07 Mayıs 2022

Emekli bir matematik öğretmeninden terörist yaratma sanatı

Birkaç anma mesajı paylaştığı için emekli bir matematik öğretmenini terörle ilişkilendirmek daha kolay geliyor

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam edilişlerinin üzerinden tam 50 yıl geçti.

Dün ölüm yıldönümüydü üç ismin, yüzbinlerce kişi, isimleri çocuklara verilerek yaşatılan üç fidanı hakiki bir üzüntüyle andılar.

Halkın kederinin bitmediğinin resmiydi bu anmalar.

Kardeşi Bora Gezmiş özetledi en iyi onlara duyulan sevgiyi:

"Üç baba ve ben gömdük, şimdi binlerce kişi geliyor."

Ancak o hakiki sevgi gibi onları idam sehpasına götüren, bitmeyen nefret de kalıcı.

Ve bu duygunun Türkiye hukuk sisteminde bir karşılığı var.

Savcılara göre dün Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anan yüzbinlerce kişi terör suçu işledi.

Daha önce idam edilen Erdal Eren’i, işkenceyle katledilen İbrahim Kaypakkaya’yı, ölüm oruçlarında yaşamını yitirenleri, 80 öncesinde öldürülenleri…

Listeyi uzatmak mümkün.

Kimi anarsanız anın, yargıya göre ağır bir terör suçu işliyorsunuz.

***

Aysun Cerek, emekli bir matematik öğretmeni.

İlk gençliğinden bu yana toplumsal dönüşüm için mücadele eden, duyarlı, acılara ve haksızlıklara kayıtsız kalmamış emekli bir öğretmen.

Mamak zindanında, 12 Eylül döneminde ağır işkencelerden geçmiş, eşi Yılmaz Cerek’in yıllarca çektiği zulme ortaklık etmiş bir kadın.

Cerek, duyarlılığını, mücadelesini bugün de sürdürüyor.

Anmalara katılıyor, eylemlere gidiyor, sosyal medyada görüşlerini paylaşıyor.

Makbul bir vatandaş değil anlaşılacağı üzere.

***

Cerek, geçtiğimiz yıl, facebook hesabından, Mahir Çayan ve Kızıldere’de öldürülen devrimcilerin resimlerini “Onlar biter mi sandın?” mesajıyla paylaştı.

Yine geçen yıl, 19 Mart’ta, henüz çocuk yaşta idam edilen Erdal Eren’in resmini paylaşarak, “Asla unutmayacağız, asla bağışlamayacağız” yazdı.

Birkaç gün sonra da THKO’lu Gökhan Harmandalıoğlu’nun görseni paylaştı hesabında.

Ardından Deniz Gezmiş’ın fotoğrafını, “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi! Kahrolsun emperyalizm! Yaşasın işçiler, köylüler!" mesajıyla…

Ardından da yine Erdal Eren’i…

Cerek’in paylaşımları böyle uzayıp gidiyor.

Gezi’de ölenleri, genç yaşta ölenleri, işkenceyle öldürülenleri, idam edilenleri anıyor sürekli.

***

Sedat Peker’in paylaşımlarıyla hareket geçmeyen siber polis, nasılsa “keşfediyor” Aysun Cerek’i.

Peker’in memleketi yerinden oynatan ancak yargıyı milim yerinden oynatamayan paylaşımlarımdan sonra sus pus olan savcılık, hareket geçiyor ihbar üzerine.

Kapsamlı bir soruşturma yürütülüyor karıncaya zarar vermemiş emekli matematik öğretmeni hakkında.

İşini ciddiye alıyor yargı!

***

En eğlenceli ve trajik kısım burası…

Tam 24 sayfalık iddianame hazırlanıyor Cerek’in üç beş paylaşımıyla ilgili olarak.

THKP/C’nin kuruluşu ve faaliyetleri ile başlıyor iddianame.

Mahir Çayan, Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga, Ertuğrul Kürkçü tarafından kurulduğu anlatılıyor. Tarihsel olarak örgütün nasıl bölündüğü, hangi eylemleri yaptıkları ve Kızıldere’de örgütün lider kadrosunun nasıl öldürüldüğü aktarılıyor.

