15 Eylül 2019

Dipsiz bir kuyu: Mahkeme kapısı, vicdan kapısı, adalet kapısı

JİTEM’in 90’lı yıllar boyunca işlediği cinayetlerin dosyaları bir bir temizlendi, üzeri yine muntazam biçimde kapatılmak istenen karanlık kuyuda...

Çocukların ölümüne kimin tarafından öldürüldüğüne, insanların yok edilişine kimin eylemiyle katledildiklerine, çocuklarını kaybeden annelerin acısına hangi kapıda oturduklarına bakılarak yas tutulan bir coğrafya burası…

Kriminalize edile edile tüketilemeyen HDP’nin kapısında oturduğunda memleketin en acımasız şahinlerinin bile alkış tuttuğu, her yere nasılsa topluca giden “sanatçıların” en büyük performanslarını onlar için sergilediği anneler misal.

O anneleri kendi evlerinin kapısında görse, “teröristin annesi” diyecek, başka partinin kapısında görse müdahale edecek, çocuğunun ölüsü gelse gündüz defnetmesine izin vermeyecek insanların iki yüzlü merhameti ve siyaset odaklı çağrıları anlatıyor hikâyeyi.

Ve yine de o anneleri de anlamak için çabalayanlar, çocuklarına kavuşsun isteyenler, başka annelerle o anneler arasında zerre ayrım yapmadan bütün bir zulmün bitmesini isteyenler var bir yerlerde ve hâlâ.

Ama öyle az, öyle bedel ödetilen bir kalabalık ki onlar, seslerini duymak hep zorlaşıyor bu karanlıkta.

Bu yüzden dünyayı sadece kendi gözüyle gören, birilerini suçlamaktan hiç vazgeçmeyenlerin yüksek seslerinin arasında kalakalıyor insan bir zaman sonra, bir büyük sessizlikte.

Ve bu yüzden memleketin acıları da aşkları da sevgisi de hüznü de sahte ekseriyetle…

* * *

Bundan tam 11 yıl önce, bir grup yürekli ailenin başvurusu, bir grup yürekli avukatın inadıyla, Mardin Kızıltepe’de bir kuyu açıldı.

Üzeri betonla muntazam biçimde kapatılmış, herkesin içinde ne olduğunu bildiği ama yıllardır yüzünü tam aksi yöne doğru çevirdiği bir kuyu.

Jandarma nezaretinde açılan o kuyudan insan kemikleri çıktı. Bir bölümü kuyunun karanlığının hemen yüzeyindeydi, bir bölümünü bulmak için daha da fazla kazmak gerekti.

O kemikler, 1992-96 yılları arasında Mardin Kızıltepe, Dargeçit’te gözaltına alınan, bir daha izleri bulunamayan insanlara aitti.

Devletin Adli Tıp Kurumu, uzun uğraşlardan sonra hangi kemiğin hangi kayıp insana ait olduğunu belirledi. 22 kayıptan bir bölümünün ailelerinin artık dua edecek bir mezarları vardı. Ama elbette bununla yetinmemelilerdi.

Tıpkı kuyuda ne olduğunun bilindiği gibi, o kuyuyu kimlerin açtığını da biliyordu herkes elbette.

Sırlar çıkar bir gün yüzeye… Hele ki o sırlar herkes tarafından bilinmekteyse…

2008’de o kuyuyu açtıran, o soruşturmayı yürüten savcının başlattığı soruşturmada insanların öldürülüp kuyuya atıldığı anlaşıldı. Ancak 2014’te iddianameye dönüşebildi soruşturma.

Hayır, öyle sanıldığı gibi cemaat mensubu savcıların, hâkimlerin yürüttüğü bir soruşturma ve kovuşturma süreci sonunda da açılmadı bu dava.

Ama elbette davanın 9 sanığı buna sığındı, en kolayı da buna sığınmaktı.

Devletin artık gizlenemeyecek hale geldiğinde varlığını kabul ettiği JİTEM’in işlediği cinayetler iddianamede bir bir sıralandı. Zaten yargılama da o haliyle kaldı.

Nedeni belirsiz biçimde Mardin’den nakledilen davaya bakan Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, zaten bir süre sonra yargılama yapıldığı bile söylenemeyecek dosyayı geçen hafta karara bağladı.

Örgüt kurma ve yönetme, örgüte üyelik suçlarından yargılananlar beraat etti, zorla kaybetme, cinayet, yargısız infaz suçları ise zamanaşımına girdi.

* * *

JİTEM’le ilgili açılan diğer davalar gibi karanlık bir kuyuya atıldı dosya.

Bu kadar ağır suçlara rağmen hiç tutuklanmayan, gözaltına bile alınmayan muteber sanıklar, dolaşıyordu zaten ortalıkta, aklanacaklarını bilmenin rahatlığıyla.

JİTEM’in 90’lı yıllar boyunca işlediği cinayetlerin dosyaları bir bir temizlendi böylece. Hepsi aynı yerde, üzeri yine muntazam biçimde kapatılmak istenen karanlık kuyuda...

* * *

Kime anlatsanız, en stratejik aklıyla, “olur böyle şeyler” diyebiliyor bulunduğu tarafa göre bir çırpıda.

Oysa yüzleşmenin insanın canını acıtan, kendine tamamen doğruları söylemen gereken ve tam da bu yüzden aksi yöne kaçmana yol açan bir tarafı var. Eksik gedik kaldığında yüzleşmiş olmuyorsun yaptıklarınla.

Gerçekten ağlıyorsan anneler için, gerçekten çocukların ölmemesini, gençlerin daha dünya görmeden mezara girmemesini istiyorsan yüzleşmelisin.

O zaman işte hakkın olabiliyor bütün anneleri desteklemeye, oturdukları her kapıda.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cezaevi, dava ve yasaklar ülkesinde seçim sonrası "kulisleri": Erdoğan AKP'yi, Çukurambar Erdoğan'ı bırakır mı?

AKP'nin hikâyesi çok uzun bir zaman önce gecekondu mahallelerinden Çukurambar'a taşındı

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil

Devlet, ağzındaki baklayı çıkardı: "Ölmeniz, tedaviden daha ucuzsa…"

Devlet, ölüm durumunda ödeyeceği tazminat yüksek değilse, ilaç bedelini ödemek yerine ölmemizi tercih ediyor