11 Kasım 2014

Dr. Mehmet Öz Türkiye'de doğsaydı?

Dr. Öz Amerika'da değil de Türkiye'de doğsaydı, bu gurur duyduğumuz başarı öykülerini yazması mümkün olur muydu?

Yaptığı programları milyonların izlediği, kalp deyince ilk akla gelen dünyaca ünlü kalp cerrahı ve sunucu Prof. Dr. Mehmet Öz'ü tanımayan yoktur herhalde.

11 Haziran 1960'da babasının görev yaptığı Cleveland'da doğan, 1982'de Harvard Üniversitesi'ni bitiren, 1986'da Pensilvanya Üniversitesi'nden tıp doktoru unvanını alan, Columbia Üniversitesi Irwing Kalp Cerrahisi Profesörü olan ayrıca anılan üniversitenin tamamlayıcı Tıp Programı'nın kurucusu olan Profesör Öz'ün kalp transplantasyonu, minimal girişimsel kalp cerrahisi ve sağlık kontrolü üzerine araştırmaları var. Kardiyovasküler cerrahide robot programını ilk uygulayan doktor olan bilim adamı. 1996'daYılın Amerikan-Türk Adamı, 1999 Davos Dünya Ekonomik Forumu'nda ‘‘Yarının Lideri’’ olarak, Ekonomi dergisi Forbes tarafından, “2011 yılının en etkili 3. kişisi”, Hippocrates Magazin Dergisi tarafından “Yılın Doktoru”, Healthy Living Magazin Dergisi tarafından Milenyum’un İyileştiricisi”, New York Magazin Dergisi tarafından Yılın En İyi Doktoru”, World Economic Forum tarafından Yarının Küresel Lideri” seçildi. Üç yüz ellinin üstünde orijinal yayına, kitaplara, makalelere ve birçok patente sahip. CNN, NBC, ABC ve CBS'de birçok kez programlarda yer aldı. Bu başarı tablosuna bakınca anlaşılıyor ki; önemli bir  konsantrasyon gerektiren  bu meslek ve mesleğe hizmet eden yetenekler  Amerika'da  el üstünde tutuluyor ve hak ettikleri değerlere kavuşup, maddi ve manevi olarak inanılmaz şekilde  destekleniyor.

Türk orijinli birisinin yeteneklerinin bu şekilde manevi ve maddi kazanımlarla çok yönlü taçlandırması, ve dünya çapında bu kadar güçlü ve çarpıcı bir kariyere sahip olması gerçekten etkileyici. Tüm bunların yanı sıra Dr. Öz'ün şartları itibariyle önemli bir idealizm barındıran ve  dünyada az sayıda hekiminin  tercih ettiği kalp ve damar cerrahisinin  en değerli cerrahlarından birisi olması ve bilimsel alanda yaptığı çalışmaları onun işine ayrıca  eşsiz bir  farkındalık yaratıyor şüphesiz.

