23 Nisan 2022

Rize'de Fener kasırgası

Son 10 maçta 28 gol atıp sadece 6 gol yiyerek toplam 28 puan alabilmek baştan aşağı bir meydan okumadır ve bundan öncesini hatırlayıp da yanmamak da mümkün değildir

Fenerbahçe, kendisinin ikincilik hedefi, Rize’nin ise ölüm kalım mücadelesi bir araya gelince çok geçmesi beklenen Rize deplasmanında bir futbol gösterisi ortaya koyarak altı golle rakibini geçti ve sezon hedefine doğru bir emin adım daha attı. Son 10 maçta 28 gol atıp sadece 6 gol yiyerek toplam 28 puan alabilmek baştan aşağı bir meydan okumadır ve bundan öncesini hatırlayıp da yanmamak da mümkün değildir.

Elbette santra anındaki zorluk, rakibin daha ilk dakika dolmadan eksik kalmasıyla yerini daha kolay olabilecek bir maça çevirdi. Ancak Fenerbahçe’nin bu sene rakibin on hatta dokuz kişi kaldığı maçları bile alamadığını düşünürsek ortaya konan başarıyı daha doğru tanımlayabiliriz. Rizespor, kırmızı kartla birlikte anormal gergin bir havaya girdi, belli ki kenar yönetimi de dahil herkes kontrolünü ve mantığını yitirdi ve maç Fenerbahçe için kolay bir geçiş oyununa döndü. Eğer sahada forvette Serdar değil Valencia olsaydı, bu maçın skoru ilk yarıda bile tabelada yazabilirdi. İkinci yarıda ise Arda’nın da oyuna girmesiyle, çok daha kontrollü, bilinçli, ayağa top yapan ama bunu gevelemeden hızlı bir şekilde becerebilen bir Fenerbahçe vardı. Belki de atılan kadar da yüzde yüzlük gol fırsatı kaçtı ve aslında Fenerbahçe, bu maç itibariyle ideal bir santrforu olmamasına rağmen hücum gücünde zirve yaptı.

Birkaç hafta öncesine kadar aslında baskın bir oyun planı yok dediğimiz takım, kanatlarda üçgenler kurarak, en sonunda bekleri defans arkasına kaçırarak, daha doğrusu onları hücumun ana planı yaparak, kanattan ters kanada veya merkeze hızlı dönerek ikiye bir veya şut imkanı yaratabilen bir takıma dönüştü. Ön saha baskısından asla vazgeçilmedi, rakip topu aldığında en az üç kişi ile pres yapıldı ve kazanılan toplar da hızlı ve hareketli oyuncuların etkisiyle, sık yer değiştirmelerle önlem alınamaz ataklara dönüştü. Baktığınız zaman sahada on üzerinden onluk performans koyan bir oyuncu yok (tek istisnası var ama parantezi bekleyin) ama hepsi oynadıkları oyundan keyif alıyor, birbirlerine sevgi ve bağlılık göstererek mücadele ediyor, en az on üzerinden yedilik bir performans ortaya koyarak toplam kalite gösterisi yapıyor. Bundan iki ay önce iki pas üst üste yapamayan adamlardan bunu ortaya çıkarmak büyük iştir ve çok eleştirdiğim ve hatta ön yargılı davrandığım İsmail Kartal’ı tüm kalbimle alkışlıyorum.

Artık son dört hafta; umutlarla başlayan, utançla devam eden ama sonu bir şekilde tekrar umuda dönen (lig sıralamasından değil izlediklerimizin verdiği keyiften) bu sezonun elde kalan tek hedefi çok da uzak değil. Şu gördüklerimizi üç hafta evvel görmeye başlayabilseydik bugün belki başka bir şeyi konuşuyor da olabilirdik. Bu takım, gerçekten doğru planlamayla dokuz oyuncusunu (Altay, Samuel, Ferdi, Szalai, Kim, Crespo, Zajc, İrfan, Arda) önümüzdeki iki yıl içinde sekiz haneli Avrolara satabilecek hale çok yakın ve bunu bir yandan da yarışmacı kimliğini unutmadan planlayıp önümüzdeki yıl için sadece üç doğru transferle (santrfor, kanat forvet ve merkez orta saha) birleştirebilirse önümüzdeki birkaç sezona ambargo koyabilir. Ali Koç da dört senenin günahını fazla fazla temize çekebilir. Şu anda tam yol ayrımındayız ve hangi yola sapacağımız çok kişinin kaderini değiştirecek.

Uzatmadan paranteze gelelim. Arda’nın dördüncü golde altı pasa yaptığı koşu ve kafa vuruşu Alex işiydi. Valencia’ya yaptığı asist, ki aynısını Alanya’da da yapmıştı, bildiğimiz Nobre’sini bulmuş Alex işiydi. Son golde solda attığı kilit pası, kaçırdığı golde yaptığı slalomu 1989 model Rıdvan Dilmen işiydi. Biz bu çocuk pişsin diye bekledikçe çocuk “Artık ben piştim, neredeyse yanıyorum” diye haykırıyor. Evet, çok özlediğimiz Alex’i çok andırıyor ama Allah kalbine göre verirse bu ülkede tanıdığımız ve bildiğimiz hiç kimseye benzetemez hale geleceğiz. Şu anda tek soru, çözülen maçlarda ortaya koyduğu performansın ne kadarını sahaya en başta çıktığında ortaya koyacağı ama topu alışına, verişine, hareketliliğine, her seferinde pas opsiyonu olabilmesine, top kontrolüne, pas şiddetine, oyun görüşüne ve daha pek çok şeye bakınca insan, “Biz ne sevap işledik de bu bize nasip olabildi?” diye sormadan edemiyor. Belki de artık benim de parantezlerden vazgeçmem ve sadece onu anlatacağım yazıları düşünme zamanım da geliyordur. Baksanıza her konuda kutuplaşmış bu ülkede herkesin her yerde ortak sevgisi Arda Güler olmaya başladı ve çocuk milli kahraman olmaya doğru gidiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Ana plana dair net sinyaller

Genelde futbolu sistemler üzerinden anlatmayı seviyoruz ama benim Fenerbahçe'de esasen beğendiğim zaten kalıplara uyan bir sistemin ve hatta bu sisteme ileri seviyede takıntının olmaması

Bu takım zamanla olacak

Camia evladı meraklıları yüksek sesle homurdanmaya başlamadan doğru kararlar ve alınacak birkaç güzel sonuç her şeyi rayına koyar. Endişe etmeye gerek yok

Kurtların düellosu

Maçın ilk yarısını, hatta ilk 60 dakikasını birbirlerinin planlarını iyi bilen ve birbirine iyi çalışmış iki kurt hocanın birbirini yoklaması şeklinde özetlemek mümkün; deplasmanda olan da Fenerbahçe olduğundan planın tuttuğunu da söyleyebiliriz