23 Ekim 2021

Faili meçhul cinayetler, bilgi notları ve yargının seceresi

Burası Türkiye, zaman geçer ve herkes bu gelenekten yararlanır. 28 Şubat döneminde medyaya gönderilen imzasız antetsiz kâğıtlarla manşetlerin atılmasına, haberlerin yazılmasına tepki gösterenler devran dönüp de bilgi notu kağıtlarının sahibi olunca elbette bundan faydalanır.

Memlekete demokrasi getireceği, askeri vesayeti sonlandıracağı, fişleme, takip gibi antidemokratik ve kanunsuz uygulamalara son vereceği gerekçesiyle desteklenen 12 Eylül 2010 referandumundan sadece 18 gün sonra Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sadece “solcu” oldukları gerekçesiyle teröristlikle suçlanan gençlerin yargılandığı davanın duruşması yapılıyordu.

O demokratik görünümlü anayasa değişikliği paketini destekleyenlerin geçmişe ve sonradan olanlara atıf yaparak öne sürdüğü tüm argümanların aksine, tam da o dönemler, zaten yapısı kötü, sicili bozuk olan yargının bütünüyle belli bir kesime bırakılmasının felakete yol açacağı da açıktı.

Bunun ilk emareleri daha o günlerde görülmeye başlandı. Fişlemenin artık tarihe karışacağı vaatlerini içeren anayasa paketi ile ilgili referandumdan 18 gün sonra yapılan duruşmada, dava dosyasından unutulan bir “bilgi notu” çıktı.

Bilgi notunda, eften püften nedenlerle tutuklanan ve bugünlerde olduğu gibi kamuoyuna terörist olarak takdim edilen gençlerin tahliye edilmemesi uyarısında bulunuluyordu. Bilgi notunda, gençlerin bazılarının yanına, “öğrenci lideri”, bazılarının yanına, “Yunanistan’a kaçabilir”, bazılarının yanına, “Çok tehlikeli” notları düşülmüştü. Ancak çekmecede tutulması gereken not dosyaya girince, fişlemelerin artık son bulduğu söylenen günlerde tam gaz fişleme yapıldığı da ortaya çıktı. Bilgi notunu hazırlayanlar, dosyaya koyanlar hakkında elbette hiçbir işlem yapılmadı ama hiçbir şeyin değişmeyeceği daha yolun başında anlaşıldı.

***

Devletimiz açısından bilgi notlarının önemi büyüktür.

Büyük bir arşiv geleneği bulunan bu devletin, arşive kayda girmesini istemediği konularda bilgi notları hazırlanır.

Burası Türkiye, zaman geçer ve herkes bu gelenekten yararlanır.

28 Şubat döneminde medyaya gönderilen imzasız antetsiz kâğıtlarla manşetlerin atılmasına, haberlerin yazılmasına tepki gösterenler devran dönüp de bilgi notu kağıtlarının sahibi olunca elbette bundan faydalanır.

***

2010’da yargı ve emniyet kadroları cemaate bırakılmıştı. 17/25 Aralık süreci ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra ise cemaat kadroları tasfiye edildi.

Gelenek mühim!

Devam etti.

AKP-MHP bloğunun bütün çabalara rağmen seçim barajının üzerinde kalan HDP’yi kriminalize etme çabaları sürdü.

Partinin eski eş başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ başta olmak üzere o dönem partinin yöneticisi olan hemen her isme ayrı davalar açıldı. AİHM, başta Demirtaş davası olmak üzere bu davalarda hak ihlali tespit edince aynı suçlamalarla yeni davalar açılmaya başlandı. O da yetmeyince, bu kez Kobani dosyası, başka davaların konusu olmasına rağmen ayrı bir dosya olarak düzenlendi.

Davanın geçtiğimiz Nisan ayında yapılan duruşmasında ise bütün bunların bilgi notlarına uygun biçimde yapıldığını ortaya koyan bir kanıt çıktı dosyadan. Yine yanlışlıkla dosyada unutulmuştu.

26 Ekim 2018 tarihli bu nota göre, Ankara Başsavcılığı’na “HDP’lilere Kobani olayları bağlamında devletin güvenliğine karşı suçlar ve terörden dava açılması” öneriliyordu. “Böylece HDP’ye kapatma davası açılabileceği ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılabileceği” savunuluyordu notta.

Partinin eski yöneticileri hakkındaki davalara ek olarak, cinayet, cinayete teşebbüs, yaralama, mala zarar ve yağma suçlarından soruşturma açılması da teklif ediliyordu. Hakkında işlem yapılmamış 91 kişi de savcılığa anımsatılıyordu.

Notta ne yazdıysa sırayla yapıldı.

Önce Kobani davası açıldı. Ardından bu davanın iddianamesi esas alınarak parti kapatma davası…

***

İşte bu geleneğin son halkası da Ankara JİTEM davası.

19 kişinin kaçırılarak öldürülmesi nedeniyle aralarında Mehmet Ağar ile eski özel harekatçı polislerin de olduğu 19 kişi hakkında açılan davada verilen beraat kararının istinaf mahkemesi tarafından bozulması büyük şaşkınlık yaratmıştı.

