18 Ekim 2024

Siyasetçi abuklukları…

Anayasalar, milletleri için değil devletler için yapılır. Millet ile devleti yönetenler arasında bir sözleşmedir. Her devletin aslan gibi bir milleti vardır. İşlevini yerine getirdiği, milletinin yaşadığı topraklar ve denizler üstündeki alana ülke denir

Ne zaman hadi artık biraz endüstri yazayım, desem bizim siyasetçilerden biri öyle bir söz ediyor ki, köşe yazarı olarak değil, okumuş vatandaş olarak cevap verme ihtiyacı duyuyorum.

Yazıma devam ederken, şimdi de radyoda, Ankara’da yaşayan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Cumhurbaşkanına hakaret davasını gören Mahkeme tarafından “Polis zoru ile İstanbul’a ifade vermeye çağrıldığını” öğrendim. Kılıçdaroğlu’nun avukatı da “Yazın Ankara’ya cevap verelim” demiş. Benim anladığım işler değil ancak bu haber üzerine, bir CHP vekili TBMM’de “Alabiliyorsa o mahkeme gelsin alsın!!” dedi.

Bakın işte bu anlayabildiğim bir iş. Asla CHP milletvekilini suçlamayacağım. İster başka parti ister CHP, herhangi bir vekilin, tamamen iktidar tarafından kurgulandığı iddia edilen bu durumu kabullenmesi beklenemez.

Aynı şey AKP başkanına yapılsa, tazminat kuyruğuna girersiniz.

80’ime geldim; bu kadar yıl, bir hâkime aşağılayıcı davranış yapıldığını bir tek Adnan Menderes ve arkadaşlarını asan Salim Başol için bizzat gördüm.

Kızılay’da bulvardan aşağı yürüyordu, Bulvar Palas önlerinde yüzünde bitkin bir ifade ile geldiği anda bir amca, durdu onun gözlerine bakarak gayet yavaş bir tempo ile alkışlamaya başladı. Salim Başol sola dönüp sıra bekleyen taksilere doğru gitti; onu gören şoför onu almadan hareket etti ve gitti. Çökük omuzları ile hızlıca yürüyerek bulvarın karşısına geçen eski hâkimi gözden kaybettim….

Bu ülkede yıllarca siyasi parti yönetmiş, Cumhurbaşkanlığına namzet olmuş, ülkede yarıya yakın vatandaştan oy almış bir siyasi kişiliği ayağınıza getirterek bir gizli kompleksi mi tatmin edeceksiniz, yoksa konu tamamen “duygusal!” mıdır? Anlayamıyorum…

Dönelim siyasilere, tesadüfen TV yayınında rastladım; Mehmet Uçum, hukukçu. Kendisine muhafazakâr sol demokrat (?) diyor. Ayrıca “Atatürk benim kırmızı çizgimdir” diyor. Başdanışmanlık yaptığı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da en sağlam Atatürkçü olduğunu söylüyor.

Ancak, bu Atatürkçülüğün içinden cımbızla bazı ilkelerin çıkartılmış hali olduğunu siz konuşmalarından anlıyorsunuz. Bir nevi “rafine Atatürkçülük.”

Yani kendisine “ayyaş” diyelim, manevi huzurunda sap gibi durmayalım, hoca efendiler yaratıp iş birliği yapalım, Çanakkale’de savaşı gökten inenler kazandı, keşke Yunan ülkeyi ilhak edeydi  filan diyenlerin sırtını sıvazlıyalım ve bu yakıştırmaların dışında her ne kaldı ise o kadar da Atatürkçü olalım.

Bir taraftan da Atatürk’ün en önemli çizgisi olan Laikliği ortadan kaldırmak için sürece dağıtılmış bir planı uygulamaya gayret eden bir siyasi partinin bir parçası olalım..

İşte bu tablo Joseph Goebbels bile kıskandırır.

Mehmet Bey ayrıca epeyce kendi boyunu aşan, hukukun dışında bilgilere ve sosyal bilim farkındalıklarına sahip olunması gereken konularda da ahkam kesiyor.

Tüm dünyada, hakaret ve pornografik boyutu hariç tamamen serbest olarak kullanılan “sosyal medya” için bakın ne diyor:

“Hiç kimse sosyal medyanın pozitif işlevinin negatif sapmaların üzerinde olduğunu iddia edemez!.. Bu konuda netleşelim.”

