06 Ocak 2020

Dünkü basın, bugünkü medya, yarınki umut…

Gazeteciliğe 1969'da başladım. Elli yıl öncesinden bugüne bir çizgi çekince, durum içler acısı, tam bir perişanlık...

57 yazar, gazeteci, çizer ve sanatçıyı bir araya getiren T24 Yıllık 2020 için "dünkü basını, bugünkü medya"yı yazdım. Aşağıda paylaşıyorum.

* * *

Gazeteciliğe 1969 yılı Ekim ayında başladım.
50 yıl geçmiş...
Şimdi yarım asır öncesinden bugüne bir çizgi çekersem durum nedir?
İçler acısı, perişanlık.
Medya bağımsız değil.
Medya özgür değil.
Medya dökülüyor.
Tek tük istisnalar dışında, talimatlarını Saray'dan alan bir biat medyası var bugün Türkiye'de.
Erdoğan'ın sözünden milim sapmayan, "aman beyefendi rahatsız olmasın" çizgisinde yayın yapan bir medya bu...
Mutfaklarında, köşelerinde otosansür çalışan bir medya bu... 
Erdoğan'ın hoşlanmayacağı, Erdoğan'ın kızacağı haber, yorum ve sorulara -yine tek tük istisnalar dışında-yer yok bu "biat medyası"nda...
"Evet efendimciler"in köşe başlarını tuttuğu günümüz medyasında seviyeye gelince...
Yerlerde sürünüyor!
İktidar iplerinin tek elde toplandığı bir ülkede şaşırtıcı sayılmaz bu haller...
Diyebilirsiniz ki:
Yasamasıyla, yürütmesiyle, yargısıyla güçler ayrılığı işlemeyen...
'Bağımsız yargı'sı olmayan...
Bir başka deyişle:
Hukuk ve özgürlükten yoksun bir ülkede bağımsız ve özgür medya da olmaz.
Böyle bir memlekette hapishaneler ancak 'gazeteci milleti'yle doldurulur, o kadar.
Elbette aklıma takılıyor.
Eskiden durum neydi, özgür ve bağımsız gazetecilik açısından her şey gönlünce miydi?
Elbette değildi.
İfade özgürlüğü konusunda, 50 yıllık gazeteciliğim boyunca hep şikâyet ettim.
Siyasal iktidarlar her devirde sesimizi kısmak istediler. 
Ama direnebiliyorduk.
Eski zamanlarda da işler parlak değildi; güç odakları hep basının, "gazeteci milleti"nin üstüne üstüne geldiler; mahkeme ve hapishane kapılarını açık tuttular.
Ama direnebiliyorduk.
O kadar ki, askeri darbe dönemlerinde bile basın bugünkü kadar biat etmemişti iktidara...
Askeri darbe liderlerini de eleştirmiştik. 
Onlara rahatsız edici eleştirel sorular sorabilmiştik.
Bugün Erdoğan'ın huzuruna sadece "aman beyefendi rahatsız olmasın" gazeteciliğini benimsemiş sözde gazeteciler kabul ediliyor.
Geçmişte de siyasal iktidarlara, güç odaklarına biat etmiş gazeteciler, gazete patronları elbette vardı.
Ama onların bile manevra alanı bugünkünden genişti. 
Farklı güç odakları arasında dans edebiliyorlar, bağımsızlıklarını, özerkliklerini az da olsa koruyabiliyorlardı.
Bugün böyle bir "manevra alanı" yok, sıfırlandı.
Çünkü güç odakları "tek"e indi.
Güç odakları yok artık, tek bir güç odağı var:
Tayyip Erdoğan...
Yüzünü çoktan beri  Batı'dan Doğu'ya dönmüş olan Tayyip Erdoğan Türkiye'sinde bugün artık farklı sesler, eleştirel sesler ancak kapalı kapılar arkasında çıkabiliyor.
Toplumun hangi kesiminden olursa olsun söyleyecek farklı sözü olanlar sindirilmiş durumda, korkutulmuş durumda...
50 yıldır gazeteciyim.
Demirel'in, Ecevit'in, Özal'ın, Erbakan'ın, Çiller'in, Yılmaz'ın başbakanlık dönemlerinde de, askeri darbe zamanlarında da gazetecilik yaptım.
Ama hiç bugünkü kadar iktidara biat etmiş, özgürlük ve bağımsızlığını yitirmiş bir basın, bir medya, bir gazetecilik hatırlamıyorum.
Gerçekten hazin.
Yarım asrın sonu hüsran diyebilirim.                 

Hasan Cemal, Süleyman Demirel’le röportaj yaparken; yıl 1992...         

* * *

Hüsran konusunda kendimden de bir örnek var. Biat gazeteciliği benim de yazılı basınla yolumun ayrılmasına neden olmuştu.
2013 yılı Mart ayı.
Milliyet'in sürmanşetinde İmralı Zabıtları başlığını taşıyan bir haber patlamış, o zaman Başbakan olan Tayyip Erdoğan küplere binmişti.
Gazetenin patronunu telefonla aramış ve onu hüngür hüngür ağlatıncaya kadar azarlamıştı.
Ben de ertesi gün herkes kendi işini yapsın diye bir yazı döşenmiştim: 

Gazeteciler gazete yapsın, 
siyasetçiler de memleket ​​​​yönetsin, herkes kendi işine...

Erdoğan da aynı gün bir meydan mitinginden bana seslenmişti:

​            Batsın senin gazeteciliğin!

Gazeteciliğim batmamıştı ama Milliyet'teki 15 yıllık köşem kapatılmış, yazılı basında 44 yıl süren uzun bir dönem sonlandırılmış, ben de internete, halen yazmakta olduğum T24'e geçmiştim.

* * *

İyi güzel de Hasan Cemal, deminden beri bağımsızlık ve özgürlüğüne veda etmiş bir gazetecilikten, farklı sesleri sindirmiş bir tek adam rejiminden söz edip duruyorsun, ama aynı zamanda bütün bu eleştirilerini yazabiliyorsun.
Eeh?..
Evet öyle.
Yazımın başında belirttiğim "tek tük istisnalar"a işaret ederek ve T24 farkı diyerek noktalıyorum yazımı...

Yazarın Diğer Yazıları

Paris'ten, yaşlı hatıralarla...

Yürüyorum Paris sokaklarında, yoksa gençliğimi mi arıyorum?..

Osman Kavala nasılsın? Hayırlı bayramlar!

31 Mart güzel bir başlangıç, bir umut kapısı aralanıyor; inşallah senin için de adalet ve hukuk kapısı açılır sevgili kardeşim

31 Mart, CHP için bir büyük seçim başarısı ama yetmez!

Bu başarıyı bir adım daha ileriye götürmek şart. Bunun da yolu, "demokrasi için bir büyük uzlaşma"yı gerçekleştirmekten, yepyeni bir anayasal çatı kurmaktan geçiyor