23 Mayıs 2025

Beyaz soykırımı, hediye uçak ve şarap fiyatları üzerine

Trump yanlış adama çattı. Cyril Ramaphosa herhangi bir siyasetçi değil. Apartheid karşıtı mücadele içinde bilenmiş bir geçmişi var. Soykırım konusunda hassasiyeti olan varsa, bu Trump değil, Ramaphosa

Beyaz soykırımı, hediye uçak ve şarap fiyatları üzerine

Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa ve ABD Başkanı Donald Trump

Güney Afrika’da beyaz soykırımı var mı?

Trump hep bunu yapıyor. Konuklarını Oval Office’de televizyonların önünde sigaya çekip kendince puan toplamaya çalışıyor. Bu davranışın en skandal örneği Zelensky’nin azarlanmasıydı. Bu kez Güney Afrika Cumhurbaşkanı Cyril Ramaphosa önceden hazırlanmış bir mizansen çerçevesinde saldırıya uğradı. Zelensky, Trump tarafından üçüncü dünya savaşını çıkarmaya çalışmakla suçlanmıştı, Ramaphosa ise beyaz çiftçilerin (boer) siyahların elinde maruz kaldıkları soykırıma engel olmamakla suçlandı. Trump’ın suçlamalarını Güney Afrikalı Elon Musk geri plandan sessizce izliyordu. Belli ki onaylıyordu.

Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Trump’ın kafasında Güney Afrikalı beyazları savunurken kendi ülkesindeki beyaz üstünlüğü taslayan yandaş gruplara selam vermek vardı muhtemelen. Ancak   muhatabının bileğini bükemedi. Zelensky’den farklı olarak İngilizce Ramaphosa’nın hem günlük konuşma dili hem de resmi dili. Bunun üstüne Ramaphosa sakin bir kişiliğe sahip. Yumuşak bir ifadeyle Güney Afrika’da beyazlara yönelik saldırılar olduğunu ama soykırımdan söz etmenin doğru olmayacağını ikna edici bir şekilde anlatarak suçlamayı kolayca savuşturdu. Bir de lafın arasında Trump’a hediye edecek uçağının olmadığını söyleyerek üstünlük sağladı.

Bu hediye uçak meselesi bizde olduğu gibi ABD’de de gündemden düşmeyecek. Katar Emiri tarafından hediye edilen lüks uçağın karşılığında ne verildiği Amerikalıların aklından yıllarca çıkmayacak.

Nobel Ödüllü JM Coetzee, 2003 yılında yazdığı “Disgrace” (Utanç) adlı kitabında beyazların Güney Afrika’da uğradığı saldırıları bir kadına yapılan saldırı özelinde anlatır. Ama saldırıya uğrayan buradan husumet çıkarmaz. Üstelik adi suç başka, soykırım başka. Dünya üzerinde adi suçun en yaygın olduğu ülkelerden birinin Güney Afrika olduğuna kuşku yok. Görenler bilir. Ama Amerika’yı görenler de büyük kent merkezlerinin uyuşturucu ve şiddet sarmalı içinde son derece güvensiz yerler olduğunu bilirler. ABD’deki yaygın suç ortamı, yönetimlerin tercihi olan ayrımcı sosyal politikaların bir sonucu. Güney Afrika’daki sorunların kaynağı ise başka yerde. Siyahları “apartheid”a (ırk ayrımı) maruz bırakan, onları teneke barakalardan oluşan “township”lerde yaşamaya mecbur bırakan beyaz yönetimlerin bunda doğrudan katkısının olmadığını iddia etmek mümkün değil.

Trump yanlış adama çattı. Cyril Ramaphosa herhangi bir siyasetçi değil. Apartheid karşıtı mücadele içinde bilenmiş bir geçmişi var. Ayrıca İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde soykırım suçlamasıyla dava açarak biz dahil birçok ülkeye önderlik eden bir devletin başı. Soykırım konusunda hassasiyeti olan varsa, bu Trump değil, Ramaphosa. Çünkü Güney Afrikalı siyahlar apartheid döneminde başlarına gelenleri şimdi Gazze’de olanlara benzetiyorlar.

Gazze konusunda Ramaphosa ile Trump ayrı kutupları temsil ediyorlar. Ramaphosa soykırıma uğrayan Gazzelileri sırf insani amaçlarla savunurken, Trump Gazzelileri sürgün edip yaşadıkları toprakları Riviera haline getirmek peşinde. Muhtemelen oradan da şirketlerine ihale kapacak. ABD’de devlet işleri ile özel çıkarların bu kadar birbirine karıştığı bir dönem yaşanmamıştı. İş aleminde böylesi ayıplı durumlar için “conflict of interest” (çıkar çatışması) ifadesi kullanılır. Ama Trump’ın ve mavi yakalı ortalama ABD’li seçmenin “conflict of interest” umurunda değil. Bakarsınız bir gün bir savcı çıkar, Trump hakkında dava açar.

Ayasofya’ya giriş kısıtlaması, uçan şarap fiyatları ve Türk şaraplarının artan kalitesi

Ufuk Güldemir Türkçeye “Beyaz Türk” kavramını kazandırırken, bugünlerde masanın tersine döneceğini, dün ima yollu “Siyah Türk” kabul edilen kesimin “Beyaz Türkleri” dindar ve kindar politikalarla bir nevi apartheid’a tabi tutacaklarını düşünmedi herhalde.

Bu ayrımcılıktan sadece seküler kesim değil necip ülkemizi ziyaret eden yabancılar da payını alıyor. Benim gibi emekli büyükelçi olan 20 yıllık Avustralyalı arkadaşım bu yılki ANZAC şafak törenleri için Çanakkale’yi ziyaret ettikten sonra uzun bir Anadolu gezisine çıktı. İstanbul, Truva, Efes, Bodrum ve Kapadokya, gezdiği yerler arasında. Sosyal medya hesabından hem buraları tanıttı hem de izlenimlerini yazdı. Bu dost entelektüel kişinin daha önce de ziyaret ettiği ülkemizin tarihi ve doğal zenginliklerine ilişkin övücü ifadelerini bir yana bırakarak önemli bulduğum birkaç gözlemini paylaşmak istiyorum.

Arkadaşım ilk önce Ayasofya’nın ibadete açılmasından sonra gayrimüslimlere yapılan ayrımcılıktan şikâyet ediyor. Gayrimüslimlerin kısıtlı kontenjanlara tabi tutularak uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalmalarından, hem de bina içinde görebilecekleri alanların sınırlandırılmış olmasından yakınıyor. Oysa geçen haftaki yazımda da belirtmeye çalıştığım gibi Ayasofya tüm insanlığın ortak kültürel mirası. Bu mekânda dini ayrımcılık yapılmamalı. Yetkili biri umarım bu konuda açıklama yapar.

Arkadaşım diğer yandan, Türkiye’deki pahalılıktan şikâyet ediyor. Özellikle gastronomi alanındaki fiyatların Avustralya ile karşılaştırılamayacak oranda artmış olmasını bir türlü anlayamamış. Emekli olduktan sonra Sydney’de restoran işletmeye başlayan arkadaşımın bu sözleri ciddiye alınmalı. Bu gidişle ülkemize kimse gelmeyecek. Arkadaşım özellikle şarap fiyatlarını çok yüksek bulmuş. Biz niye yüksek olduklarını biliyoruz elbet. Bir kadeh şarap için bazı yerlerde 20 dolar civarında ücret alınmasını haklı olarak skandal olarak nitelendiriyor.

Diğer yandan, son ziyaretinden bu yana Türk şaraplarının kalitesinin yükselmesinden övgü ile söz ediyor. Bunu yazan, şarapları ile övünen bir ülkenin temsilcisi olmakla kalmayıp, aynı zamanda iyi bir uzmandır. Bu nedenle şarap üreticilerimizi olduğu kadar tüketicilerimizi de kutlamak lazım. Kindar politikalarla bu sektörün üzerine ne kadar gidilirse gidilsin, Beyaz Türkler bu alanda da direniyorlar. Şapka çıkarıyorum.

Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar 25 Nisan törenlerinde dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar Atatürk’ün ANZAC annelerine hitaben ifade ettiği o asil, sevgi ve saygı dolu sözleri okurlar:

“...Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır… Onlar, bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır...”

Bu sözleri ben de arkadaşımın ricası üzerine onun düzenlediği törenlerde okumuştum.

Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar biraz da Atatürk’ün bizi onların gözünde yücelten bu tavrı nedeniyle uzak diyarlarından Çanakkale’ye gelip şafak törenlerine katılıyorlar. Uluslarımızı, kin değil, Atatürk’ün asil tavrı birbirlerine yaklaştırıyor.

