16 Ocak 2020

İmamoğlu, müteahhitleri bağla, işi bitir!

İBB’nin üç yeni metro hattı için bulduğu dış kredinin kullanılması, Hazine tarafından engellendi. Bu kararın Saray’ın bilgisi haricinde verilmiş olması mümkün değil. Erdoğan engeli bir tek şekilde aşılabilir

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin üç yeni metro hattı için bulduğu dış kredinin kullanılması, Hazine tarafından engellendi.

Bu nedenle Eminönü - Alibeyköy tramvay hattı, Bostancı - Dudullu metro hattı ve Yenidoğan - Hastane metro hattının inşaatına da başlanamıyor.

İstanbul’da yeni metro hatlarının yapımı ve yapımına başlananların tamamlanması 2 yıl önce, Kadir Topbaş görevden ayrılmaya zorlandıktan sonra durdurulmuştu.

Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Hazine garantisi verilmesi ve metro hatlarının inşaatına başlanması için "Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir işaretinin yeterli olacağını" söylüyor.

İmamoğlu da elbette benim kadar biliyordur ki Hazine’deki bürokratların bu kararı Saray’ın bilgisi haricinde vermiş olmaları mümkün değil.

Belli ki Saray, "İmamoğlu beceriksiz çıktı, hiçbir iş yapamıyor" propagandasının güçlenmesi için elinden geleni yapacak.

Çünkü bu Erdoğan için bir taşla iki kuş vurmak demek.

Birinci kuş, 5 yıl sonraki belediye seçimlerinde 'beceriksiz CHP zihniyeti' işlenerek, İstanbul’un geri alınması olacak.

İkinci kuş ise 'beceriksiz İmamoğlu' propagandası ile Cumhurbaşkanlığı seçiminde olası bir rakibin ekarte edilmesi şeklinde kendisini gösterecek.

Onun için Erdoğan’ın İstanbul halkının ulaşım sorularını kendisine dert ederek, belediyenin projelerine bulunacak kredilere Hazine onayı verdirmesi söz konusu değil.

Erdoğan engeli bir tek şekilde aşılabilir: Yeni metro hatlarının inşaatlarının malum şirketlere yaptırılacağı garanti edilerek!

O şirketlerin hangileri olduğunu buradan ilan etmeme gerek yok. Herkes biliyor zaten.

Medya havuzlarına para aktaran, siyasetin finansmanında kullanılmak üzere fon yaratan, 'iktidarın çekirdek kadrosuyla al takke, ver külah müteahhitler' bunlar.

Çoğunluğu bu iktidar döneminde palazlandı, artık onlardan başka kimse de kamu ihalesi alamıyor.

İmamoğlu, işleri bu şirketlere yaptıracağını taahhüt ederse, müteahhit lobisinin Erdoğan’ı ikna etmesi güç olmayacaktır.

Hatta bu müteahhitler araya Binali Yıldırım’ı da sokabilirler, laf aramızda o da bu işlerden iyi anlar.

Emin olun ki onlar, bu meseleyi Cumhurbaşkanı ile nasıl paylaşacaklarını, İmamoğlu’ndan da, hepimizden de daha iyi bilirler!

* * *

Kendi sesinin gazına gelince böyle oldu

AKP Genel Başkanı, önceden hazırlanmış bir konuşmayı prompterdan okurken, kendi sesinin gazına gelebiliyor.

Dikkatli bir izleyicinin bu anı fark etmemesi mümkün değil.

Ve öyle anlar ile karşılaştığımda, en çok şunu merak ediyorum: AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partililerini gaza getirmek için söylediği bazı şeylere kendisi de inanıyor mudur?

Salı günü, partisinin TBMM’deki grup salonunda düzenlediği mitingde (artık bunlara grup toplantısı denilmemesini öneriyorum) iki kere kendi sesinin dolduruşuna geldi.

Suriye’de, İdlib’de sıkışıp kalmış, Türkiye dahil bütün dünyanın 'terörist örgüt listesinde yer alan' HTŞ militanlarını korumak için kükredi:

"Gerekirse rejimin ateşkesi bozma girişimlerini bizzat önlemekte kararlıyız."