Kızıldere sonrasında yaşanan sürece özel yer ayrılıyor iddianamede, örgüt içi özeleştiri süreçleri, yeniden toparlanma gayretleri…

Kurtuluş Hareketi’ne geçiliyor oradan.

12 Eylül darbesine kadar yapılanlar anlatılıyor.

Darbeden sonra içlerinden bir grubun TKKKÖ’yü kurduğu belirtilerek, bu kez bu örgüt anlatılmaya başlanıyor.

1984’te yapılan banka soygunları, kuşlama yapılması, afişe çıkılması, bildiri dağıtılması, tamamı sıralanıyor.

Oradan 2000’li yıllara kadar getirilerek, tek tek eylemler sayılıyor.

ÖDP’nin kuruluşu, anlaşmazlığa düşen bir grubun SDP’yi kurması anlatılıyor.

Buradan da “SDP’nin Gezi eylemlerindeki rolü” başlığına geçiliyor.

***

İddianamenin bu kısmı ayrıca önemli.

Zira, SDP’nin Necdet Adalı anmaları suç sayılıyor bu bölümde.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, başbakan olduğu dönemde, TBMM kürsüsünde, "Adalı, suçsuzluğunun ortaya çıkacağından, serbest bırakılacağından o kadar emindi ki Ulucanlar Cezaevi'nde arkadaşlarının firar girişimine katılmadı. Kendisini yargılayan mahkeme reisi Adalı'nın masum olduğunu iddia etti, karara şerh koydu ancak fayda etmedi. Necdet Adalı 22 yaşındayken 8 Ekim 1980'de asılarak idam edildi'' sözleriyle ve gözyaşlarıyla andığı Necdet Adalı.

Kobani eksik kalır mı, bu oluşumların oradaki etkinlikleri de anlatılıyor.

Ardından SDP, TDP’nin birleşme çalışmaları, Devrimci Karargah’la ilişkileri…

Bunlarla da bitmiyor.

Türlü türlü örgüt isimleri, türlü türlü milis güçleri, eylemler…

Yazmakla bitirememiş savcı.

***

Ve ardından teşhis ve tespitler geliyor:

“Şüphelinin alınan ifadesinde, hesabın kendisine ait olduğunu, herhangi bir yasa dışı örgütle irtibatının bulunmadığını, anma amacıyla paylaşımda bulunduğunu belirterek suçlamaları reddetmiş ise de, savunmasının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu, yukarıda anlatıldığı şekilde gerçekleşen tüm eylem ve delillerin terör örgütü propagandası suçunu oluşturduğu yukarıdaki delillerden anlaşılmakla…”

Örgüt propagandası yaptığı söylenen Cerek’in hangi örgütlerin propagandasını yaptığı yok, belli ki hepsini birden yapmış. Anma amacı dışında başka bir amaçla paylaşımda bulunduğuna yönelik tek bir kanıt da yok…

***

İddianameye göre dün yüzbinlerce kişi Deniz Geçmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anarak suç işledi.

Mafyayla, suç örgütleriyle, siyaset-mafya ilişkisiyle, faili meçhul cinayetlerle pek ilgisi yok yargımızın, güncel suçlarla hiç ilgisi yok.

Ama belli ki Gezi eylemlerine katılmaktan başka eylemi olmadığı için insanları ağırlaştırılmış müebbet hapse, 18’er yıl hapse mahkûm etmek…

Birkaç anma mesajı paylaştığı için emekli bir matematik öğretmenini terörle ilişkilendirmek daha kolay geliyor.

Böyle devam!

Fazlası da mümkün ve belli ki niyet de var.

Öyle anlaşılmasını sağlıyor yargının bu uzun uzun ve vahim kopyala yapıştır iddianameleri.

Ancak 50 yıl geçti ve yüzlerce, binlerce kişi yargılandı bu nedenlerle.

Birileri ne yaparsa yapsın, bütün bunlar unutturamıyor Denizler’i…

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kırıkhan’daki büyük skandal açığa çıktı: Yoğun bakım hastaları boğularak öldü, “doğal ölüm” belgesi düzenlendi

Depremde yıkılan birçok hastanede unutulan hastaların hayatını kaybettiğini öğrendik. İlk kez yıkılmamış, faal bir hastanedeki hastaların ölüme terk edildiklerini de öğreniyoruz. Ve bunun nasıl itinayla gizlendiğini de görüyoruz

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil