12 Temmuz 2020

Yaşar Yıldırım: Borsada yatırım da yapabilirsiniz kumar da oynayabilirsiniz, seçim sizin

Borsa yatırımı, doğru yapılırsa, Türkiye’de yapılabilecek en iyi yatırım şeklidir

Ülkemizde yatırım araçları arasında genelde kendine arka sıralarda yer bulabilen Borsa İstanbul son dönemde hızla artan yatırımcı sayısı ile gündeme geliyor. Pandemi başlangıcında yaşanan düşüşü takiben çok hızlı bir çıkış yakalayan piyasamız tasarruf sahiplerinin de ilgisini çekmeyi başarmış görünüyor. Yılbaşından bu yana yeni açılan hesap sayısı 300 bini aşarken toplam yatırımcı sayısı da 1.5 milyonu geçmiş durumda. Bilinçli şekilde değerlendirildiğinde tasarruf sahiplerine çok iyi getiriler sunabilen hisse senedi piyasası, bilinçsiz yaklaşıldığında ise ciddi ve telafisi zor kayıplara sebep olabiliyor. Bugün piyasalardaki durumu, riskleri, fırsatları ve yatırım stratejilerini bilinçli yatırımcı kimliğiyle öne çıkan Yaşar Yıldırım’a sorduk.

Son dönemde sermaye piyasalarına, özellikle de Borsa İstanbul’a ilginin oldukça yüksek olduğunu gözlemliyoruz. Türk halkı genel olarak gayrimenkul gibi görece risksiz yatırım enstrümanlarını tercih etse de dönem dönem borsanın da ilgi çektiğini biliyoruz. Siz son dönemdeki bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

Bu dönem borsa yatırımının Türk yatırımcısı için öne çıkmasının, birbiri ile bağlantılı iki sebebi var bence.

Birincisi düşük faizli krediler sayesinde piyasanın fonlanması.

Bu sayede bireysel yatırımcının tabiri caizse, duran varlıklarını nakite dönüştürme şansı oldu. Yani mesela yatırımcının bir evi varsa, onu satıp, başka bir evi düşük faizli kredi ile alarak, kendisine düşük faizli bir nakit yaratmış oldu. Aynı şekilde taşıt için de bunu yapan yatırımcılar oldu. Faizi düşük bulduğu için direk ihtiyaç kredisi alanlar da oldu tabii. Yeni çıkan kararlar ile bankalar da, rasyo kurallarına uyabilmek için bu kredileri vermeye zorlanmış oldu bir nevi. Bu da piyasada nakit bolluğuna sebep oldu. Bu birinci sebepti.

Ama normal şartlarda bu oluşan, daha doğrusu borç ile edinilen nakit faize veya dövize de gidebilirdi. Ve fakat reel faizin eksilerde olması sebebi ile yatırımcı faiz yatırımına yönelmedi. Ki bence faiz bir yatırım aracı değildir zaten.  Yine dövizde de global sebepler ile likidite artması, yani döviz bolluğu yaşanması ve ulusal bazı ekonomik tedbirlerle de alım-satımın zorlaştırılması, dövize olan ilginin de azalmasına sebep oldu. Ki bence döviz de bir yatırım aracı değildir. Bu da yatırımcının risk iştahını arttırarak, son seçenek olan borsaya yönelmesine sebep oldu diyebiliriz.

Peki bu ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Yatırımcı için risk mi? Fırsat mı?

Burada yatırımcı için riski de, fırsatı da belirleyen yatırımcının borsaya bakış açısı diyebiliriz.

Yatırımcı eğer, diğer yatırım araçları gibi makul ve sürdürülebilir bir kazanç için buraya geldiyse mevcut şartlarda büyük bir fırsat içinde diyebiliriz. Çünkü bana göre Türk borsasındaki çoğu şirket yurtdışı eşleniklerine göre hem büyüme açısından daha avantajlı bir geleceğe sahip, hem de yine eşleniklerine göre uzun zamandır çok ucuz fiyatlamalara sahip.

