16 Aralık 2018

Mutluluğun altın oranı

Geliri 10 birim olan birinin; standardı 20 birim; hayalleri 30 bir

Mutluluk, basit bir toplama çıkarma işlemine indirgenmiş durumda.  Kesintisiz sayısal bir artış, koşulsuz şartsız sürekli bir büyüme, değerler ve amacından kopmuş bir verimlilik gerekli görülüyor. Tüm bunlar ekonomik ideolojinin ve aynı zamanda da mutluluk hülyasının temel lüzumlulukları olarak ilan edilmiş ve neredeyse içselleştirilmiş vaziyette.

“Daha fazlası (!)” yaklaşımının ısrarcı talep ve dayatmaları karşısında hipnotize olan insan, “hep daha çok”un peşinde koşarken baştaki asıl amacının mutluluk olduğunu bile unutmakta. Rotasız bir koşturma ve amacından sapmış bir didinme içerisinde öncül neden-sonuç ilişkilerini hafızasından koparmış bir halde nihayetsiz eylemlerin müptelası olmuş durumda. Mutluluk için çalışıp, mutluluk için başarıp, mutluluk için satın alıp sonrasında ise mutluluk getirmediği halde tüm bu araçlara bağlılığı sürdürme hali mevcut. Yani para için para, çalışmış olmak için çalışma, satın almış olmak için satın alma çıkmazı ve anlamsızlığında niye mutsuz olduğunu tanımlayamayan bir insan modeli var.

D=m/v bilindik bir fizik formülü. Yoğunluk, birim hacme düşen kütle miktarı.

Şeylerin kapladığı yer genişliyor. Elbise dolabımızdan, anılarımızı yansıtan fotoğraflarımız, erişebildiğimiz bilgiler ve sosyal bağlantılarımıza kadar her şey hacmen çoğalıyor. Yoğunluk, yani birim hacme düşen kütle miktarı ise azalmakta. Daha çok bilgi daha az cehalet anlamına gelmiyor. Artan arkadaşlar ve sosyal bağlantı sayısına rağmen yakınlık, derinlik, dostluk kurabilme becerisi azalıyor.

Fotoğraflar çoğalırken deneyim ve yaşantının niteliği aşağı seviyelere uzanmış durumda.

Toplama işlemi ve niceliksel yükseliş, çok fazla yer kaplayan pamuğun bir parmak ucu demir bilye etmeyişi gibi pek de bir şey ifade etmiyor. 

Güzellik ile mutluluk da,  birbirine benzer bir mantığa dayandırılabilir. Bir yüzü güzel yapan, tek tek sahip olunan uzuvların kendisinden öte gözün, kaşın, burnun, dudağın, vd. konumlanmalarının birbirlerine oranı ile ilgilidir daha ziyade… Aralarındaki mesafe, bu mesafelerin birbirlerine oranı, başın vücuda oranı, derinlik, bütünlük, orantı gibi birçok başka değişken devreye girer. Bir yüze daha güzel olması adına başka birinden alınmış daha güzel gözleri yerleştirirseniz o yüz daha güzel olmayacaktır. Hatta görece en güzel parçaları farklı insanlardan alıp bir araya getirirsek talihsiz bir sonuçla karşılaşabiliriz. Çünkü orantı bozulur, mesafelerin birbirine oranını yeniden şekillendirmek gerekir.

Mutluluk da böyle. Toplama işleminden çok bir oran-orantı meselesi. Daha fazla sahip oldukça ve sayılar arttıkça denklemdeki diğer değişkenler de yerinde saymıyor. Sahip olunanlarla paralel, standartlar, beklentiler, alışkanlıklar, eşikler, her şey yerinden oynuyor.

Geliri 10 birim olan birinin; standardı 20 birim; hayalleri 30 birim ise

Geliri 20 birim olan birinin; standardı 40 birim; hayalleri 60 birime çekiliyor.

1-2-3 oranı sabit…

Mutluluğun sayılara indirgendiği bir bağlamda ulaşılmış olanla ulaşılan arasındaki mesafe, “göz açlığı” ve eksiklik skorları aslında pek değişiklik yok denebilir.  Soba başında bir öteki mahalleyi arzulayan çocukla, lüks dairesinde bir öteki ülkeyi hayal edenin “eksiklik” duyguları arasındaki fark tartışmalı.

İçinde bulunduğumuz sistem insanı aç, muhtaç ve tatminsiz tutmayı arzulamakta. Böylece ortada hep talep edecek bir müşteri potansiyeli ve satabilecek bir satıcı ikilisi birbiri ile buluşabiliyor. Sistem biricik insanı değil, önce kendini sürdürmek istiyor. Doğru, sürekli ve sürekli mutluluk satıyor. Mutsuzluğa rağmen.

Mutluluğun altın oranına insanı yaklaştırabilecek bir şey var ise o da memnuniyet duygusu ile dikey ve derin bir gelişimi hedefleyen ilerleme arzusu arasındaki denge. Sadece hacmen değil yoğunluk olarak büyüme gönüllüğü. Memnun olabilme becerisi. Değişime aç-gözlü bir iştahın değil, merak, coşku ve ilginin eşlik etmesi.  

1-2-3 oranını değiştirecek, kapanmayan aralıkları birbirine yaklaştıracak şeyin en önemli bileşeni, insanın hiçbir şeyle satın alamadığı ve çoktan yitirdiği memnuniyet duygusu. Aksi takdirde memnuniyetsizlik illeti ile dibi delik poşetini daha fazlası ile doldurmaya çalışacak.

Tam ulaştım dediğimiz anda “daha iyisi ve fazlası” iştahıyla kendini bir öteye çeken serap, asla ulaşamayacağımız bir su kuyusuna muhtaç ve “sözde” aç bırakıyor bizi. İllüzyonu dağıtıp kendi su kuyusunu kendi içinden çıkarabilecek, dış kaynakların sömürgesinden özgürleşebilecek insanın ihtiyacı olan anahtar; memnuniyet ve zorlantısız, coşkulu, meraklı bir gelişim duygusu.