Suriye ve Ukrayna

Suriye ve Ukrayna konuları, Gazze gibi uluslararası gündemi meşgul etmeye devam ediyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun Suriye’nin çok kısa süre içinde kendini kanlı bir iç savaşın içinde bulacağına ilişkin sözleri çarpıcıydı. Öteden beri savunduğum üzere, bu ülkenin cihatçılar tarafından merkezden yönetilme şansı yok. Suriye için en uygun çıkış yolu her etnik ve dini gruba özgürlük alanı açacak ademi merkeziyetçi bir yönetim anlayışından geçiyor. Kürtler, Dürziler ve şimdide kendi partilerini kurmaya başlayan Aleviler bunu istiyorlar. Suriye’nin toprak bütünlüğü ancak bu şekilde sağlanabilir. Böyle bir sonucun elbette Türkiye’deki sürecin üzerinde etkileri olacaktır. Bundan korkmamak, aksine buna uygun yeni bir yaklaşım benimsemek lazım. Bunu yapabilirsek, Türkiye buradan kazançlı çıkacaktır. Önemli olan çözümü Türkiye içinde aramak. Bu konuda tek çıkar yol demokrasi.

Ukrayna görüşmelerinde Trump devreye girdi ama henüz Putin’den olumlu bir açılım gelmedi. Bundan sonrası Trump’ın elini ne kadar taşın altına koyacağına bağlı. Yoksa Putin’den samimiyet ve iyi niyet beklemek safdillik olur. Görüşmeler gerçekleşirse bu kez ev sahibinin değişme ihtimali yüksek. İstanbul’un yerine Roma’nın ve yeni Papa Leo XIV’ün ismi geçiyor. Değişim eski ve yeni Roma arasında olacak. Önemli olan ev sahibi değil sonuç.


(Geçen haftaki yazımda Papa Leo XIV’ün Hristiyanlığın ilk ekümenik konsili törenleri vesilesiyle mayıs ayının sonunda İznik’e geleceğinden söz etmiştim. Bu öngörüm doğru çıkmadı. Ama Papa’nın aynı vesileyle, yıl içinde muhtemelen Aziz Andreas yortusunda Türkiye’ye gelmesi ihtimali yüksek. Aziz Andreas hem Patrikhane’nin hem de Ortodoksluk’ta İstanbul’un koruyucu azizidir. 29 Mayıs İstanbul’un fetih yıldönümü münasebetiyle aziz İstanbul’u, Aziz Andreas ile İznik Konsili’ni  ve Katolik-Ortodoks bölünmesini yazmak istiyorum.)

Arslan Hakan Okçal kimdir?

Emekli Büyükelçi.

1954 yılında İstanbul’da doğdu.

İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi.

1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi.

1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı.

1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu.

Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı.

Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi.

2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu.

Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi.

Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir.

2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor.

     

Yazarın Diğer Yazıları

İflasa doğru giden Suriye merkezi devlet anlayışı

İstikrarlı, toprak bütünlüğü iç barış sayesinde tahkim edilmiş bir Suriye Türkiye’nin de çıkarınadır. Ankara’nın bu anlayışa varması şu anki siyasi konjonktürde güç gözükebilir belki. Ancak, bir zamanlar kuşkuyla bakılan Kuzey Irak nasıl şu anda Türkiye’nin müttefiki haline geldiyse, Kuzey-Doğu Suriye de Türkiye’nin pekala müttefiki olabilir

Evdeki hesap çarşıya uyacak mı?

Evde yapılan hesap bugünkü tek adam rejimini baki kılmak, hatta daha da tahkim etmekten ibaret. Hesabın ilk aşaması TBMM’de DEM’in desteğini alarak anayasada üçüncü dönemi mümkün kılacak, daha düşük bir oy oranı ile seçilmenin önünü açacak değişiklikleri geçirmek. Sonra da göstermelik bir seçimde, DEM kitlesinin desteğini alarak veya onu en azında pasif hale getirerek muzaffer çıkmak

Sivas Katliamı'nın 32’nci yılında Türkiye ve Ortadoğu

İstanbul’daki LeMan saldırısının arkasında Humeyni’nin uzun gölgesi bulunuyor. Zira bu şiddet yolunu Humeyni açtı. Saldırının yarattığı histeri ve toz duman ortamında LeMan çizer ve yöneticileri kendilerini savunma olanağı bulamadan devlet tarafından suçlu ilan edildiler bile. Bu koroya her görüşten “saldıyı kınıyorum ama…” koalisyonu da katıldı

"
"