Ve fakat yatırımcı, borsadaki günlük fiyat hareketlerine aldanıp, hırs ile yatırım anlayışından uzaklaşarak, kumar mantalitesi ile sözde yatırım yapmaya başlarsa, o zaman da borsa çok çok tehlikeli bir platform haline gelebilir. Çünkü borsa, rakamlar kadar, psikolojinin de etken olduğu bir yatırım aracıdır. "1 ayda yüzde 20 kazandım, o zaman 1 yılda yüzde 200 kazanacağım" hayalleri ile buraya yatırım yapan yatırımcı grubuna, borsa kasanın her zaman kazanacağını, değişik vadelerde mutlaka gösterecektir.

Ama finansal okuryazarlığı arttırarak, neye ve ne için yatırım yaptığını bilerek bu platforma gelen yatırımcıya da, makul ve sürdürülebilir kazançlar sağlanacağını gösterecektir.

Fakat burada göz ardı etmememiz gereken gizli bir tehlike daha var. Bu da tam da bizim dediğimiz gibi yatırım amacı ile borsaya gelip, şirketleri inceleyip, iyi şirketleri bulup, yatırım yapan yatırımcı, farkında olmadan fiyatı şişirilmiş şirketlere de yatırım yapabilir. Çünkü her zaman dediğim gibi, bir şirketin iyi olması yetmez, aynı zamanda fiyatının da uygun olması lazım.

İşte burada da finansal okuryazarlığın önemi ortaya çıkıyor. Şirketin iyi olmasını ayırt etmenin yanında, değerinde olup olmadığını da anlayabilmek gerekiyor. Maalesef bu konuda çok ciddi eksikliklerimiz var. Ve bu durumun borsaya küskün bir topluluk yaratabileceğinden dolayı çok endişeliyim.

Pandeminin özellikle Avrupa’yı etkisi altına alıp ABD’de de yayılmaya başladığı mart ayında gerek endeks bazında gerekse hisseler özelinde çöküş diye nitelendirebileceğimiz çok ciddi düşüşler yaşandı. Takip eden süreçte ise çok hızlı bir toparlanma gördük. Hatta ağırlıklı olarak küçük piyasa değerine sahip birçok hisse eski zirvelerini geçerek yatırımcılarına ciddi kazançlar sağladı. Bu hareketleri nasıl yorumluyorsunuz?

Pandemi döneminde dediğiniz gibi ciddi fiyat hareketleri oldu. Önce sert bir şekilde aşağıya ve hemen ardından sert bir şekilde yukarıya hareketler yaşadık. Ve hatta bazı hisseler pandemi öncesi zirvelerini bile geçtiler.

Ben aslında bu hareketleri normal karşılıyorum. Çünkü düştüğü dönemde ciddi bir belirsizlik vardı. Ne olacağını kimse bilmiyordu. Çoğu kişi karamsar tablolar bekliyordu. Ama sonrasında alınan tedbirler, vatandaşların bilinçlenmesi, sağlık sisteminin çökmeyeceğinin anlaşılması, salgının yayılmasının zamana yayılabileceği beklentileri, bu süreçte de tedavinin bulunma umudunun artması ve hayatın eskiye dönmeye başlamasıyla borsada da toparlanma oldu.

Genel durum bu olsa da bazı hisselerde gereğinden fazla toparlanma olduğunu da kabullenmemiz lazım. Piyasa fiyatlamalarda, aşağı giderken de, yukarı çıkarken de abartmayı çok sever. Bu borsanın doğasında vardır. Önemli olan bu abartmaları mal alırken yani aşağı doğru fiyatlamalar abartılırken kullanabilmektir. Mal satarken ise bu abartmaların içinde bulunmamak bence en güvenli yoldur.

