10 Nisan 2021

Ve tecrübe konuşuyor

Görücü usulüne bile daha çok güveniyorum. Arada hesap soracak birileri olur en azından. O kadar bezdim ki sanal marketten hıyar alasım bile yok!

Geçenlerde yazdığım bir yazı üzerine, uzun süre önce gazetecilik mesleğinden vazgeçmiş bir arkadaşım aradı.

Yazım, "internette çöpçatanlık" yapan siteler üzerineydi. (Ruh eşin telefonundaki uygulamada mı? – 20 Mart 2021)

Hâl hatır sorma faslı bitince de bu konuda kendi kişisel gözlem ve deneyimleri olduğunu, "örnek olay" arıyorsam, bu deneyimlerini yazabileceğini söyledi.

Bir süre yurtdışında da yaşayan kadın arkadaşım adını kullanmama izin verdi ancak nasıl bir memlekette yaşadığımızı unutmuş olabileceğini düşündüğüm için adını saklıyorum.

Bundan sonrasını eski meslektaşım yazdı, buyurun okuyalım:

* * *

İki gün önce izlediğim  "DNA eşleşmesi ile sanal ortamda gerçek aşkı bulmak" konulu dizi (The One) ve sevgili öğretmenim Mehmet Yılmaz'ın "partner bulma sitesi" ile ilgili yazısı son on yıldır yaşadıklarımın bir film şeridi gibi gözümün nünden geçmesine neden oldu.

2015'te Sydney'e çalışmaya gittiğimde arkadaşsızlıktan üye olduğum Tinder'da bir sürü adamla tanışmış, bir kaçıyla buluşup çıkmış, hatta bir tanesiyle de ciddi ciddi sevgili olmuştum.

Tinder yapısı itibariyle 160 Km çevrenizdeki adaylarla sizi eşleştirdiği için tanıştığım herkes doğal olarak Sydney'de yaşıyordu.

Fotoğrafınızın altında, kendinizi tanıtıyor, ortak zevkleriniz doğrultusunda buluşuyor, güzel vakit geçirip bu tanışıklığı bir sonraki adıma taşıyor ya da gecenin sonunda "tanıştığımıza sevindim" deyip, bir daha görüşmeyeceğinizi kibarca hissettiriyordunuz.

Her şey oldukça açık, net, insani, medeni.

Seneler sonra Türkiye'ye dönüp bir yatta aşçılık yaparken, denizin üzerinde, sınırlı zaman aralığında sosyalleşip karşı cinsten biriyle tanışma, flört etme, belki de ruh eşimi bulup aşık olma çabamın, Tinder'la daha kolay olacağını zannetmemin ne derece büyük bir hata olduğunu anlamam çok zaman almadı.

Anne babaların "sana birini bulalım evlen artık"larından, arkadaşların "ya Sibel'in ağabeysi çok hoş, bence çok uyarsınız"larından, üst kat komşu Hacer teyzenin "18 numaraya genç bir adam taşındı, çok da yakışıklı, maddi durumu da iyi galiba"larından daha efektif sandığımız bu sanal arkadaşlık siteleri aslında bayağı birer "Dark Web". Tecrübelerime güvenin.

Tanıştığım adamların fotoğraflarının nasıl çekildiği, konuya girişleri, ilk merhabaları, kelimeleri yazış, ünlem kullanış biçimlerinden artık karakterlerini tahlil eder olmuştum.

Buna rağmen yaklaşık üç ay oldukça hatırı sayılır konular konuşup, buluşma evresine yaklaştığımızda, adamın aslında sokakta dolaşamayacak kadar ağır şizofren olduğunu anlamam verilmiş sadakam olduğuna işaretti.