İdlib bölgesinde yaşayan ve Suriye ordusunun ileri harekâtıyla Türkiye sınırına doğru kaçan yüz binlerce sivili bir kenara ayıralım.

Hepimiz biliyoruz ki IŞİD artığı cihatçı teröristler ile Suriye iç savaşının yarattığı cihatçı terörist grupların son sığınağı İdlib. Ve İdlib aynı zamanda Suriye’ye ait bir bölge.

Türkiye de Suriye’nin 'toprak bütünlüğünün korunmasını' istiyor.

Ve yine istiyor ki iç savaş bitsin, Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli sığınmacının hiç olmazsa bir bölümünün memleketlerine dönebilmesinin yolu açılsın.

Peki bu nasıl olacak? Türkiye, arkasına Rusya ve İran’ı almış Suriye’nin, Suudi beslemesi cihatçı teröristler ile masaya oturup, barışabileceklerini mi ümit ediyor?

Bu mümkün olabilir mi?

İdlib sorunu bir tek şekilde çözülebilir: Bölgedeki cihatçı terörist grupların tasfiyesi ile!

Bu da sadece askeri yollarla başarılabilir, bu da bir başka gerçek.

Türkiye, rejimin askeri harekatını 'gerekirse bizzat' önleyecek ise kendisiyle nasıl tutarlı olacak?

* İdlib’de cihatçı teröristler, Türkiye’nin himayesinde ayrı bir devletçik mi kuracaklar?

* Hani biz 'terör ve teröristin her türlüsüne karşı' idik?

* O vakit Suriye’nin 'toprak bütünlüğünü' savunmaktan da vaz mı geçiyoruz?

Kendi sınır güvenliğimiz için, Suriye’de PKK/YPG’ye karşı, Rusya ve ABD’nin izin verdiği ölçüde bir operasyon gerçekleştirdik.

Rusya ve ABD, parmak salladığından beri de 'mutabakatlara rağmen' kılımızı kıpırdatamıyoruz.

Bu durumda Suriye’nin haddini 'gerekirse' nasıl bildireceğiz?

* * *

Ankara’da aklı başında kimse kalmadı mı?

İngiliz The Guardian gazetesi, Suriye Milli Ordusu’nun (eski ÖSO) 2 bin askerinin, Libya'da savaşmak üzere Türkiye üzerinden bu ülkeye gitmekte olduğunu yazdı.

Guardian’a konuşan Suriye Milli Ordusu kaynakları, Suriye’de 450 - 550 lira maaş verilen askerlerin (bu maaşlar bizim vergilerimizden ödeniyor), Libya'da 2 bin dolar (11 bin 800 TL) kazanacağını söylüyor.

Askerlerin altı aylık iş sözleşmesi, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle imzalanmış.

Bu askerlere 'Türk vatandaşlığı vaadi' ise bir 'sosyal hak' olarak verilmiş durumda.

Böylece "Türk askeri, danışmanlık ve eğitim için Libya’da olacak" sözleri de açıkta kalmış oluyor.

Suriyeli askerlere, TC vatandaşlığı verilecekse, Türk vatandaşları Libya’daki sıcak savaşa aktif olarak katılacak demektir.

Bunun ne anlama geleceğini ve sonuçlarının ne olabileceğini görecek kimse yok mu o koskoca Saray’da?

Ankara’da aklı başında bir tek kişi kalmadı mı, gerçekten merak ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenisi yapılana kadar eskisini uygulasak?

Cumhurbaşkanı madem özgürlüklerin kullanımı konusunda hassas, kendi talimatıyla hapiste tutulan bu insanları salıverse, daha inandırıcı olurdu

İktidar için cinayete göz yumuyor

Erdoğan rejimi, yargı konusunda geçmişte Fetullahçılara yakasını kaptırmıştı, sonucunu hep birlikte izlemiştik. Bu yeni filmde Erdoğan başrolü kiminle paylaştığının farkında mı?

AKP'nin yargıya bakışı: "Yetkili" değil, "görevli"

AKP'nin 2011'deki Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor. Taslakta ayrıca, mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesi ve AYM kararlarının herkesi bağlayacağı konularında hüküm yok. O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi. Ancak AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda...