Pei 1917 doğumluymuş; yani 102 yaşında ölmüş. Bu konu her zaman Cemal Süreya’yı akla getirir, çünkü o her ölümün erken olduğunu söylemiştir. O zaman, Pei’ye de “vah vah.”

Pei yirminci yüzyılın mimarıydı. Ömrü uzun da olsa, bir hayata kolay kolay sığdırılamayacak kadar fazla eser bıraktı arkasında. Bunların hepsi de modern mimarinin hatırlanması gereken birer parçasını temsil ediyordu. Mimarinin imkânlarına bir kapı açıyordu.

Çin’de doğmuş Pei, Kanton’da. İşini bilen bir bankacının oğlu. Adam, aynı zamanda bir “antikomünist.” Hong Kong’da çalışıyor bir süre. Sonra Amerika’ya göçmeye karar veriyor.

Ama bundan önce Şangay’da bulunuyorlar. Pei burada 25 katlı bir otel inşaatı görüyor ve mimar olmaya böyle karar veriyor. Henüz dokuz yaşındayken.

Pei’nin şüphesiz son derece yetenekli ama biraz da şanslı bir adam olduğunu düşünüyorum. Örneğin babası hiç müdahale etmemiş, hep yardımcı olmuş. Amerika’da iyi okullarda (MIT) okumuş. Örneğin Gropius’un öğrencisi olmuş. Okul bitince, bayağı genç yaşta, iş bulmuş. Hem de, kafadar olduğu, iyi anlaştığı bir patronla (Zeckendorf). Burada çalışırken kendi şirketini kurmuş. Bu şirket de hemen “başarılı” denebilir.

Ancak Pei daha baştan büyük düşünen, geniş gören bir adam. Bu da belli. “Modern” bir çağda yaşadığının çok fazla farkında. Daha öğrenciyken de aklı gökdelenlerde. Gerçi işin başında Pei çeşitli “müze” siparişleri alıyor. Ama tanınmaya başladıktan sonra gökdelenlerin de sırası gelecek.

1960’larda Pei Boston’da, Cambridge’de yaşıyor. Kendinden genç bir Çinli mimar hanımla evlenmiş (1942). Mezun olalı epey geçmiş ama lisans-üstü çalışmaya devam ediyor (Gropius da bu sıralarda hocası oluyor).

Yıl 1963, Kennedy öldürülüyor. Ertesi yıl, Kennedy ailesi onu anmak için bir kitaplık yapmaya karar veriyor. Yanılmıyorsam mimarın kim olacağını bir konkur sonucunda belirlemek istiyorlar. Bu süreçte Pei ile Jaqueline Kennedy tanışıp arkadaş oluyorlar ve bu arkadaşlıkları Jaqueline’in ölümüne kadar devam ediyor. Birçok tanınmış mimar arasında Pei işi alıyor ama bir yığın teknik-bürokratik ayrıntı, gecikme… Kitaplığın yapılması on beş yıl sürüyor.

Pei dünyanın birçok yerinde binalar yapmış, uluslararası çalışan bir mimar. Ben de oralara gitmediğim için bunları görmedim. Ama Boston’da, Liman bölgesinde kitaplığı gördüm. Gecikme bir yana, ölçekleri de küçültmek zorunda kalmış diye duydum.

Kariyerinin görece erken bir aşamasında yaptığı en önemli işin Washington’da “National Gallery of Art” olduğu kanısındayım. Daha doğrusu, bu binayı 1941’de başka bir mimar yapmış; 1978’de Pei’den buna bir “doğu kanadı” eklemesini istiyorlar. Bir yıl içinde bitirdiği bu iş Pei’nin namını perçinliyor.

Kitaplık, Kennedy ile işini bitirmiyor. New York’un başlıca hava alanı J.F.K.’de de onun adını görüyoruz

“Şanslı” olduğunu düşündüğümü söylemiştim. Pek “şanslı” olamadığı durumlar da var: Gene Boston’da, Hancock Tower bunlardan biri. Pei gökdelenlerle çalışırken çokça cam kullanmayı özellikle seviyor: Camın hafifliği, kırılgan görünüşü ve çeliğin sağlamlığı. Dediğim Hancock Tower 1973’te yapılıyor. Yüksek mi yüksek ve çok etkileyici. Ama şanssızlık burada patlak veriyor ve camlar yerlerinden fırlayıp düşmeye başlıyor. Bildiğim kadar bundan ötürü ölen, yaralanan yok ama durum çarpıcı, skandal büyük skandal.