Bir başka adayımla eşleştikten sonra 40 – 45 gün, her gece yazıştık, saatlerce sohbet ettik. Neredeyse karı koca olabilecek kadar birbirimizle ilgili her detayı bilir hâle gelmiştik. Sonunda buluşma evresi geldi çattı. İki dirhem bir çekirdek giyinmiş, süslenmiş püslenmiş en büyük ortak zevkimiz rakı muhabbeti için bir meyhanede buluşmak üzere yola düşmüştüm.

"Evden çıktım 10 dk'ya oradayım" diye attığım mesaj ilk defa "okunmadı".

Ve o andan itibaren de bir daha "hiç" okunmadı. Bir buçuk ay, sabah akşam, ruhuma iyi gelen sohbetler yaptığım, entelektüel, komik, zeki adam sırra kadem basmış, yok olmuştu.

Sonraları aradığımda da "böyle bir abone yok" dedi telefon şirketi

Bir başkasıyla her türlü evreyi atlatmış, sonunda buluşmuştuk.

Hatta sıfatı "sevgili" olarak konulmuş bir ilişkimiz vardı.

Taa ki benden önceki kurbanının arayıp bu şahsın kendisini bilmem ne kadar para alarak dolandırdığını ve benim de dikkat etmem gerektiğini söyleyene kadar.

"Salıncaktan düşen çocuk küser mi hiç parka" zihniyetiyle yılmıyor canım eşleşme programı Tinder'ımı kullanmaya devam ediyordum.

Taa ki gene uzun ve aslında meşakkatli geçen tanışma sürecini geçip buluştuğum adamın ne kamerada gördüğüm, ne de fotoğrafında gördüğüm kişi olmadığına şahit olana kadar.

Ama şunu da belirtmeliyim ki adayların arasından tanımaya değer olanları ayırana kadar harcadığım enerjiyle Elon Musk'tan önce Mars'a giderdim.

İlk "merhaba"dan sonra yatakta hangi pozisyonu sevdiğimi soranlar mı istersiniz, maddi olarak yardım etmek isteyenler mi?

Konuya boy, kilo ve çeşitli başka ölçülebilir bilgiler vererek girenler de var.

Ciddi ciddi aşık olduğunu iddia edip daha görüşmeden evlenme teklif edenleri de ihmal etmeyelim.

Hele ki ilk karantina dalgasından sonra hükümetin "serbestsiniz" anonsuyla kendimi adayımın kollarına atmaya hazır olduğum buluşmada başıma gelenler bardağı taşıran son damla olmuştu.

Fotoğraflarına yansıyan giyim zevkinden, ufuklara derin bakan gün batımındaki profil fotosundan, benden 3 – 5 yaş genç olduğu anlaşılan adayımın her şeye rağmen bir albenisi vardı.

Dedim ya artık çok tecrübeli olmuştum, hangisi biraz sivri zekalı, hangisinin testosteronu tavan yapmış,  hangisi efendi, üç aşağı beş yukarı anlıyordum. Yazışarak anlaşmaya çalıştığınız platformlarda ünlem işaretleri, emojiler çok önemlidir.

Tepkileriniz hislerinizi, hisleriniz de karakterinizi ele verir.

Birkaç gün genel geçer konuşmalarla birbirimizi tanımaya çalıştık.

Aşçı olmam ve yemeğe aşırı düşkünlüğüm nedeniyle ilgilendiğim şeyler, birlikte olmayı planladığım adamın ne yiyip içtiğiyle çok bağlantılıdır.

Sarımsak yemeyen biriyle bir ilişki kuramam mesela. Düşünsenize akşam yemişsiniz üç diş sarımsaklı cacığı.

Hadi bakalım üzerine sarımsak yememiş biriyle sevişin. İlk geceden terk edilmeniz garantidir.

Ya da kokoreçe işkembeye, mumbara "öğğğ iğrenç" diyen biriyle bırakın aynı yatağa girmeyi, arkadaşlık bile edemem.

Hâl böyleyken en sevdiğimiz yemeklerden konuştuk bol bol.

Sakatat benim yumuşak karnım. Her türlüsüne bayılırım. Böbrek, yürek, koç yumurtası.

İlk buluşma genelde tarafsız bir bölgede olur.

Kalabalık bir ortam en güvenlisidir: Bir cafe ya da bir restoran.

Biz de kebapçıda buluştuk.

Ben biraz da "sosyal sorumluluk projesi gibi" bu sanal ortam buluşmalarına biraz "kalite" getirme çabasıyla her buluşmada adayıma bir kitap hediye ederim.

Bazen çiçek aldığım bile olur. Hani hep kadınlar bekler ya. Alışılmışın dışında bir şey yapmak hoşuma gider.

Karşı tarafın bir hediye ile geldiği çok çok nadirdir.

Ben elimde kitabım kebapçıya gittim. O da ne, adayım da gelmiş ve elinde bir hediye paketi. Yaşasın. +1 puanla başladık. Buradan sonrası hayatımın büyük ve büyük olduğu kadar da tuhaf şoklarından biri.

Masaya oturduk, rakılar söylendi, cin bakışlı, benim için fazla cılız, güler yüzlü genç bir adam.

Henüz sıfır noktasındaydım. Ne çok bayılmış ne de itici bulmuştum. Taaa ki hediyesini bana uzatana ve ben paketi açana kadar!

İtalyan erkeklerine özenmiş giyimli, çakma saatli, eli kolu deri bileklikli genç adam bana: Bir çeşit ilişki yaşamayı umduğu bir kadına, ilk buluşmada "koç yumurtası" almıştı.

Paketi açtıktan sonra ne kadar süre koç yumurtalarına bakakaldım hatırlamıyorum. O gülüyordu. Espri olsun istemişmiş, sakatatı da seviyormuşum ya, ilk buluşmamızı hiç unutamazmışım artık, kendisinin farklı olduğunu düşünmemi istemişmiş, falanmış, filanmış... Nutkum tutulmuştu. Kendime gelir gelmez orayı terk ettim.

Şimdi mi?

Belki de uygulamaya en çok ihtiyaç duyulan şu karantina günlerinde ben artık kullanmıyorum.

Ağzımın payını yeterince aldım. "Hiç mi doğru dürüst bir insan evladına denk gelmedin" diyorsanız, cevabım "hayır".

Ben mümkünse pandemi bitince kanlı canlı, eski usul bir barda tanışayım ruh ikizimle, ya da eş dost tanıştırsın.

Görücü usulüne bile daha çok güveniyorum. Arada hesap soracak birileri olur en azından.

O kadar bezdim ki sanal marketten hıyar alasım bile yok!

Yazarın Diğer Yazıları

Kadınlar her yaşta çekici olabilirler

Sharon Stone yıllar önce gösteri dünyasında kadınlara karşı acımasız bir ayrımcılık yapıldığına dikkat çekip "40 yaşıma geldiğimde menajerler bir cüzzamlı gibi beni kaldırıp bir kenara attılar" demişti. Aynı yaştaki bir erkek için "yaşlandı" yorumunu duymuyoruz ama Sharon için "genç kız gibi" denmesi iltifat sayılabiliyor. Oysa insanlar kabul etmeli ki, kadınlar yaşları ilerledikçe de güzel olabiliyor

Köklerinizi salacağınız toprak, aşktır

Köklerini bir toprağın içine salmadan, onunla bütünleşmeden hangi ağaç büyüyebilir ki? Bizlerin ihtiyaç duyduğu toprak aşktır arkadaşlar! Kökle toprak birleştikçe, birbirinden ayrılmaları imkânsız hale geldikçe yaşamın derin anlamına da ulaşabiliriz...

Nigel'a ve tüm kalbi kırıklara saygıyla

Yeni Zelanda'da heykelden benzerine aşık olup 3 yıl boyunca dizinin dibinden ayrılmayan sümsük kuşu Nigel'ın 'eşsiz' hikayesini bir kez daha hatırlıyoruz...