26 Haziran 2021

Dil yaresine devam

Başka tuhaf alana geçeyim dedim. Arada bir yazdığım "Türkçe kullanımı" konusuna. "Birikim"in bu sayısında Bülent Aksoy'un da "dil-i biçareden" dem vurduğunu görünce "tamam" dedim, "ben de..."

Yaz başı biz akademisyenler için çiçek toplama değil, kağıt okuma zamanıdır. "Anahtarlı" tabir ettikleri test usulü sınavlardan nefret ettiğim için ben de yüz dolaylarında kağıt okudum, yazı yazmaya da halim kalmadı. Ama yalnız kağıt okuma değil; yaşadığımız hayat da insanın içinde bir şey yazma isteği, düşüncesi varsa onu kemiriyor. HDP'nin lokalinde çalıştığı için öldürülen genç kızın acısını duyarken bu olay üstüne Devlet Bahçeli'nin beyanatı tuz biber ekiyor. Öldürülen genç kadın dağlara militan sevkiyatı yapıyormuş! Bunu Devlet Bahçeli bildiğine göre "devlet"in kendisi de biliyor olmalı (yoksa Bahçeli'nin daha dakik çalışan özel istihbarat örgütü mü var?); o halde niçin herhangi bir yasal işlem başlatılmadı?

Daha vahim olanı, anlaşılan, bunun gibi "suç işleyenler" artık yasal işlemle değil, milliyetçi (yani "Bahçeli" tarzında "milliyetçi") kişiler tarafından cezalandırılacak. Bakın, bundan Tayyip Erdoğan da hoşnut kalmayabilir.

Yani, kısacası, bu gibi olaylar insanda "siyaset" üstüne söz söyleme isteği bırakmıyor. Bir yanda Paramount filan, olaylar heyecanlı ama böyle istekleri törpülüyor, çünkü inanılmaz bir ilkellik ummanında yüzüyoruz.

Onun için bir başka tuhaf alana geçeyim dedim. Arada bir yazdığım "Türkçe kullanımı" konusuna. "Birikim"in bu sayısında Bülent Aksoy'un da "dil-i biçareden" dem vurduğunu görünce "tamam" dedim, "ben de..."

Şu sırada Avrupa Kupası oynanıyor ya, maç anlatanların Türkçe'ye katkıları ön planda. Spor, zorunlu olarak dinamizm içeren bir olay. Muhtemelen bu nedenle, söz konusu spikerler de anlattıkları olaya yakışan süslü, sanatlı bir dil kullanmak ihtiyacı duyuyorlardır. Ama dili ne kadar sanatlı hale getirdikleri tartışılır. Bu işin üstadı İslam Çupi idi. Türk futbolunun ikinci yeni yazarıydı sanki. Özgündü, sevimliydi.

Uzun yıllar, "futbol jargonu" olarak bildiğim, bellediğim, bir tek "Meşin yuvarlak" vardı. Kimin icat ettiğini bilmiyorum-belki de İslam'dı. "Top" diye tek bir hecede meramını anlatacak yerde beş hece uzatmak maç anlatmanın gerektirdiği tempoya da aykırı, ama pek severlerdi bunu söylemeyi. Şimdilerde tavsadı gibi.

Şimdilerde henüz tavsamayan bir yeni buluş var. Biri topu havalara diktiğinde "topa yükseklik kazandırdı" deniyor. Eski zaman futbolunda bu bir tür marifet gibi görülürdü. Özellikle "bek" oynayanlar yapardı. Oysa şimdi pek makbul bir şey değil: Dikilen top aşağı yukarı aynı yere iniyor, yani savunma açısından tehlikeyi geçirmiş olmuyor. Bir marifetten çok karambolda can havliyle yapılmış bir şey. Oysa "kazandırmak" fiiliyle, sanki olumlu bir şey olduğu izlenimini veriyor. Top sanki layık olduğu, hak ettiği yere ulaştırılmış gibi bir şey. "Topu dikti" demenin ne sakıncası var, anlamak mümkün değil, ama öyle demeyeceksin; top, "yükseklik kazanacak"!

Gene kulağıma sıkça çarpanlardan biri "gol değeri kazanmak". Futbol "kazanmayı" hedef yapmış bir oyundur; onun için mi acaba içinde "kazanma" fiili geçen deyişlere rağbet? Her neyse rağbetin değeri, VAR'a bakanlar bakıyorlar ve bir süre sonra sonuç bildiriliyor: Gol değeri kazanılmamış oluyor. Eskiden "sayılırdı", "sayılmazdı", arada kazanılan-ya da kazanılmayan bir "gol değeri" olmadığı için kayda değer bir eksiklik duymazdık.

Bir tane daha var, yeni futbol jargonunda, kulağımı tırmalayan. Birileri "oyunu hareketlendiriyorlar". Bunu işittiğimde benim düşündüğüm, oyun hareketsiz, cansız, sıkıcı bir şekilde devam ederken (çünkü bu olur, hem de sık sık olur) oyunculardan birinin bu monotonluğu gideren bir şey yapması: Ne bileyim, beklenmedik bir şut çekebilir, hızlı bir atak başlatabilir, zekice bir pas verebilir (futbolda bunlar da sık sık olur)... Böylece oyun "hareketlenir". Oysa bu yeni anlatım üslubunda "oyunu hareketlendirdi" dendiğinde böyle bir şey olmuyor; örneğin adam "taç" atıyor: "Ahmet aut atışını yaparak oyunu hareketlendiriyor." Yani, işin Türkçe'si, bir nedenle durmuş oyunu başlatıyor. Ne var ki "oyunu başlattı" demek yeterince şık değil.

Evet, futbol jargonuyla ilgili sorunlarım bunlar; başkası, şimdilik, aklıma gelmiyor. Ama başka jargonlardan başka örnekler çok. Sözgelişi "çeviriler" var, başka bir dilden bir söyleyişi, Türkçe'de olduğu halde çevirerek söylemek. Bunlardan sıkça duyduğum bir tanesi, "ikinci el". Yani "second hand". Peki "second hand" deyimini çevirmesek bu olguyu anlatacak kelimemiz yok mu? Var aslında. En başta "elden düşme". Aynı şeyi anlatıyor, yüzlerce yıl da anlatmış.

Yüzlerce yıl anlattıktan sonra "tukaka" edilmesinin gerekçesi "düşme" fiili mi acaba? Hani, "düşmüş", yani "düşük", "değersiz". Bu çağrışım "second hand"de de var aslında. Ama "ikinci el" dendiğinde yok çünkü bu çeviri sözün herhangi bir çağrışımı yok. Ama bu "düşük" çağrışımı çok rahatsız ediyorsa Türkçe'de "kullanılmış" kelimesi de var.

Bazen de "çeviri" yapmadan, doğrudan yabancı dilde söylemek var. Bir züppelik izlenimi yaratmadan, arada bir bunu yapmaya bir diyeceğim yok. Örneğin Fransızlar'ın "mot a mot" sözü her yerde bilinir, kullanılır. Ancak Fransızca'nın bir usulü kelimenin son konsonunun telaffuz edilmemesidir. Yani, "motamo" denir (birinci "mot"nun "t"si onu izleyen "a" ile "liaison" yaptığı için telaffuz edilir). Bunu da söyleme gereğini duyuyorum, çünkü "motamot" söyleyişini çok sık işitiyorum.

Burada keseyim. Ama burada kesmek, benzer durumların bittiği anlamına gelmiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?