Cam fikrinden alelacele vazgeçiliyor. Ve bir zaman sonra hatanın camlarda olduğu da anlaşılıyor. Ama olan olmuş, Pei bunun ayıbını tatmış ve tabii tazminat davası, sigorta şu bu derken, epey de para batırmış.

Şöhreti—bu tatsız olaya rağmen—uluslararasıdır ve Pei başka memleketlerden de davet alır. Bu memleketlerden biri aslında kendi memleketidir, Çin’dir. Ayrıldığından beri bir daha görmediği Çin’e gider (1974’te), ama burada karşılaştığı mimariden, kentsel durumdan hoşnut kalmaz. Babası gibi rejime özellikle düşman değildir ama rejimin “mimari” alanındaki başarısından hiç memnun kalmamıştır. İstedikleri işi kabul etmez. Ancak bir zaman sonra Hong Kong’da Çin Bankası’nı (bu da bir gökdelen olacak) yapmayı üstlenir. Bu binayı tabii yalnız resimlerinden biliyorum ve Chicago’daki Sears binasına biraz benzetiyorum.

Dış memleket siparişlerinden biri de Katar’dan. Doha’daki İslam Sanatı Müzesi’ni yapmasını istiyorlar. Adam Çinli, ömrünü de Amerika’da geçirmiş… İslam sanatıyla hiçbir alışverişi olmamış. Ama artık kendine güvenen, deneyimli bir mimar. Çalışıyor. Kitaptan ve gezerek, İslami mimarinin belli başlı örneklerini inceliyor. Bu onun son işi.

“Pei” adı geçince sanırım pek çok kişi öncelikle Paris’te, Louvre’daki cam piramidi hatırlayacaktır. Ben kendi hesabıma öyleyim.

Bu sırada François Mitterand Cumhurbaşkanı. Talep ondan geliyor. Louvre’un müşterisi kıyamet gibi, giriş çıkış felaket. Ne yapmalı? Mitterand başkasına değil, Pei’ye başvuruyor. Demek ki şöyle ya da böyle, ama sonuçta “moden” bir şey istiyor. Bu ilginç ve anlamlı.

Sosyalist Mitterand’dan önce sağcı Pompidou yıkılan Haller’in yerine Beauburg’u yaptırmıştı. Bu bina da bir “modernizm manifestosu” gibidir. Bütün boruları (“binanın barsakları” diyebilirsiniz) dışarıdan geçer, göz önündedir.

Yani Fransız cumhurbaşkanları başkentte “modern” bina istiyor. Oysa Paris dünyanın eski şehirlerinden biri. Mimari örnekleri Ortaçağ’a kadar gidiyor ama ağırlıkla ondokuzuncu yüzyıl,art-nouveau filan. Nitekim Pei’nin önerisi kamuya açıklanınca öfkeli sesler duyuluyor. Böyle bir yapıyı şehrin yapısına “ihanet” gibi görüyorlar.

Pei bu suçlamaya hak vermiyor. Bir kere, kullandığı biçim bir “piramid…” “Daha klasiğini bulamazsınız” diyor. “Mısır’dan beri var.”

Şimdi, Paris deyince, evet, Haussmann, Cluny, Notre Dame v.b. ama bunların hiçbiri Eiffel gibi bir “Paris simgesi” değil. Oysa o da yapılırken kıyamet kopmuş. “Şehrin karakterini bozacak” denmiş. Korkulan da olmamış. Pompidou, Mitterand, Chirac, cumhurbaşkanlığı yapmış bu kişiler, Paris’in bütün dönemlerin en seçkin örneklerine sahip bir başkent olmasını istiyorlardı. Bence çok da haklıydılar. Eiffel de, cam piramit de pekala yakışıyor. Yakışmaktan öte, fazladan, özel bir boyut katıyorlar Paris’in estetiğine.

Pei, geometrinin genel, klasik biçimleriyle çalışmayı seven bir mimar. Bu klasik biçimlerle (piramid, üçgen v.b.) bir yalınlık sağlıyor. Buradan, uzun boylu bir “komplikasyon”u olmayan bir modernliğe geçiveriyor.

Önemli bir adamdı Pei.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Üç güne kadar seçim

Büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz

Futboldan al haberi

Futbolun oyuncusu da değil de özellikle seyircisinin davranışlarının bize toplumda yerleşmeye başlayan bir şeyleri haber verdiğini akılda tutmamızda yarar var

Kıran kırana

Erdoğan'ın kendine yakıştırdığı siyaset yapma üslubunda hedef, karşı tarafı yenmek ya da sadece yenmek değil, yok etmek