06 Mayıs 2021

Ellerini arkadan bağlama, bacak bacak üstüne atma, karşımda sigara içme!

İmamoğlu'na türbe önünde "ellerini arkadan birleştirme" incelemesi, herhalde Türkiye'nin bugüne kadar gördüğü en gülünç suçlamadır

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu türbe önünde ellerini arkasında birleştirerek gezdi diye İçişleri Bakanlığı'nın yasal inceleme kararı alması haberine ben de önce inanmadım. Gerçek olduğunu anladığımda bazı anılarım canlandı.

Bir dönem ilkokul karnelerimizde "hal ve gidiş" diye bir not vardı. Böylece, ders notları kadar öne çıkarılmasa da, yine de insanın davranışının, duruşunun, temizliğinin önemli olduğu vurgulanmaya çalışılırdı.

Hangisi daha önceydi hatırlamıyorum ama sınıf öğretmenimden ve babamdan birer uyarı almıştım. Biri okulda rahat-hazır ol komutlarını hakkıyla uygulamamamla, diğeri ise evde yatarken ezan sesini duyduğumda bacaklarımı hemen toplamamamla ilgiliydi.

Sonrasında daha başka bir sürü kural, uyarı ve eleştiri bunları izledi.

* * *

Ortaokulun sonlarında ve lise yıllarında bazı öğretmenlerimiz elimizi cebimize sokmamızdan pek hoşlanmazdı. Saygısızlık derlerdi ama vurguları ve yüz ifadeleri bunu, saygısızlığın ötesinde, bir tür "meydan okuma" gibi gördüklerini düşündürürdü. Biz de yeniyetme özgüvenimizi sergilemek için özellikle sevmediğimiz erkek öğretmenlerimizin göreceği şekilde ellerimiz cepte durmasını severdik.

Yıllarla birlikte başka "hal ve gidiş" pozları daha çok dikkatimi çekmeye başladı. Bizim toplumda büyüklere, güçlülere, mevki sahibi olanlara karşı bir dizi "göstermelik saygı" duruşu vardı.

Eller önemliydi; bırakın cepte olmasını, yer çekimi doğrultusunda öylesine sallanması ya da "saygıdeğer" kişinin yüzüne doğru kaldırılması da sakıncalıydı. En iyisi onları göbek hizasında birleştirerek bir tür "bakın işte ellerim, benden size zarar gelmez beyim" mesajını vererek itaat görüntüsü oluşturmaktı.

Ceketimiz varsa (ki olması ciddiyet bakımından faydalıydı) "saygıdeğer" kişiler önünde düğmelerinin iliklenmesi ya da (ilikliyse bile) ilikleme eylemine benzer bir saçmalığın yapılması da gayet münasipti.

Karşılarında eşitsizlik tahterevallisinin alt tarafında bulunduğumuzu vurgulamamız gereken insanlar istedikleri gibi davranırlardı. Ama biz, mesela, bacak bacak üstüne atamazdık, gözlerine uzun süre bakamazdık, en azından bakışımızı yumuşatmak zorundaydık. Onlardan daha uzun olanlarımız ayaktayken bir tür suçluluk duygusuyla başlarını eğerek küçülmeye çabalarlardı.

* * *

Yıllarca Rusya'da ve Almanya'da yaşadım, birçok ülkeye gittim. "Hal ve gidiş" pozları hiç de öyle değer taşımıyordu gördüğüm ülkelerde. Ama bizde semboller, işaretler ve vücut dili denilen şey, konuşmalardan, açıklamalardan çok daha fazla önemseniyordu.

Bazen olmadık yerlerde bu anlayışın şaşırtıcı sahneleriyle karşılaşıyorduk. Örneğin, Recep Tayyip Erdoğan ikili görüşmelerde Amerikan liderlerin bacak bacak üstüne atmasına bir saniye içinde aynen cevap veriyor, böylelikle, kimilerine göre, bir dönem rahmetli Bülent Ecevit'in Bill Clinton'un o küstah sayılan oturma pozunun karşısındaki "ezik" duruşunun intikamı alınmış oluyordu.

Aynı Erdoğan birkaç yıl önce bir ziyaret sırasında üst katlardan birinde bir gencin sigara içmesine alınarak "Terbiyesiz herif, göstere göstere sigara içiyor" diyerek kızmış ve ona ceza verilmesini istemişti.

Ülkemizde dünya çapında rekor kıran "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçlamalarında da bir tür "hal ve gidişin sözel görüntüsü" üzerinden aşırı alınganlık olduğunu söyleyebiliriz.

Sözlük, saygı kelimesini "Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu" olarak tanımlıyor. Bu tanımlama ile, saygı ya da saygısızlığı ellerde, kollarda, biçimsel tavırlarda arayan yaklaşım arasında bağ kurmak ne derece gerçekçi ve samimi olur, bilemiyorum.

* * *

İmamoğlu'na bir türbe önünde (Fatih Sultan Mehmet'in eşlerinden Birinci Gülbahar Hatun'un türbesiymiş) "ellerini arkadan birleştirme" incelemesi, herhalde Türkiye'nin bugüne kadar gördüğü en gülünç suçlamadır. Yanına bir de aceleyle "HDP ziyaretleri"nin eklenmesi bile durumu kurtaramadı.

"Ellerin arkada bağlı bir şekilde gezinmek suretiyle saygısızlık yapmak" artık tarihe geçmiş bir saçmalıktır. (Bu arada "suretiyle" de "noktasında" kelimesinden sonra bu iktidarın söylem kalabalığının sembolleri arasında çoktan yerini aldı.)

Gerçi İçişleri Bakanlığı'nın bu suçlaması, bazı AKP'lilere bile "Yok artık, bu kadarı da olmaz!" dedirtti (örneğin, AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan). Ama yine de mesele "muhalefete karşı asla geri adım atmamak gerekir" diye düşünen bazı kafalarda eminim bir yer edinmiştir.

Onun için nasıl "içki yasağının bir zamanı" var ise, sağda solda öyle ellerini saygısızca arkada birleştirerek yürümenin de "terörle mücadele kapsamında" cezalandırılacağı günler bir kenarda sıraya girmiş olabilir.

Bütün mesele, iktidarı değiştirmek isteğiyle hareketlenmeye başlayan çoğunluğun sırasının daha erken gelmesine bağlıdır. O zaman "ellerini arkasında bağlama" eyleminde suç unsuru arayan kafalarla özgürce dalga geçmek "suretiyle" daha çok eğlenebiliriz.

Yazarın Diğer Yazıları

Sahi, şu anda kim iktidar kim muhalefet?

En son ne zaman o farklı insanlardan tek bir tanesini kazanmayı başarabildiniz?

Ne şarkılara pranga vurulabilir ne de anılara

Bazen bir müzik, bazen bir koku, bazen bir söz, bazen de bir görüntü aniden insanın içini sızlatır, canını yakar

Bahsedilen sayı değil insandır

Gerçekleri örten sayıların ruhunu tanımaktaki isteksizliğiniz yüzünden savaşlar, çatışmalar, trafik kazaları sürüp gidecek...Ve siz hep kaygısız dinleyeceksiniz o kanlı sayıları...