12 Ekim 2024

Bir düğün gezgininin anıları

Dünyanın her yerinde düğün geline ait bir şeydir ve gelin ne isterse o olur. Davetliler de düğüne gelin için gelirler. Ancak bir erkeğin “damat” sıfatıyla orada bulunuyor olmasının da nedenleri var tabii!

Gezmeye çok düşkün olanlar için söylenmiş bir söz var: Ay’da düğün var demişler, merdiven nerede diye sormuş!

Son zamanlarda biraz o kişiye benzedim.

Düğün düğün geziyorum. Geziyorum dediysem, gerçekten “gezme” tanımına uyan bir durum da var.

Mesela Dilara’nın düğünü için Rumelihisarı’ndan kalkıp Fenerbahçe burnuna gittim ki bu hareketim, günümüzde Ay’a yolculukla eşit bir süreye tekabül ediyor desem yalancı çıkmam.

Fenerbahçe burnunu kim planladıysa nur içinde yatsın.

Bir buçuk şeritli bir yol var ve esasen hiçbir yere çıkmıyor.

Geri dönmeye çalışanlar, kapısında “dolu” yazan otoparka girmek için bekleşirken yolu tıkayanlar, illa gideceği yerin kapısının önünde inmesi lazım gelenler filan derken otomobilin içinde sosyal medyaya dalacak bolca vakit buluyor insan.

Senem’in düğünü için ise Leros’a gittim. İnsanlık için kısa olsa da benim için uzun bir yolculuk oldu.

Önümüzdeki hafta da Defne’nin düğünü için şehrin merkezine yolculuk yapacağım ki bu da hatırı sayılır bir yol ve bu kez gideceğim yerde otopark da yok!

Tuğçe için de Haliç kıyısında olacağım ama Sur dışında.

Fark etmiş olduğunuz gibi sadece kızların ismini yazdım. Çetin, Muratcan, Zach ve Murat’ın isimlerini yazmadım, yoksa isimlerini unutmuş filan değilim.

Çünkü bu düğün denilen eğlence türü esasen gelinler için yapılır.

Damadın gıyabında düğün yapıldığını duymuşluğum var da gelinin gıyabında düğün yapıldığını hiç duymadım.

Damat şart, tek gelinle olmaz

Sadece geçenlerde sosyal medyada bir düğün davetiyesi gördüm, onda sadece damadın adı vardı ama gelinin adı yoktu.
Duygu Asena’yı rahmetle andım, tutuculuğun bu kadarına ne derdi acaba?

Her neyse, o güne özgü olarak “damat” diye de isimlendirilen erkeğin orada bulunuyor olmasının nedenleri var tabii.

Bir kere gelin, bunu tek başına yapamaz. Bir damat tedarik etmek gerekiyor bu yüzden.

Çünkü damadın bu eğlencede yerine getirmesi gereken sayısız görevi de var ki gelin, bunları da tek başına yapamaz.

Gelinin arkasından eteğini tutarak dolaşmak, düğüne gelen misafirlerle çektirilecek fotoğraflarda gelinin yanında durmak, gelinin o an için aklına esenleri yerine getirmek için tetikte olmak gibi görevler.

Sizce bir insanın düğününde “Son defa sev beni” diyebileceği kim olabilir? Hatta unut sen dün gece neredeydin kimle seviştin?” düğün gecesi söylenecek söz müdür?

Bu sadece bizim memlekete özgü bir şey değil, dünyanın her yerinde düğün geline ait bir şeydir ve gelin ne isterse o olur.

Zaten “evlilik yıldönümü”, “sevgililer günü” gibi özel günler de düğünden sonra “gelin” sıfatını kaybetse de kadına ait günlerdir.

Bu özel günleri hatırlama görevi de kadınlarındır, hem de ailedeki tüm kadınların.

Evlilik yıldönümünü unuttu diye karısına sinirlenen erkek hiç duymadım, görmedim ama tersinin çok örneğini biliyoruz.

Zaten davetliler de düğüne gelin için gelirler. Gelinliğini görmek, saçına not vermek, gelinin akrabalarını süzmek için.

Getirilen takılar geline aittir. Hediyeler onun içindir. Toplanan altınlar üzerinde tasarruf hakkı da geline aittir.

İster satar ister saklar.

Düğünün asli konukları da aslına bakarsanız kadınlardır.

Dansa gönüllü olan var mı?

Berbere giderler, özel giysiler diktirirler, alırlar, süslenirler, püslenirler. Sanki gelinle rekabete gireceklermiş gibi!

Onların eşleri, sevgilileri de mecburen orada bulunurlar, “sen git düğüne, ben maç seyredeceğim” demek akıllarından geçse bile bunu söyleyecek yürek kimsede yoktur.

Erkek davetlilerin hepsi evde bir kadeh viski koyup maç seyretmeyi ister aslında ama bu konuda söz hakkı kadınlardadır, kravat takılır, düğüne gidilir.

Bununla da kalmaz, en azından bir - iki dans etmek için masadan kalkmak da gerekir ki bunu canı gönülden yapan erkek çok görülmez.

Zaten pistte daha çok kadınlar olur, kendi aralarında eğlenmeyi gayet iyi başarırlar.

Erkekler “ağır abi” görüneceğim derken hayattan zevk almayı unuturlar.

Türk düğünlerinin en karakteristik özelliklerinden biri çalınan şarkılardır.

Evlilik birlikteliğinin başladığını herkese ilan eden bir tören yapılırken çalan şarkılar ne yazık ki bu işin ciddiyetiyle bağdaşmıyor.

Şarkıların anlattıkları

Şarkıların normal olarak evlilik kurumunu yüceltici, bitmeyecek bir sevgiyi vurgulayıcı olması gerekir ama nerede o şarkılar?

En yakışık almayanı da kuşkusuz ki gelinin kız arkadaşlarıyla birlikte bir yandan pistte zıplarken diğer yandan “Seveceğim gezeceğim./Görürsün sana neler edeceğim./Bir yerine bin cezayla hakkından geleceğim senin” şarkısını söylemeleridir.

Gittiğim her düğünde bu sanki bir milli marş gibi çalınıyor ama erkekler gerçekten çok saf, damat uyanıp hemen kaçması gerekirken aval aval piste bakıyor.

Elbette bu şarkıların hepsi nikâh defterinin imzalanıp evlilik cüzdanının çantaya indirilmesinden sonra çalınır ki zaten damat uyansa da artık kaçamayacaktır.

Not ettiğim şarkılara bakın şimdi, bunlar gerçekten düğünlerde çalınıyor!

“Nasıl istedim istedim deliler gibi./Sayıkladım hep sıcak sıcak nefesini./Gel ne olursun gel son defa sev beni.”

Sizce bir insanın düğününde “Son defa sev beni” diyebileceği kim olabilir?

Bir de şuna bakın: “Bu gece gel yarın istersen yine git./Hatta unut ne varsa verdiğim al götür öyle git./Eve kokun siner duvarlara sesin./Hatta unut sen dün gece neredeydin kimle seviştin?”

Düğün gecesi sorulacak soru mu şimdi bu?

“Denizleri aş da gel kurbanın olam./Kurtar beni buralardan ne olur!”

Düğün gecesi denizleri aşıp gelerek gelini kurtarması istenenin damat olamayacağı çok açık değil mi?
Bir de “fasulye” havası var, düğün gecesi bununla göbek atılıyor: “Seviyorsan candan/ boşan gel kocandan!”

Bu fesatlıklar hep Ajda’nın başının altından çıkıyor, farkındaysanız: “Ben senin yerinde olsam,/ufak ufak uzarım durmam,/pılımı pırtımı toplar giderim!”

Bir düğünde böyle bir öğüt verilir mi insanlara?

Sanıyorum asıl sorun saf aşkı anlatan şarkılarımızın acıklı olmasında.

En çok merak ettiğim şeylerden biri de niye bizim Türk düğünlerini anlatan komik bir filmimiz yok?
Lütfi Ömer Akat’ın filmi var; “Düğün” diye, ağlamaktan gözleriniz şişer.


Mehmet Y. Yılmaz'ın bu yazısı Oksijen'den alınmıştır.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürütmektedir.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucusu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ne kadar suçlusunuz?

Yasunari Kawabata’nın “Uyuyan Güzeller” isimli romanı arzulara ket vurmanın zorluğunu, genç kadınların yaşlı erkeklere “hizmet” verdiği bir ev üzerinden anlatıyor. Kawabata’nın romanını yazarken Lacan okuyup okumadığını bilmiyorum ama Lacan zamanında “İnsanın suçlu olabileceği tek şey arzusundan kaçınmasıdır” demişti. Bir düşünün bakalım, siz ne kadar suçlusunuz?

Yine yakmış yar mektubun ucunu!

İnsanlar birilerini beğendiklerinde artık sosyal medyadan “direkt yürüyorlar.” Oysa flört etmenin, hepsi bir diğerinden heyecanlı bin türlü yolu var ve işin tadını artıran da bu hazırlık aşamaları...

Daha iyi sevmenin yedi yolu

The New York Times’ın “Modern Love” köşesinin editörü Daniel Jones, 20 yıldır okuduğu mektuplardan süzülen deneyimlerinin ışığında “Daha iyi sevmenin yedi yolu” başlıklı bir yazı kaleme aldı. O yazıyı bu sayfaya sığdırabilmeme olanak yok ama sizin için özetledim...

"
"