29 Eylül 2020

"Çocuklarım aç!"

Devlet nerede bilmiyorum ama biz buradayız. Komşusu açken tok yatan olmamayı öğreneli çok oluyor, unutalı az zaman. Belki yeniden hatırlamak için bu zaman, tam zamanıdır

Çoğu evde akşam yemeği saatiydi…

Mutfaklardan kokular ve tıkırtılar geliyordu. Perdeler kapanmış, ışıklar yanmıştı.

Sofralar kurulmuş, çocuklar bilgisayarın başından alınmıştı. Yemek masasının karşısındaki televizyonda muhtemelen günün birincisi olacak MasterChef açıktı.

Yemeği balkonda yemiş, iki sigarayı arka arkaya tüttürmüş içeri girerken belli belirsiz bir ses duymaya başladım. Önce yolda yürürken yüksek sesle telefonda konuşan biri sandım. Bizim sokağın en önemli hadiselerinden biri yolda yürürken ses ayarını yapamayanların konuşmalarına tanıklık etmektir. İçeri girdim. Ses gittikçe yakınlaşmaya başlamıştı.

"Çocuklarım aç. Ne olur yardım edin. Para istemiyorum. Kahvaltılık bir şeyler verin. Allah kimseyi düşürmesin… Çocuklarım aç!" Pencereden dışarı baktığımda orta yaşın üzerinde hatta belki yaşlı diyebileceğimiz bir adamın apartmanların kapıları önünde durup yukarıya bağırdığını gördüm.

"Çocuklarım aç… Ne olur yardım edin!" Elinde küçük bir poşet vardı. Yaklaşık 10 dakikadır olan seslenişi pek de sonuç vermemiş gibiydi.

"Çocuklarım aç. Yardım edin!" O bağırdıkça benim boğazım yırtıldı. O bağırdıkça benim sesim kısıldı. O bağırdıkça benim nefesim tükendi.

Dolabı açıp peynir, zeytin ne varsa bir poşete aceleyle yerleştirdim. Ona bekle diyemezdim. Ona "bekle" diyemeyecek kadar utanmıştım. Yediğim yemekten, içtiğim sudan… Yetiştiğimde elinde hâlâ o küçük poşet vardı. "Amca" diye seslendim. Sokak lambasının aydınlattığı yüzündeki yaşlara yakalandım. Durup bir şey soracak olsam böğüre böğüre ağlayacaktım. Eline poşeti tutuşturup geldiğim gibi hızla uzaklaştım.

Arkamdan "çocuklarım aç" diye bağırdığı aynı tonla "Teşekkür ederim. Allah razı olsun…" diye bağırıyordu. Yer eğer yarılabilseydi içine girerdim. O poşetin içinde dört kişilik bir ailenin en fazla iki öğün kahvaltı edebilecekleri kadar malzeme vardı. Görebildiğim, duyabildiğim on apartmanın aşağı yukarı en az 500 evin bulunduğu sokağı elinde iki küçük poşetle bitirdi yaşlı adam.

Yaklaşık yetmiş yaşında bir adamın sokak sokak gezip "açım" diye bağırmasından farklı sonuçlar çıkarabilirsiniz.

Çocuklarının aç olmadığına inanmayı tercih edebilirsiniz.

Ya açsa? Ya gözündeki yaş, sesindeki telaş doğruysa. Ya duası içten, hikâyesi gerçekse?

"Dileneceğine çalışsın, o çalışmıyorsa çocukları çalışsın" diyebilirsiniz.

Sesi duyup pencereden bakmaya devam edebilirsiniz.

Sesi duyup omuzlarınızı silkebilir, yemeğinize kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

Dilencilik yaptığını, bunun duygu sömürüsü olduğunu söyleyebilirsiniz.

Sesi duyup pencerenizi sıkı sıkı kapatmayı tercih edebilirsiniz.

Koronavirüs salgını nedeniyle binlerce insan işsiz kaldı. Pek çok insanın bundan 8 ay önce yapabildikleri işleri yapabilmesine artık imkân yok. Yani bu sesleri duymaya, bu sesler altında ezilmeye devam edeceğiz.

Sesi duyup yetmiş yaşlarında bir adam için kapı kapı seslenmesinin ne kadar zor ve ne kadar onur kırıcı olduğunu da düşünebilirsiniz.

Ses duyup içinize kaçabilirsiniz.

Sesi duyup dayanışmayı örmek için kafa yormaya da başlayabilirsiniz.

Sesi duyup "Devlet nerde canım" diyebilirsiniz?

Devlet nerede bilmiyorum ama biz buradayız. Komşusu açken tok yatan olmamayı öğreneli çok oluyor, unutalı az zaman. Belki yeniden hatırlamak için bu zaman, tam zamanıdır.

Binlerce insan var, çocukları aç…

Söylenmekten, pencereyi kapamaktan, gizlice seyretmekten başka bir yol bulmak zorundayız…. Bulmalıyız…

Yazarın Diğer Yazıları

Makul isyandan makus tarih çıkar

Ülkenin batısında bir yerlerde bir yıkım, yangın adaletsizlik olduğunda avazı kadar çıkan sesimiz doğusunda yaşandığında içimize kaçıyorsa hak ve adalet meselesi ile ilgili derin çelişkimiz var demektir...

Sokak güzeldir

Kayboluyoruz… Küçük hesaplarımızla didişirken o büyük bir denizin ortasında kayboluyoruz. Ve bunun için bir fırtına olması da gerekmiyor. Çünkü hayat insanı fırtınadan daha şiddetli savuran bir şey

Neyi seçeceğiz?

Biz 14 Mayıs'ta kimin şampanya patlatıp, kimin namaz kılacağını seçmeyeceğiz; isteyenin şampanya patlatıp, isteyenin dua edeceği, inancı, dili, dini nedeniyle kimsenin ötekileştirilmediği bir ülkede yaşama arzusunu seçeceğiz