Vay be tespite bakın; bir Türk vatandaşı “Sosyal medyanın faydadan çok zarar getirdiğini söylüyor; üstelik bu tespitten o kadar emin ki; “Bu konuda netleşelim” (herhalde anlaşalım manasında) diyor. Aksi görüş kabul etmiyor.

Devletin görevlerinden söz açılınca da “’Cumhurbaşkanının işaret ettiği gibi!”’ devletin aslî görevinin sokak güvenliği ve sınır güvenliği sağlamak” diyor. Bu konuda ilgili bakanlıkların bilinçleri çok yüksekmiş!..

Mehmet Bey’de zannederim B12 vitamini eksikliği var. Bazı konuları çabuk unutmuş, 2002 yılında siz baroda memuriyet yaparken, iktidar değişti.

O tarihlerdeki Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü'nün verilerine göre, 2002’de 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı; 1 Ocak 2023 itibariyle, 279 kapalı, 89 açık, 10 kadın kapalı, 8 kadın açık, 9 çocuk kapalı, 4 çocuk eğitim evi olmak üzere toplam 399 ceza infaz kurumu bulunmakta. Bu kurumların toplam kapasitesi 289 bin 974 kişi olmakla birlikte ocak 2023 sonu itibarıyla cezaevlerinde 341 bin 497 kişi kalmaktadır.

Öte yandan, Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsü’nün 2023 yılı raporuna göre Türkiye Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada. Avrupa’da ise Rusya’nın gerisinde. Türkiye raporda Avrupa’da “demokratik olmayan” dört ülkeden birisi olarak gösteriliyor.

Mehmet Uçum sokaklarda asayişin Teksas’ın 19. yüzyıl haline geldiğini, uyuşturucunun ortaokula kadar indiğinin, sınırlarımızın ise tam bir yol geçen hanına döndüğünün farkında değil.

Peki, Mehmet Bey kardeşim; yukarıda, bu yönetim ve adalet ile ilgili yazdıklarım hayal mi? Bu bahsi geçenlerin hepsi AKP iktidarı sürecinde, son 22 yılda olmadı mı? Bu iktidarın başında Sn. Cumhurbaşkanı yok mu? Zaten kendi ağzı ile çeşitli konularda yapamadıklarını, ihanet ettiklerini, kandırıldıklarını ikrar etmiyor mu? Bu neticelere varan bu hataları için, medeni ve iyi niyetli şekilde özür dilemedi mi?

Ancak öte yandan yine Fransızlar “Cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile örülüdür” diyorlar.

TV röportajında söz seçime gelince Mehmet Bey moderatörlere hitaben çok enteresan bir girizgah yapıyor:

“İlk kez size söylüyorum bunu; ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Türkiye’nin bir ulusal değeri olarak görüyorum, ulusal zenginliği olarak görüyorum. Bunu net söylüyorum: Bugün dünyada siyasi birikimi, tecrübesi olan dünya siyasetinde etkili olan, diğer liderler ile güçlü ilişkide olan bir başka lider yok.

Putin dersiniz, Şi Chinping dersiniz, demokratik dünya da yok.

Atatürk’ten sonra ülke liderliğini çok başarılı şekilde yerine getirmiş bir lider.

Türkiye halkının onun kucaklayıcılığından yararlanması gerektiğini düşünüyorum.”

Mehmet Bey’in bu iltifatlarının, hatta halk arasında yağcılık tabir edilen ruh halinde olmasının sebebi belli. Sn. Cumhurbaşkanı’nın 74 adet (inşallah yanlış saymadım) başdanışmanı var. Başdanışman bu kadar varsa, danışman ne kadar var pek düşünemiyorum.