Vardır devletin bir bildiği ve hesabı…

Bozma kararından sonraki ilk duruşma geçen hafta Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapıldı.

Mahkemenin, bozma kararını kabul etmiyorsa direnmesi, yoksa belirtilen eksikleri gözeterek yeni bir karar vermesi gerekir.

Mahkeme, eksikleri gidererek bir karar verme yolunu seçti.

Ancak kararını önceden avukatlara bildirerek.

Henüz duruşmanın başında, avukatlara mahkemenin bilgi notu gösterildi, bizzat mahkeme başkanı tarafından.

Notta, istinaf mahkemesinin bozma kararında belirttiği, sanıklardan Enver Ulu’nun savunmasının alınmaması, kayıp mermiler, uzi silahlarla ilgili soruşturmaya dair eksiklere yanıt veriliyordu. Mahkemeye göre bütün bunlar yerine zaten getirilmişti.

Mahkeme, açık açık beraat kararı vereceğini tekrar ediyordu.

Avukatlar itiraz etti, böyle bir usul olamayacağını, kararı belli bir mahkemenin yargılama yapamayacağını söyledi.

Ne fayda, burası Türkiye. Kâğıt üzerinde eksikleri tamamladığınızda, her şey tastamam gibi görünür.

Yargılamaya devam etti mahkeme.

Bu kez, önceki yapılanlar geldi gündeme.

Adalet Bakanlığı, daha önce, istinaf mahkemesi bozma kararını henüz vermeden, mahkemeye yazı göndermiş, davanın akıbetini sormuş, bilgi notu istemişti.

Hiçbir hakkı olmamasına ve soru sormasının bile müdahale anlamına geleceğini bilmesine rağmen.

Savcılık, örneğine rastlanmayacak biçimde sanıkların duruşmalara katılmaması talebinde bulunmuştu. Normalde sanıkların gelmesi için ısrarcı olması gereken savcılık, çok düşünceliydi.

Duruşmaları takip eden ve cinayetleri bu çetenin işlediğini söyleyen, bu nedenle başına gelmeyen kalmayan tek sanık Ayhan Çarkın ise diğer sanıklarla yüzleşmek istediğini söyledi duruşmada.

Ancak Çarkın’ın bu talebi tutanaklara bile yazılmadı.

Zaten kararı yargılama başlamadan açıklayan mahkeme, işi uzatmak ve tadını kaçırmak istemiyordu.

Duruşma Ocak ayına bırakıldı.

Devlet, 19 faili meçhulün, aslında failleri belli olan insanların hakkını arayacak değil ya. Daha mühim işleri var.

Protesto hakkını kullanan hangi gencin hangi örgütten olduğuna dair bilgi notları hazırlamak, varlığı 12 Eylül’de son bulmuş örgütleri bazı gençlerin yeniden kurduklarını belirterek dosyalar oluşturmak, LGBTİ bayrağından örgüt çıkartmaya çalışmak az şey mi?

Ya da Twitter takibi…

Sedat Peker’in ifşalarından ve beraat kararının bozulmasından sonra herkes merakla bekliyordu bu davada olacakları.

Vardır oralarda bir yerde bilgi notu. Kaza eseri bir dosyaya girerse görürüz elbette.

Ve bu yüzden de kimse olanlara şaşırmadı.

Şaşırtıcı olan önceki karardı.

Bilgi notları ve ısrarlı takiplere rağmen çıkan karar…

Onun da nedenlerini göreceğiz ve anlayacağız elbette…

Desen: Selçuk Demirel

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dink ailesinin isyanı, DEM Parti’deki derin çatlak ve Erdoğan’ın kapattığı kapılar

Uzun bir zamandır kulislerde, DEM Parti’ye yakın kimi isimlerle AKP’de aktif görevi olmayan ancak AKP içinde etkili kimi isimlerin görüşmeler yaptıkları konuşuluyor. Öncelikle iktidarın havasının bu olmadığının, dahası MHP’nin iktidar ortağı olduğu müddetçe böyle bir sürecin başlayamayacağının altını çizmekte fayda var. Ancak buna rağmen DEM Parti’nin içerisinde, yürütülen en küçük temastan “çözüm süreci” çıkabileceğini düşünen bir kesim de mevcut

Geriye kalan sadece kemik ve bez parçaları

Giden gelmiyor ama insanların verilecek bir yanıta, adaletin kırıntısına ihtiyacı vardı. Bağışlamak için küçücük bir neden… Ama olmadı…

Tahrik indirimi, tahrik olma hakkı bulunmayanlar ve tahrik olmamayı öğrenmek

Kendi takımı, kendi partisi, kendi yakınları benzer bir muameleye maruz kalsa bugün söylediklerinin tam aksini söyleyecek koca koca insanlar, olta hareketinden gülümsemeye, saha içinde eğlenmekten koşarak soyunma odasına girmemeye kadar bin bir tane mazeret bulup savunmaya çalışıyor.