07 Ocak 2022

Öyle bir organizasyon ki...

Bu eski savcı, aylardır sorduğum sorulara yanıt vermiyor ama mesela benim de avukatım olan Aslı Kazan hakkında şikâyet dilekçeleri verip, soruşturma açtırtmaya çalışıyor

"Mübarek Cuma Soruları"nın bugün 18. haftasındayız.

İlk "cuma" sorusunu 30 Temmuz 2021 günü sormuştum, onun için aslında sayı 18'i geçmiş olmalıydı.

Ancak araya orman yangınları, sel felaketleri, benim seyahatlerim filan girince sayı 18'de kaldı.

Soruların mazisi aslına bakarsanız daha da geriye gidiyor, numaralandırmaya başlamadan önce de sormuştum çünkü.

Mesela "olmayan MASAK raporunu varmış gibi gösterip, Sezgin Baran Korkmaz'ın mal varlığının üzerindeki tedbiri bir buçuk aylığına kaldırıp, tekrar koyduranın" kim olduğu sorusu bunlardan biri.

Bu soruyu ilk kez MASAK'ın bu konuyu açıkladığı geçtiğimiz haziran ayının başında sormuştum.

Hatırlarsınız o vakit de yazmıştım, bu sorulara asla yanıt vermeyecekler diye.

Sessiz kalırlarsa unutturacaklarını zannederler çünkü. Bıkmadan yazacağım ki unutulmasın.

Çünkü bu sorular aslına bakarsanız devlet içine yuvalanmış bir tür çetenin varlığına işaret ediyor.

Bir ahtapot gibi, devletin organlarına yayılmış. Sivil işbirlikçileri de var.

Çetenin başında kim var, kim kime rapor ediyor, bunları henüz bilmiyoruz.

Öğrenebilmemiz için genel seçimi ve bu hesabı sorabilecek birilerinin seçimi kazanmasını beklememiz gerekecek.

Türkiye gibi ülkelerde bunlar başka türlü ortaya çıkmaz.

Aslına bakarsanız dünyanın farklı yerlerindeki bu tür çeteleri ortaya çıkaranlar, devlet memurlarıydı.

Ancak günümüz Türkiye'sinde kendisinin ve çoluk çocuğunun geleceğini tehlikeye atacağını düşünen memurlar sessiz kalmayı tercih ederler. Bir yandan belge, bilgi vs. toplarlar ama sesleri çıkmaz. Bu da "işini bilen memur" tipinin bir başka örneğini oluşturur.

Bu işin kilit ismi İçişleri Bakanı.

Sezgin Baran Korkmaz'ın "kellesinin koparılması" operasyonu dönüp, dolaşıp ona bağlanıyor.

Çetenin sivil ayağını oluşturan kendisine gazeteci süsü veren tip, 10 milyon Euro istemişti, hatırlarsınız.

Bu parayı kimler bölüşeceklerdi? Bilmiyoruz.

Kim bilir belki de parayı isteyen, bütün parayı kendi cebine atmayı da düşünmüş olabilir.

Bir de bir iş adamının 40 küsur milyon dolarlık borcunun sildirilmesi işi vardı.

Bunun için komisyon alındı mı, nasıl alındı, kim paylaştı, bunlar da şimdilik bilgimiz dışında.

Bir diğer kilit isim ise şu anda Adalet Bakan Yardımcısı ve HSK üyesi yapılarak taltif edilmiş bulunan eski bir savcı.

Bu eski savcı, aylardır sorduğum sorulara yanıt vermiyor ama mesela benim de avukatım olan Aslı Kazan hakkında şikâyet dilekçeleri verip, soruşturma açtırtmaya çalışıyor.

Osman Kavala'nın hapiste tutulması operasyonunun mimarlarından biri.

Çizgi: Tan Oral

Casusluk suçlamasında bulunduğu kişi hakkında delil olmamasını "casus olduğu için delilleri iyi saklıyor" diye izah ediyordu.

Kendisini eleştiren sanık avukatı için böyle celallenen bu eski savcı, aylardır bu işi neden yaptığını, nasıl yaptığını açıklamaktan imtina ediyor.

Bir eleştiriyi bile kaldıramayan bu kadar hassas bir bünyesi vardı da bu işi neden yaptığı sorusundan nasıl oldu da rahatsız olmadı?

"Ben emir kuluyum, bana ne" diye düşündüğü için mi?

Gel de Hannah Arendt'i rahmetle anma!

Öte yandan İçişleri Bakanı'nın sürdürülmesini engelleyip, dosyalara el koyduğu yolsuzluk soruşturmalarını da ihmal etmeyelim.

İçişleri Bakanı, İstanbul ve Ankara Büyükşehir belediyelerinde geçmiş dönemlerle ilgili soruşturmalar ile ilgili teftiş yetkisini üzerine aldı ve raporları gizledi, işlem de yaptırmıyor.

Neden acaba?

Oysa bizim hukuk düzenimizde bu iş tam onların istediği gibi ilerlerdi.

Müfettişlerin bulduğu bir yolsuzluk varsa o savcılığa ihbar edilir, savcı kendi soruşturmasını yapar, dava açar ya da takipsizlik vererek dosyayı kapatır.

Bütün savcılar ellerindeyken bunu bile göze alamıyorlarsa, nelerin döndüğünü varın siz hesaplayın!

Mübarek Cuma Soruları'nı derli toplu, bir arada 18. kez yeniden okumak isterseniz, önceki hafta bu köşede yayınladığım soruların linkini tıklayabilirsiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...

Siyaset yapmayı yasaklama davası!

Kobani davasını çok önemsiyorum, çünkü bu dava, Türkiye'de demokratik siyasetin yasaklanması yolunda atılan büyük adımlardan biri

Reis mazbut lakin o çevresi yok mu?

O çevreyi yaratanın kim olduğu söylenmeden, çevre eleştiriliyor ki Reis, yenilginin suçunu bugünkü çevresine yıkıp, birinci halkayı yeniden oluştursun, bakarsın biz de oradan bir çıkış yakalarız!