Türkiye'ye baktığımızda ise yetenekli ve değerli bir kalp cerrahının yetişmesi başlı başına büyük bir iddiayı temsil etmesinin ötesinde az seçilen veya hiç seçilmeyen bir yolu da temsil ediyor aynı zamanda. Nedensellik bağı kurmaya bağladığımızda, her şeyin başında ülkemizde Tıp fakültesini kazanıp girmenin hiç kolay olmadığını görüyorsunuz. Hadi girdiniz ve bu zor eğitimi tamamladınız, mezuniyet sonrası hekimlerce nadir seçilen kalp cerrahisini seçtiniz diyelim. Altı sene eğitim, altı sene ihtisas, üç sene uzmanlık öncesinde ve sonrasında mecburi hizmetin ardından asgari beş sene de birilerinin yanında çalışıp mesleki derinliğinizi arttırmanız ve tek başınıza bu işte dikeyleşip kalp cerrahisi yapabilmeniz için geçirmeniz gereken asgari süre.  Bu şartlar altında zaman bulup aile kurmanız zorlaşıyor veya mevcutta bir aileniz varsa bu şartlar altında  aile fertlerine ayıracağınız zamandan  fedakarlık yapmak durumunda kalıyorsunuz. Ez cümle 37 yaşından önce iyi bir kalp cerrahının yetişmesi neredeyse  imkansız  hale geliyor. Bu yaşa gelince  özel hastanelerde para yapmayı tercih etmeniz halinde ciro baskısı ve hak edişlerle  enerjinizi bitiriyor bilimsel aktivitelerden uzaklaşıyorsunuz.  Tekrar idealizm ve üniversite der iseniz; bu kez  YÖK'ün üniversite ortamındaki  sınırlayıcılığını, ücretlerin yetersizliğini ve çalışma koşullarının zorluğunu deneyimlemeniz  kaçınılmaz oluyor. Kalp cerrahisinde bir ameliyatın ortalama üç-dört saat sürmesinin stresli, yorucu ve yıpratıcı olması kadar hayati risk içermesi nedeniyle hasta kurtarılamadığı durumlarda zaman zaman kalp doktorlarının aile bireyleri tarafından dövülmesi veya öldürülmesi de ve ülkemize mahsus bir diğer risk olsa gerek.

İçinizi kararttı değil mi bu kutsal mesleğin ülkemizde düştüğü durum? İçinizi ısıtacak bir şeylerden bahsedelim o zaman. Tüm risklerine ve her şeye rağmen hayati risk taşıyan bir kalp  ameliyatını başarıyla gerçekleştirdiğinde duyduğu mesleki haz ve o insanla arasında oluşan duygu bağını hiçbir yerde bulamadığını ifade eden idealizmin zirvelerinde dolaşan bir kalp cerrahı olan; Prof. Dr. Ergun Demirsoy'dan bahsedelim. Yaptığı kalp ameliyatlarında kalplere sadece cerrahi anlamda değil duygusal anlamda da dokunup şifa vermekle  beslenen ve  buradan aldığı enerjiyle  az seçilen bu yolda büyük bir aşkla yol alan bir profesör. 

İçindeki insan sevgisi ile bazen üyesi bulunduğu  “Dünya Sınır  Tanımayan Doktorlar” örgütünün organizasyonu ile Hint Okyanusu'nda Mauritius Adası'nda gönüllü kalp ameliyatları yaparken bazen  de ülke sevgisiyle etkin olarak yer aldığı sivil toplum örgütlerinde  hayır işlerinde aktif olarak görev yaparken onu görmeniz mümkündür.

Aslında satırların yazarı olarak kendisin bu az seçilen yola girmeden çok önce lise döneminde tanıma şansına erişmiştim. Dünya şampiyonu olan Trabzon Lisesi'nin  futbol takımının santraforu ve kaptanıydı. Aynı zamanda basketbol takımında yer alıyor çok iyi hentbol, masa tenisi oynuyor ve yüzüyordu. Hepsinden önemlisi o dönemin şampiyonluklar yaşayan Trabzonspor'un efsane geniş kadrosunda okuldan ve dershaneden zaman buldukça  genç yetenek olarak zaman zaman yer alıyordu. Biz onu aramızda ''eşsiz bir yetenek'' olarak tanımlıyorduk. Adeta spor için doğmuştu ve herkes ondan spor alanında kariyer bekliyordu. O dönemde kentin en önemli tutkusu olan topun peşinden gitmeyip, tıp fakültesini kazanıp hepimizi şaşırtıyordu. Zira, az seçilen yolları keşfetmekte ve ezber bozmakta üstüne yoktu.

Yıllar sonra karşılaştığımızda bu iddialı insanın başarılı bir profesör, idealist bir bilim adamı olarak tekrar karşıma çıkması beni hiç şaşırtmamıştı. Yaptığı her işe kendini adayan, çalışkan, başarı odaklı ve üst düzey bir yetenekti ne de olsa. Yine az seçilen yoldan gidip  kalp cerrahisini seçmişti.

