08 Mayıs 2022

Amele Bayramı

Postmodern kölelik, sınır ötesi kaçaklar, yasadışı göçmenler gibi her şeye razı "en alttakiler" üzerine kuruldu

Geçen hafta “1 Mayıs İşçinin ve Emekçinin Bayramı” idrak edildi. Malum, Türkiye’nin acı anıları var bu meşum güne dair. Ve hâlâ sorunlu bir gün olarak görüyor devlet bunu. Çocukluğumuzda “Bahar Bayramı” olarak tanıtılan 1 Mayıs, 1977 yılındaki kutlamalarda otuz küsur ölü bıraktı ardında. Müsebbibi derin devlet mi, sığ siyaset mi, tartışması hâlâ sürüyor. Türkiye kendi geçmişini araştırmak, aydınlığa kavuşturmak, yüzleşmek, hesaplaşmak, hazmetmek isteyen bir ülke değil. Aksine, kafayı kuma gömmek, görmezden gelmek, yok saymak, inkâr etmek, yasaklamak bu coğrafyanın en temel politikalarından.

Sömürünün tarihi neredeyse insanlık tarihi kadar eski olsa gerek.

İlkel avcı-toplayıcı insanlar döneminde yaşamı sürdürebilmek için iş bölümü vardı, sömürü yoktu diye bilinir. Tarıma ve yerleşik düzene geçişle birlikte hayvanların evcilleştirilmesi başladı, çünkü sırf insan gücü yetmiyordu artık. Bu da klasik bilgiler sepetimizden. Evcilleştirilen hayvanlar tarla sürmekten tutun, ağır şeyler taşımaya kadar insanın gücünün yetmediği her işe koşuldu. İlk sömürü hayvan gücünden faydalanmaktı. Hayvanlar buna seslerini çıkaramıyorlardı.

Tarım devrimi mülkiyet fikrini de beraberinde getirmiş olabilir. Mülk sahipleri ile mülksüzler, güç sahipleri ile güçsüzler arasında olası huzursuzluğa engel olacak, toplumsal dirliği ve düzeni sağlayacak bir “üst” gerekmiş olabilir. Kabile reisi mi, yoksa “din” diye bir şeyi pazarlayan ruhban sınıfı mı, tam olarak bilmiyoruz. Muhtemelen her ikisi el ele.

Sistematik bir kölelik düzenine tarih kayıtlarında M.Ö. 2300’lerde ilk kez Mısır’da rastlıyoruz. Belki daha eskiden de vardı. Eski Mezopotamya, Yunan ve Roma toplumsal düzenlerinde kölelik var. Yani, insanın insana sahip olması. Yunan ve Roma medeniyetleri için kölelik, kaynağını Tanrı’dan alan doğal düzenin herhangi bir parçası sayılırmış.

Köleler ve Özgürler diye iki farklı sınıfta yaratıldıklarına inanan eski Yunanlar ve Romalılar için köleler, özgürlerin mutlak otoriteleri altında yaşamak zorunda olan birer fiziksel iş gücüymüş. Kölelerin statüsü insan ile hayvan arasında bir yerde sayılırmış. Savaşlarda esir düşenler, borcunu ödeyemeyenler ve açlıktan ölecek kadar fakir olanlar köle olurmuş.

Tüm dinler köleliğe dair bir iki kelime etmiş ama hiçbiri tamamen lanetlememiş. Kölelere her zaman sabır ve itaat öğütlenmiş. Sahiplerine de kölelere iyi bakmaları emredilmiş. 1500’lere gelindiğinde Avrupalıların dünyayı paylaşmalarıyla köleler sömürgeci ülkelerin zenginliğine zenginlik katmış. Sanayi Devrimi’ne kadar bu böyle gitmiş.

Sanayi Devrimi ile birlikte kölelik kıyafet değiştirmiş sanki. Bunlara artık “işçi” denir olmuş. 19. Yüzyıla gelindiğinde dünyada ekonomik işleyiş de değişmiş, toplumsal dinamikler de. Artık makineler çalışmakta, bir sürü işçinin yapacağı işi daha kısa sürede halletmekteymiş.

İşçiler de daha “alt” işlerde, mesela maden ocaklarında, daha pis işlerde, mesela lağımcılıkta çalışmaktaymış. Toplu halde aynı işyerinde çalışan işçilerde oluşan dinamik değil, asıl bu insanların sırtından para kazanan sermaye sahiplerinin zenginliği “işçi sınıfı” kavramı üzerinde düşünmeye itmiş Marx ve Engels gibi ustaları.

Alman filozof, politik ekonomist ve bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx


İşçilere artık “ücret” ödenmekteymiş. İşte bu ücretin mistik bir tarafını görmüş Marx. Yeni bir bilinç oluşmuşçasına, ücret denen şey, işgücünün değil, işin değerine karşılık ödenirmiş. Yani, 12 saatlik işin karşılığı 12 saatlik çalışma olmuyormuş hiçbir zaman. Kapitalist ekonomiler Marx’ın “artı değer” kavramına günümüzde “katma değer” diyerek vergisini dahi koymuşsa eğer, bu “sakallı nur yüzlü” adamcağızın dediklerini -en azından bazılarını- kabullenmiş olmuyor mu?

İşçi sınıfı hareketi haliyle endüstri toplumlarında gelişecek ve o ülkeleri şekillendirecekti. Bu da Avrupa coğrafyasıydı. Kölelikten edindiği zenginliğe sanayileşme sürecinde çalıştırdığı modern kölelerle daha büyük zenginlik katan müreffeh Avrupa ve Kuzey Amerika bir yanda, o kölelerin anavatanları diğer yanda kuzey ve güney yarımküreler ayrışacaklardı.