Her zaman dediğim gibi borsa, 10 liralık bir malın, 5 liraya da, 25 liraya da satıldığı abartılı bir pazardır. Ve dediğiniz gibi bu dönem, 10 liralık malların 25 liraya satıldığı birçok hisse var maalesef borsamızda. O yüzden hisse seçerken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.

Sadece Nisan ve Mayıs aylarında 200 bin civarı yeni yatırımcının hisse senedi piyasasına geldiğini biliyoruz. Etkileyici bir yükselişe iştirak etme imkanı bulan bu yatırımcıların olası bir geri çekilmede geçmişte de örneklerini gördüğümüz üzere mağduriyetler yaşayabileceği sık sık dillendiriliyor. Siz böyle bir risk görüyor musunuz?

Evet, bu donem borsaya yeni giren yatırımcı sayısı çok fazla ve bu yatırımcıların önemli bir bölümü eder hesaplama konusunda yeterli donanıma sahip değil. Bu işe profesyonel olarak eğilmeden ya da zaman ve emek harcamadan bu donanıma erişmek de çok kolay değil açıkçası.

Dolayısıyla piyasa şu sıralar "şu sektör iyiymiş haydi alalım ya da şu sektör kötüye gidiyormuş haydi satalım" mantığıyla çalışıyor. Bu yüzden de piyasada ciddi anlamda şişmiş fiyatlamalar var.

Borsa yatırımı Türk yatırımcısının diğer yatırım seçeneklerine pek benzemeyen bir yatırım şekli. Burada mesela bir haftada yüzde 10 kazanmak mümkünken bunu faizle ancak 1 yılda alabiliyorsunuz. Emlakta belki bir yılda bile alamıyorsunuz. Tabii kazanmak olduğu gibi haftada yüzde 10 kayıp da mümkün borsada. Yeni yatırımcılar da borsaya girdiklerinde boğa piyasasına denk gelirlerse hızlıca yüzde 20-yüzde 30 kazanabiliyor ve tabiri caizse bir anda hayallere kapılabiliyorlar. Parasını ikiye üçe katlamanın hesabını yapmaya başlıyorlar. Halbuki mesela döviz yatırımında üç ayda yüzde50 kazanan biri ben her üç ayda bir yüzde50 kazanırım bundan sora diye bir hayale kapılmıyor. Bunun akla mantığa aykırı olduğunu biliyor.

Ama borsada böyle hayallere kapılmak insanı hırslandırıyor ve hata yapmaya itiyor. Dolayısıyla borsada hırsa kapılmadan sürdürülebilir bir kazanç ön planda olmalı. Bunu da büyük şirketlere, güvenilir şirketlere, uygun fiyatlara yatırım yaparak sağlarız. En önemlisi de finansal okuryazarlıkla değer biçmeyi öğrenerek, ‘neyi, ne için’ aldığımızı bilerek yatırım yapmamız gerekiyor. Aksi takdirde geçmişte olduğu gibi gelecekte de büyük mağduriyetler yaşanacaktır. Borsamız da şu anda buna gebe gibi duruyor açıkçası.

Piyasalarda işlem yaparken yatırımcıların dikkate aldığı temel analiz, teknik analiz, takas analizi gibi metotlar var. Hangi yöntemin daha verimli olduğuna dair ara ara yaşanan tartışmalara da şahit oluyoruz. Sizin temel analize daha yakın olduğunuzu, borsaların ana mantığı olan kârlı işletmelere ortak olma felsefesini benimsediğinizi biliyoruz. Bakış açınızdan biraz bahseder misiniz?

Dediğiniz gibi borsada değişik stratejilerle yatırım yapılabiliyor. Benim uyguladığım strateji genel anlamıyla bilanço odaklı temel analiz diyebileceğim bir yöntem. Bilançoları incelerim, faaliyet raporlarını okurum, sektörü, şirketin tedarikçilerini araştırırım, ham madde ve son ürün fiyatlarını takip ederim, yatırım planlarını incelerim. Daha sonra şirketin ederini ve büyüme potansiyelini bulmaya çalışırım. Ve mutlaka gelecekte elde edeceği karları hesaplamaya çalışırım. Mevcut fiyata göre yeterince iskontolu olduğunu düşünürsem de alım yaparım.