Ona bir gün lise deki  sohbetimizi anımsattım. Kendisine sportif alanda nasıl bu kadar yetenekli ve komplike sporcu olmayı başardığını sormuştum. O da “Kendisinden topa daha iyi vuran, daha iyi topa yükselen, çalım atan, koşu yapan ve daha iyi fiziğe sahip sporcuların olduğunu, ama  kendisini farklı kılan özelliğin; bir kaç saniye sonra olabilecekleri onlardan önce hissetmek olduğunu” ifade etmişti. Tanrı vergisi bu sezgisellik ve öngörü ameliyatlarında da ona çok büyük avantaj sağlıyor olmalı diye içimden düşünmüştüm.

O da bana bir anektod aktardı. Dünyaca ünlü karaciğer nakli hocası Prof Dr. Munci Kalayoğlu beyin ölümü gerçekleşen bir hastadan karaciğerini çıkarırken tesadüfi ve eş zamanlı olarak Profesör Demirsoy da kalbini çıkarmış. Operasyon esnasında  elindeki hüner,  konsantrasyon ve yeteneği Prof. Kalayoğlu'nu çok etkilemiş ve dikkatini çekmiş  ve operasyon sonrası  Prof. Demirsoy'u onore ederek  kalp nakli (transplantasyonu) konusunda uzman Chicago'da Loyola Üniversitesi'nden davet almasını sağlamış.  Prof. Demirsoy daha önce İsviçre ve Belçika'da altışar aylık bilimsel çalışma olanağı sağlayan ve zaman zaman oluşan bilimsel açlığını gideren bu daveti de her zaman ki idealist yönüyle tereddütsüz kabul ederek ailesinin de rızasını alarak  yola çıkmış. Amerika'da altı aylık eğitimini başarı ile tamamlayıp gösterdiği başarılı performans ile hastanenin ve yeni dünyanın  ayrı ayrı sunduğu çok önemli imkanları geri çevirerek her zamanki gibi  az seçilen yoldan giderek vazgeçemediği ülkesine geri dönmeyi tercih etmiş. 

Son dönemde, aldığı kalp nakli eğitimi ile ilgili olarak çalıştığı hastaneye ruhsat almak için uzun süredir uğraştığını bu konudaki deneyimini Türkiye'deki hastaları için kullanacağı günü  sabırsızlıkla ve heyecanla beklediğini duydum.

Yetenekler ağaçta yetişmiyor. Kolay bulunmuyor. Dünyayı dönüştüren gücü temsil ediyorlar. Bu yüzden ülke olarak keşfedip yetiştiremiyor olsak bile en azından onları koruyup destekleyebiliriz diye içimden geçirirken bir yandan da  yüksek sesle düşünüyorum.

Bu iki başarılı kalp cerrahı profesörümüzden;

Dr. Öz Amerika'da değil de Türkiye'de doğsaydı, bu gurur duyduğumuz başarı öykülerini yazması mümkün olur muydu?

Veya

Dr. Demirsoy Trabzon'da değil, bu yetenek ve idealizmle Cleveland'da doğsaydı oradaki mevcut imkanlardan ve desteklerden yararlansaydı, öğrenilmiş ve öğretilmiş çaresizlikler yaşamasaydı acaba ne yapardı?

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kuş Uçuşu liderlik

Erdemlere dayanmayan hiçbir duruş veya uçuşun kalıcı ve sürdürülebilir olamayacağını ifade ederek, ufku açık, ışığı parlak liderlere, iyi uçuşlar...

Kuş uçuşuyla Succession

Dizide finale yaklaşırken "Sence Succession'ı kim kazanacak?" sorusunun cevabı kuş dizisi repliklerinde ifade edildiği gibi ''en iyi saklanan'' oluyor

Eski dünyadan yeni dünyaya

Yeni dünyada hepimize mutlu bir yıl dileğiyle!