Bu zatlar 180 biner TL maaş alıyorlar. Korku dağları bekliyor, hele şimdi tasarruf tedbirleri filan da var. İşin ucunda baroda araştırmacılığa dönmek de var… Haklı Mehmet Bey!... Ancak, bizim buralarda bu sözleri duyanlar basıyorlar kahkahayı. Başka yapılacak bir şey yok…

Bir başka dikkat çeken siyasetçi Prof. Numan Kurtulmuş. Meclis başkanı. Ben lisede okurken, Allah rahmet eylesin Türkçe Edebiyat hocamız Türkan Hanım vardı; kompozisyon dersinde başarısız arkadaşlarımıza, “Oğlum, ne dediğin, niye dediğin belli değil!” diye çıkışırdı. Bu zat da öyle; bakın Anayasa’daki 3 madde için ne diyor:

"Devletin ülkesi olmaz. Devletin milleti olmaz. Bu metin, 'Milletin devleti ve ülkesiyle bölünmez bütünlüğü' şeklinde ifade edilmelidir. Bu seçkinci, devletçi anlayışın da yeni anayasada milletin gücü üzerine yükselen bir devlet anlayışıyla yeniden ele alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum." 

Milleti tarif ediyorsan bu doğru olabilir.

Ancak, anayasalar, milletleri için değil devletler için yapılır. Millet ile devleti yönetenler arasında bir sözleşmedir. İlki İngiltere’de bin yıl evvel kral ile İngilizler arasında yapılmış Magna Karta’dır.

Her devletin aslan gibi bir milleti vardır. İşlevini yerine getirdiği, milletinin yaşadığı topraklar ve denizler üstündeki alana ülke denir. 

Mesela Amerikan Anayasası şöyle tarif edilir:

"The UNITED STATES CONSTITUTİON is the longest surviving written charter of Government. Its first 3 words: We the people”

"Amerika Birleşik Devletler Anayasası, dünyanın en uzun süre hayatta kalan yazılı hükümet tüzüğüdür. İlk 3 kelimesi: Biz halklar…”

Diğer tüm cumhuriyet anayasalarını inceleyeni hiçbirinde “millet” adı göremezsiniz. Anayasa devlet için yapılır. Devleti, yapması gerekenleri anlatır.

Numan Bey kardeşim siz ekonomi profesörüsünüz, dikkatinizi çekmemiştir herhalde ancak bu devletin iki numaraları koltuğunda oturup devlet ile ilgili kavram kargaşası yaratmak pek hoş olmuyor.

Milattan önce 400’lerde yaşamış Platon adında bir Atinalı var. Sokrat’ın öğrencisi, Aristo’nun hocası.  Bu şahıs, ilk üniversite sayılabilen Akademia’nın mucidi, kurucusu.

Yazdığı kitabın, o dönemdeki adı “Demokratia” ancak kitap daha çok latince ismi ile anılır. “Res publica”, Batı dillerindeki adı “The State” bizde de “Devlet” deniliyor.

Bende üç tane var. İlk ikisi, yanına not almaktan eskidi, yeni aldım, İş bankası Kültür Yayınları'ndan. Hasan Ali Yücel Klasikleri Dizisi diye manalı bir isim de vermişler. Tavsiye ederim. Size zaten bedavaya gelir…

Hasan Bey, Atatürk’ün Milli Eğitim Bakanı.

Yazarın Diğer Yazıları

Monşer Umar ile diyalog (3): Tarikatlar…

Büyükelçi Suha Umar: Devlet yönetmek, şirket yönetmeye benzemiyor... Bizim iş adamlarımızda da bu duygu var, devlet yönetmenin ayrı bir iş olduğunu anlamak istemiyorlar. Para kazanmak için şirket kuruyor, işlerini bu temele oturtuyor.

Monşer Umar ile diyalog (2): Trump, Kürtler…

Büyükelçi A. Suha Umar: “Etrak-ı bi idrak” (idraksız; anlama yeteneği olmayan Türkler) dedikleri bir insan gurubundan, doğru işler yapan bir ulus yaratmışlar. Önce de varmış ancak yöneticilerin umurunda değişmiş. O ulus da Atatürk ile yepyeni ve çağdaş bir devlet yaratmış

Diyalog Monşer Büyükelçi Ahmet Süha Umar, Trump...

Son birkaç yıldır bu ülkede ucuz ve bol balık yiyebiliyorsak bunda Süha’nın ciddi emeği vardır. 20 yıl, kurduğu ve başkanlığını yaptığı, Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme Ve Tanıtma Vakfı faaliyetleri ile iki kez, Birleşmiş Milletler Çevre Ödülü, Global 500’e aday gösterilmiş ve daha bir çok ödül almış bir, “iyi vatandaş”tır

"
"