Alımlarımı da satımlarımı da genel olarak kademeli yapmaya çalışırım. Çünkü borsa "olmaz" dediğiniz birçok fiyatı "olur" olarak gerçekleştirmiştir. 10 liralık bir malı 5 liraya alırken şaşırmıyorsanız 3 liraya düşmesine de şaşırmamanız gerekiyor. Yani hazırlıklı olmanız gerekiyor. O yüzden de kademeli alım satım, psikolojiyi rahatlatmak için önemli bir yöntemdir.

Mümkün olduğunca garanti adımlar atmaya çalışıyorum. Bir şirketin benim alım kriterlerimi karşılaması için oldukça ucuz olması gerekir. Hatta mottom "çok ucuza alıp, ucuza satmaktır".

Borsayı daha çok tasarruflarını değerlendirmek için kullanan ve çok detaylı şirket incelemesi yapmaya bilgisi ve zamanı olmayan yatırımcılara nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?

Bu tarz yatırımcı için bence iki seçenek var,

Birincisi uzun vadeli yatırımı önerebilirim. Bu işte yeni ve nerelere bakacağını bilmeyen bir yatırımcı için uzun vade yatırım stratejisi en uygun olan yöntemlerden biridir.

İkincisi ise hisse senedi ağırlıklı fonlar değerlendirilerek, yatırımlarını profesyonellere teslim edilebilirler. Tabi burada da fonların yöneticileri ve tarzları araştırılıp karar verilmelidir.

Son olarak özellikle yeni yatırımcılara mesajınız, tavsiyeleriniz olur mu?

Birinci tavsiyem, borsa yatırımında hayallere kapılmadan sürdürülebilir bir kazanç hedeflemeleridir. Borsada kısa sürede yüksek kazançlar mümkün de olsa amaç bu olmamalıdır. Amaç sürdürülebilir makul getiriler olmalıdır. Zaten bunu sağladıktan sonra, birleşik getiri mucizesi gerekeni yapacaktır.

Kredi ile işlem yapmamaları bir diğer tavsiyem. Unutmayalım ki, birikiminizi kaybederseniz geçmişinizi, krediyle batarsanız ise geleceğinizi kaybedersiniz.

Son tavsiyem ise sabırlı olmalarıdır. Önemli olan para kazanmak değil, stressiz para kazanmaktır. Bir ev aldığınızda nasıl ki her gün fiyatına bakmıyorsanız, borsa yatırımına da bu şekilde yaklaşmanız lazım. Günlük fiyat hareketlerine karşı sabırlı ve duyarsız olmanız gerekir.

Tüm bu şartlar altında, hem borsaya gönlünü veren, hem de matematiğe inanan biri olarak söylemeliyim ki, borsa yatırımı, doğru yapılırsa, Türkiye’de yapılabilecek en iyi yatırım şeklidir.

Yazarın Diğer Yazıları

ABD teknoloji şirketlerinde tarihi ralli devam ediyor: Balon mu, fırsat mı?

Yoksa fiyat biçilen şirketler değil de özgürlüğümüz ve insanlığımız mı?

Sınırda karbon düzenleme mekanizmasının artıları ve eksileri

Karbon salınımı üretim esnasında yaşanıyor olsa da tüm sorumluluğu üreticilere yıkmak doğru mu?

Yeni bir zihniyet

Başarının sahip olunan maddiyatla ölçüldüğü bir zihniyetten topluma katkıyla ölçüldüğü bir zihniyete geçiş, insanların içinde bulunduğu kötü koşulların ortadan kalkmasına büyük fayda sağlayacağı gibi çevresel sorunların da önünün alınmasında kritik öneme sahip