12 Eylül 2019

Evdeki bulgur

Hemen hemen hiç anlaşılmayan bir gerçek, Osmanlı İmparatorluğu’nu onun varisi olan Türkiye’den başka kimsenin özlemediğidir

Türkiye, Osmanlı geçmişini özlemekten vazgeçmeyen, ama görkemli yeni bir çağı nasıl açabileceğini şaşırmış bir ülkedir.

Belki de hiçbir zaman bilmiyordu.

Sovyetler Birliği 1990’larda dağıldığında Yirmi Birinci Yüzyıl Ankara’da alelacele “Türklerin Yüzyılı” olarak ilan edildi.

Orta Asya’nın Türki devletleri, Türkiye’nin liderliğinde dünya çapında bir blok oluşturacaklardı.

Türkiye sapandan fırlayan taş gibi hızla dünya genelinde söz sahibi bir ülke olacaktı.

Olmadı, tabii.

Türki devletler bir devletin boyunduruğundan kurtulup başka birinin boyunduruğuna girecek değillerdi.

Yeni özgürlüğüne kavuşan eski Sovyet ülkeleri Avrupa’da demokrasiye dönüşürken Türki devletler üzerlerine lanetli sihirli bir değnek değmiş gibi diktatörlük oldular.

Türkmenistan bugün bile dünyanın en baskıcı yönetimlerinden birine sahiptir.

Türkiye bu bölgede hâkim olamayacaktı çünkü orada nüfuz peşinde koşan, ondan daha güçlü ve o bölgeleri ondan daha iyi tanıyan iki dev vardı: Rusya ve Çin.

Türkiye aynı hataya Orta Doğu’da da düştü. Arap ülkelerine patronluk yapma projesi önce başarısızlıkla, sonra Suriye’de küçük düşme ile sonuçlandı.

Hemen hemen hiç anlaşılmayan bir gerçek, Osmanlı İmparatorluğu’nu onun varisi olan Türkiye’den başka kimsenin özlemediğidir.

Rahmetli Süleyman Demirel, Osmanlı’nın 700. yılını kutlamak için uluslararası bir şölen düzenlemeye kalkışmış ama hiçbir eski Osmanlı sömürgesi davetini kabul etmeye yanaşmayınca vazgeçmişti.

Osmanlı’nın yıkılışını çabuklaştıran Arapların yaşadığı Orta Doğu’da Türkiye’nin karşısına Rusya, ABD ve bölgedeki iradesi Ankara’nınkinden daha güçlü olan Tahran çıktı.

Erdoğan’ın Suriye’deki Alevi rejimi devirip Sünnileri yerine getirme sevdası Moskova’nın, Türkiye’nin dış politikasını rehin almasına neden oldu. Rus uçağının düşürülmesinin arkasından gelen Rus ekonomik ambargosu ve onu kaldırmak için verilen tavizler, Türkiye’yi Batı kampından koparmaya kadar varabilir görünüyor.

Bir ara işler iyiye gidiyor gibi idi. Ekonomi süratle büyüyordu. Sıfır sorun politikası sonucunda Orta Doğu ülkeleriyle ilişkiler düzeliyordu ve Arap ülkeleriyle ticaret artmıştı. Avrupa Birliği, Türkiye’yi üyeleri arasına almak için çalışmalara başlamaya hazırlanıyordu.

Kürtlerle barış görüşmeleri için harekete geçilmiş, PKK teröre ara vermişti. Türkiye’nin gerçek bir demokrasi olabileceğine dair ümitler uyanmıştı.

Ama bütün ümitler kuyruğu kopan uçurtma gibi yere çakıldı.

Ne yazık ki ne Erdoğan ne de çevresindekiler bu güzel başlangıçları ileri götürecek kapasiteye sahiptiler.

Büyüklük kompleksine kapıldılar ve Türkiye’nin gücünü aşan maceralara giriştiler. Yeni kazanımlar beklenirken eski kazanımlar da harcandı.

Ümit vadeden her şey birer birer yok oldu ve Türkiye başkalarını kurtarmaya çalışırken kendisi kurtarılmaya muhtaç bir ülke hâline geldi.

Ekonomisini güçlendirmeyen ve gerçek bir demokrasi ve hukuk devleti olmayan Türkiye’nin ne kendisine ne de başka devletlere hayrı vardır.

Mevcut hâliyle Ankara’nın gücü sadece kendi halkına geçer.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor