23 Temmuz 2022

Tatilde eşinizle niye kavga ettiniz?

İnsan türünün dişisiyle tatile çıkan bir erkek homo sapiens bilir ki tatilde kötü giden her şeyin sorumlusu kaçınılmaz olarak erkektir!

Uzatılmış bir bayram tatilinin daha sonuna geldik.

Eskiden tatillerin böyle uzatılmasına karşı çıkanlar olurdu, gazetelerde "Zaten fakir bir milletiz bu kadar uzun tatil bizim neyimize" gibisinden eleştiri yazıları yayımlanırdı.

Bunlar, başka birçok şey gibi "eski Türkiye'de" kaldı.

Yeni Türkiye'de hayat şöyle ilerliyor: Reis, tatili uzatmaya mı karar verdi? En iyisini yaptı!

Reis tatili uzatmamaya karar verseydi de zaten en iyisini yapmış olacaktı.

Yani aslına bakarsanız mükemmel bir hayatımız var!

Hiçbir şeyi düşünmemiz, kendimize dert etmemiz gerekmiyor.

Bizler adına düşünen birisinin olması ne kadar iyi!

Ben şahsen Reis'in tatili uzatmaya karar vererek doğru bir iş yaptığına inananlardanım.

İş gücü verimliliğinin, uzun saatler ve günler boyu aralıksız çalışarak arttırılamayacağını hem kendi yöneticilik deneyimlerimden biliyorum hem de kişisel ruh durumumdan.

Ve şuna da eminim ki herkes bugün sahip olduğu tatil olanaklarının iki misline sahip olabilmiş olsaydı (elbette o tatilde harcayacak paraya da sahip olmak şartıyla) daha iyi bir hayatımız olurdu, iş yerlerindeki patronlar da çalışanların verimliliklerindeki artış nedeniyle daha çok kazanırlardı.

Bir de "kongre tatilleri" var, onu ihmal etmeyelim.

Cennet vatanımızda kimsenin rakamlarla başı hoş olmadığı için bilemiyoruz ama ABD'de çalışan nüfusun üçte ikisine yakını böyle tatillerden de yararlanıyormuş ve tesadüfe bakın ki kongreleri, bayi toplantılarını, şirket arama konferanslarını filan düzenleyenler de bu toplantılar için çoğunlukla Karayipler gibi, Hawaii gibi yerleri tercih ediyorlarmış.

Ve küçük bir not daha; kongre turizmine katılanların ancak onda biri bu toplantılar için beş yıldızlı otellere giderken yanlarında eşlerini de götürüyorlarmış!

Bu toplantıların aslında bir "tatil" olduğunu en iyi bilenler de zaten patronlarmış.

Ancak masrafların gider yazılabiliyor olması ve personelin bu tür tatillerden motive olarak dönmeleri, bu durumu bilmezden gelmeyi tercih etmelerine neden oluyormuş.

Kâbuslar da rüyaya dahildir!

Zaten bugünkü konumuz da tatile çıkarken yanınıza neden eşinizi almamanız gerektiği ile ilgili ama önce biraz bilgiçlik taslamama izin veriniz.

Bertrand Russell, 1935'te yazdığı bir kitabında günlük çalışma süresinin 4 saatle sınırlandırılmasını, artakalan zamanın da insan aklının dinç kalması için havailikle geçirilmesini önermişti.

Zaten iş yerinde vakit geçirmek her zaman "başarı" için yeterli olmuyor. Arşimet'in en önemli buluşunu hamamda suyla oynaşırken yaptığını hatırlatmama bilmiyorum gerek var mı?

Seinfeld'de de Cosmo Kramer, bütün gününü duşun altında geçirdiğinde daha lezzetli yemekler yapabileceğini keşfetmişti, o bölümü izlemiş miydiniz bilmiyorum. Günümüzün akıllı işverenleri, iş dışında vakit geçirmelerinin, çalışanların sakin kafayla fikir üretmelerine yardımcı olacağını düşünüyorlar.

Çalışanların bitkin düşmelerini, yorgunlukla dağılan dikkatleriyle işlerine zarar vermelerini istemiyorlar. Unutmayın ki "iş yerindeki en karamsar kişi", işe en erken gelip, en son çıkandır. Ve genellikle en verimsiz olan da odur.

Şimdi bütün bunları neden yazdığımı merak ediyor olmalısınız. Hayır, Ekrem İmamoğlu'nun bu bayramda da tatil yapması ve sel götüren İstanbul'u, marifetli adamları vasıtasıyla uzaktan yönetmesinden söz etmek amacında değilim.

Elbette her çalışan gibi İmamoğlu da tatil yapmalı ama sanırım önce en azından çalışıyormuş görüntüsü vermek daha iyi olurdu.

Büyük iddialara sahip politikacıların, iddialarıyla doğru orantılı davranmalarında yarar gördüğümü söyleyip, bu konuyu da kapatacağım.

Haftalık çalışma saatlerinin azaltılması gerektiğine inanan bir sosyalist olarak kafanızı daha fazla bulandırmayacağım.

Bugün aranıza nifak sokmak için başka planlarım var çünkü; solculukla ilişkili olanları ileride kullanmak üzere bir kenara ayırmaya karar verdim.

Bugün çiftlerin tatillerde neden kavga etmek "zorunda kaldıkları" üzerine sohbet edeceğiz. Beğendiği, âşık olduğu bir kadın ile bir tatile çıkmak her erkek için bir rüyanın gerçekleşmesidir ki şunu da eklemeliyim: Kâbuslar da rüyaya dahildir!

İnsan türünün dişisiyle tatile çıkan bir erkek homo sapiens bilir ki tatilde kötü giden her şeyin sorumlusu kaçınılmaz olarak erkektir!

Hava çok mu sıcak? O mendebur, bu sıcak yerde tatil yapmayı seçtiği içindir!

Tam güneşlenecektin, yağmur mu başladı? Pinti herif paraya kıyamadığı için daha güneyde bir yere gidemediniz!

Saç fırçan evde mi kalmış? Bavulu toplarken annesi aramasaydı, unutmazdınız.

Telefon çekmiyor! Su fazla sıcak!

Trafik çok kötü! Lokantadaki en kötü masayı bize verdiler!

Bunların hepsinin bir tek sorumlusu vardır: Çiftin erkek olanı!

Her şey onun başının altından çıkar, kızlara üç günlük tatili zehretmek için görevlendirilmişlerdir sanki!

Üzülmeyin beyler, yalnız değilsiniz.

Ve yine üzülmeyin hanımlar, bu sizin kişisel kaprislerinizin yol açtığı bir sorun hiç değil.

Filmlerden ve dizilerden bildiğimiz Orange County'de yaşayan psikolog Dr. Antoinette Gupta'ya göre "tatil kavgaları" beynimizin amigdala bölgesinde cereyan eden birtakım kimyasal olaylardan kaynaklanıyor. Beynimizin amigdala bölgesi sadece fiziki tehditleri değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik tehditleri de algılıyor ve tepki göstermemize neden oluyor.

Benim için değil arkadaşları için burada!

Tatile çıkarken, en iyi anlaşan çiftlerin bile tatilden anladıkları şeyler farklıdır.

Ve bu farklılık kaçınılmaz olarak isteklerin çatışması sonucunu da yaratır. Birisi denizin kenarında öylece yayılmak isterken, diğeri dağ tepe dolaşmak isteyebilir örneğin.  Erkek yemekten hemen kalkıp, bara geçmeye isteklidir, kadın "biraz daha oturalım"cı!

Ve bu durum, isteği reddedilen tarafta ister istemez "önemsenmediği" duygusunu yaratır. Beynimizin korku – alarm sistemi amigdaladaki sinir uçları ve kimyasallar işte o anda dürtmeye başlar: Bana ve isteklerime değer vermiyor!

Onun can dostu sayılabilecek, eleştirel düşünce ve endişe merkezi anterior singulat korteks de gazı verir: Burada benimle ama benim için değil, arkadaşları için burada!

Dr. David Austern, LA Times'da bunun tatili zehretmesinin önüne geçmek için, çiftlerin tatil öncesinde planlarını paylaşmaları gerektiğini anlatıyor. Adam Amerikalı tabii, insan ilişkilerinin böyle önceden ince ince planlanıp sürdürülebileceğine inanıyor.

Her yanıt, bir sonraki soruyu uyarır

Bir Amerikalı erkek eşine şunu söyleyebilir mi bilmiyorum ama ben en azından bizim memlekette bu tür iddialı cümleler kurmamak gerektiğini biliyorum:

"Bak tatlım, bu tatilde alışveriş, dükkân, tarihi eser, müze filan istemiyorum. Oralarda karşılaştığımız arkadaşlarınla yemek de icat etme!

Tek derdim bu tatilde yüzmek ve gölgede oturup iki kasa bira içmek, saçımı bile taramayacağım!"

Dr. Austern, tatil sırasında eşinizle "istek çatışması" yaşamanız durumunda kendinize "bu tatil, tam olarak umduğum gibi giden bir deneyim olmayacak ama ne yapalım canım" demenizi öneriyor. Ki bunun için psikolog olmaya gerek yok, bana sorsaydınız ben de söylerdim.

Zaten aklı başında her erkek böyle düşünmelidir. Yanınızda hayatınızı cehenneme çevirme potansiyeline sahip bir tür silah sayılabilecek eşiniz var, onu durduk yerde patlatmaya gerek yok.

Üstelik siz doldurduğunuzu zannetmeseniz bile şeytan doldurabilir, akıllı hareket etmek gerek! Kanadalı psikiyatrist Eric Berne, insan doğasını "etkileşimsel (transaksiyonel) analiz" adı verilen bir yöntemle açıklamaya çalışma yöntemini geliştirmişti. Berne etkileşimlerin zincirleme işlediğini söyler.

Erkek konuşur, kadın konuşur, erkek konuşur, kadın konuşur… Her yanıt, bir sonraki soruyu uyarır, yanıtı etkiler. Beyinlerimiz, bir tür video kayıt cihazı gibi, yaşam sürecinde edindiği hislerle birlikte tüm duyumsal bilgiyi depolar. Hatırlamak bu nedenle sadece olaylarla değil, o olay esnasında neler hissettiğimiz ile de ilgilidir.

Tatil için alınmış yeni mayonun ya da yeni bir şortun kalçaları büyük gösterip göstermediği ile ilgili bir soruyla karşılaştığımızda samimi bir yanıt mı isteniyor yoksa duymak istediği yanıtı mı bekliyor, bilemeyiz.

Doğrucu Davut olmanın pek iyi sonuçlar vermeyeceği bir iletişim içine girmektense iletişimi askıya almak gerektiğini de düşünürüz. İletişim askıya almak da sorunu çözmez. Aslında bir oyun oynanmaktadır.

Berne, "aile ve evlilik hayatı yıldan yıla aynı oyunun varyasyonlarına yaslanır hâle gelebilir" diye yazıyor. Bu oyunu oynamayı öğrenmek gerekir mi gerekmez mi tartışmasına girmeyeceğim elbette. Anladığım bir konu değil.

Tatil sırasında kaçınılmaz olarak ortaya çıkabilen "istekler çatışması", bir etkileşim zincirini tetikler. O zincir, geçmiş deneyim ve duyumlarımızdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle kırılabilir.

Onun için arkadaşlar, dert etmeyiniz.

"Ne zaman tatile çıksak tatilin bir bölümünü tartışmalarla ziyan ediyoruz" duygusu sadece size özgü değil. Bu ikili ilişkilerin doğasında olan bir durum, sadece uzatmayın yeter! Bazı insanların (kadın ya da erkek fark etmez) tartışmaları uzatmaya eğilimli olduğunu biliyorum, siz onlara uymayın derim! 


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, ortaokul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Güzelliğin on para etmez!

Kendisini aşağıya çekmeye çalışanlara karşı geçmişte güzelliğini saklamak zorunda kaldığını söyleyen Nurgül Yeşilçay, aslında erkeklerin bilinçli taktiğine işaret ediyor: Kadın kendisini yetersiz hissetsin ve gözü benden başkasını görmesin

Bir efsanenin sonu

Bu seçimin bize gösterdikleri arasında en önemlisi Erdoğan'ın artık psikolojik üstünlüğünü kaybetmiş olması. "Her seçimi kazanır, Kurum'u aday gösterse bile kazanır" efsanesi yıkıldı, artık Erdoğan'ın öyle bir gücü yok

Aynı anda kaç kişiye âşık olabilirsiniz?

Poliamoride bireyler, birden çok sevgiliye sahip oluyorlar ve söz konusu ilişkiye dâhil olan herkes bu durumu biliyor ve bilmekle de kalmıyor, onaylıyor. Dürüst ve açık bir durum var, kimse kimseden bir şey saklamıyor...