İşçi hakları, insanca yaşam şartları için çok kan döküldü sanayi toplumlarında. Feodaliteler bir bir yıkılmaktaydı. Marx ve Engels’in fikirleri üzerine kurulan Bolşevik Devrimi de Rus feodalizmini yerle bir etmişti.

Osmanlı İmparatorluğu büyük bir savaş kaybetmiş ve Mustafa Kemal önderliğindeki ekip her cephede mütegallibe işgal güçleriyle savaşıyordu. Bolşeviklerden yardım geldiği bugün artık herkes tarafından bilinen bir gerçek. Yoksa Taksim’deki anıtta Atatürk’ün arkasında yer alan Sovyet generallerin ne işi vardı orada?

Bakınız, Doğu Cephesi komutanı Kazım Karabekir Paşa ne tamim etmiş 1920 yılnda:

»28 de tamim ettim:

Erzurum: 28/4/1336

27 Nisan 1335 tarihli Moskova Vestnik telsiz telgraf istasyonunun 135 No. lu tebliğidir:

1 — 1 Mayıs bizim amele bayramımızdır. Ve meserretli işleri izhar eden günümüzdür.

2 — Bütün dünya avamı 1 Mayıs'ta sermayeye karşı harbe girişecektir. Amele bu bayram gününde burjuvazi ve emperyalizmin son mikroplarını temizliyorlar.

3 — Komünizm açlıktan ve zahmetteıı bugünde halaâs buluyor. Ve amele sınıfları arasında komünizm tevessü ediyor. 1 Mayıs'ta komünizm bütün beşeriyete meserret ve saadet serpecektir.

4 — Amele ve köylüler Kolçak'Ia Denikin'i silah vasıtasıyla tamamen mahvetmişlerdir. Onların istediği Çarlık balta ve çekiç ile ezilmiştir.

5 — Zenginler "Kudret sermayededir" iddiasında bulunurlar komünistler de "kudret Cenâb-ı Allaha ve mükafatı çalışanlara ait olmalıdır" diyorlar.

6 — 1 Mayıs Bayram gününü lıatırlayımz ve Carp cephesini unutmayınız.

7 — Bütün dünya işe arz-ı tabiiyet edecek ve cihan işe ait olacaktır.

8 — Açlığa ve soğuğa karşı zabtu raptlı mesai ile darbeler lazımdır.

9 — Tamir gören lokomotifleri 1 Mayıs'ta selâmlayınız.

10 — Serbest komünistler 1 Mayıs'ta bir halk teşkil ediyorlar.

11 — 1 Mayıs'ta bütün dünyada kırmızı amele bayrağı temevvüc edecek ve bu bayraklar altında binlerce, milyonlarca ümit ictima eyleyecektir.

12 — Londra'dan bildiriliyor. Son zamanlarda zuhur eden asayişsizlik ve intizamsızlık kesb-i şiddet etmiş ve Fransa'nın Belfur şehrinde müsademeler olmuş, inkilaâpçılar tarafından 82 polis karakolu tahrip edilmiştir.

13 — Büyük Millet Meclisine, kolordulara, Refet ve Kâzım Beylere, vilâyetlere ve 15. Kolordu kıtaatına arz ve tamim edilmiştir.

15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir«

Karabekir Paşa’nın Amele Bayramı'nı biz Bahar Bayramı olarak bildik, ta ki Taksim Meydanı'nda kan dökülene kadar.

Postmodern dünyada kavram kargaşası yaşanıyor. Çifte standartlarla ölçülüyor, dik duruş diye bir şey yok, hava durumuna göre karar veriliyor artık. Postmodern kölelik, sınır ötesi kaçaklar, yasadışı göçmenler gibi her şeye razı “en alttakiler” üzerine kuruldu. Herkes kendisinden daha alttakini daha kötü şartlarda çalıştırarak onun üzerinden “artı değer” elde ediyor çağımızda.

Fabrikanda Suriyeliyi çalıştır, sömür, sigortasını yaptırma. Sonra ayak ayak üstüne at, ‘Ne olacak bu Suriyelilerin hali’ de. Bir milyon insan gidecek. Kim isyan edecek biliyor musun? O iş sahipleri…"

Böyle dedi İç İşleri Bakanımız ve malûmu ilân etti. “Alt insan” sömürüsünü devletin yetkili ağzından da duymuş olduk.

 

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’de Alman İzleri (IX) | Dostluk Yurdu

O günlerde Galiçya cephesinde zaferden zafere koşan Mareşal von Mackenzen'in "Türkiye Türklerindir" ve "Almanlar da Türklerin en iyi dostlarıdır" diye biten telgraf metni oldukça alkış topladı. Hâlâ kullanılan "Türkiye Türklerindir" sloganı demek bir Alman'dan çıkmış.

Üzüm Bayramı

Apostolik Ermeniler her sene 15 Ağustos günü kutlanan Asdvadzadzin gününe en yakın pazar günü üzümleri kutsarlar, yani "okurlar" üzümü. Dindar Apostolik Ermeniler daha önce üzüm yemez. Cemaat üyeleri kilolarca üzümü bayram öncesinde kiliseye bağışlarlar ve okutmak için getirirler. Kilise bahçelerine kasalar dolusu üzüm yığar, halka dağıtırlar

Türkiye'de Alman İzleri (VIII) | Almanya'da unutulmuş bir kunduracı çırağı

Oğlu Rudi Achmed'den bir kız bir erkek iki torununu ve onlardan olan üç torun çocuğunu da gören Achmed Talib Doğu Almanya'dan hiç çıkamadı. Hatta, Fürstenwalde'den çıkamadı