17 Ocak 2020

Kore tarihi dizileri - I: Tarih neden önemli?

Çeşitli diziler yoluyla, bir nevi "Koreli Game of Thrones" diyebileceğimiz "Arthdal Chronicles" dahil, toplamda 1500 yıllık bir tarih gözünüzün önünden gelip geçiyor

Bir süredir Netflix üzerinden Kore tarihi dizilerini izliyorum. Bunların çoğu gerçek olayların, kurgusal hikâyelerle birleştirilmesinden oluşuyor. Kore diyorum çünkü tarihte Güney Kore-Kuzey Kore yok. Bu ancak 1945'de 2. Dünya Savaşı bitiminde bu şekle dönüşmüş.

Kore yarımadası, Japonya'nın tam karşısında, Çin'e ve (eskiden) Moğolistan'a komşu, Türkiye'nin üçte biri yüzölçümüne sahip olan bir bölge. Bu nedenle de karadan Moğollar, Mançuryalılar, Çinliler ve denizden Japonlar tarafından sürekli saldırıya ve hatta işgale uğramış. Ama Koreliler kültürlerini ve varlıklarını koruyabilmiş.

Sadece 20. yüzyıldaki Kore Savaşı sırasında değil, zamanında Göktürkler ya da diğer Türk devletleri ile Koreliler, düşmanlara karşı sürekli yardımlaşmış. Dizilerde zaman zaman Türk karakterlere de rastlıyorsunuz (gizemli korumalar yani yenilmez savaşçılar şeklinde).

Kore yarımadasında kayda değer krallıklar MS. 932-1392 arasında Goryeo Krallığı ve takip eden 1392-1910 Japon istilasına kadar, Joseon Krallığı. Goryeo öncesinde yarımada 3 krallıktan müteşekkil; Silla, Koguryo, Baekje. Bunlar Goryeo zamanında birleşiyorlar. Goryeo sonrasında da Joseon var. Bu yazının diğer bölümlerinde 'tarihçi gibi değil' ama filmler uzantısında bazı notlara değineceğim.

450 yıllık yazılı kore tarihi, Unesco Dünya Mirası kabul ediliyor

Yaklaşık 1500 yıllık tarihi görebildiğiniz çeşitli tarihi Kore dizileri var. Çünkü bu tarihin önemli bir kısmı yazılı. Neden yazılı derseniz, sebebi büyük bilgelerden birisi olan Sambong[1] usta. Asıl adı Jeong DoJeon olan yeni Konfüçyüsçü bilim adamı. Aşağıda şu anda Danyang bulunan heykelini görüyorsunuz. Seul'ün başkent olmasını da sağlayan Sambong'un o yüzyılda bile çağını aşan bilgeliği beni bir hayli etkiledi.

Sambong yozlaşmış olan Golyeo'nun 1300'lerin sonunda yıkılmasını sağlayan büyük bir bilge. 12 yılda oluşturduğunu söylediği ve yeni kurulan Joseon Krallığı'nın kuruluşunda dikte ettiği 'devlet yönetim sistemi' çok ilginç. Bunları ve ona dair başka şeyleri, bu yazının bir sonraki bölümünde '6 Flying Dragons' filmi içinde anlatacağım.

Kralı sınırlamak ve ülkenin yönetiminin yozlaşmasını önlemek için oluşturduğu denetçi yapısı yanısıra Sambong'un getirdiği en önemli yeniliklerden birisi 'tarihçiler'. Bu tarihçiler iki kişi olarak kralın yanında oturuyor. Olan biteni yazıyorlar. Birbirlerinin yazdıklarına bakamıyorlar. Kral ise ikisinin de yazdığına bakamıyor. Bu kralı kontrol amaçlı konulmuş bir yasa. Sambong bunu şöyle ifade ediyor:

"Krallar sadece tarihten korkar."

Joseon dönemini anlatan tarihi dizilerin hepsinde bu tarihçilerin fonksiyonunu ve kralların onlardan nasıl rahatsız olduklarını görebiliyorsunuz.

Bugün Kore tarihinin iyi bilinmesinin nedeni bu tarihçiler. 1413-1865 arasında Joseon tarihini mükemmelen kaydetmişler. 1900 ciltten oluşan bu tarih notları, günümüzde 2033'e kadar sürecek olan bir proje ile İngilizce'ye çevriliyor. Bu aynı zamanda dünya tarihinde bir krallığın tutulan en uzun süreli kayıtları durumunda ve bu nedenle de Unesco Dünya Mirası sayılıyor.

Dünya hep aynı döngüde mi gidiyor?

Kore tarihi dizilerini seyrederken, -günümüzde ya da geçmişte ülkemizde olan olayları benzeterek- aklınızdan "Hah şimdi daha iyi anladım" diye geçebiliyor. Çünkü bazı olaylar günümüzde "Allah allah neden olmuş ki" diye düşündürebiliyor. Ama bir film içinde seyrettiğinizde mantığını daha iyi kavrayabiliyorsunuz.

Örneğin bugün kullanılan Kore alfabesindeki 'yeni harfleri' 1400'lerde sahneye çıkaran ve bugün de Kore tarihi içinde 'büyük' unvanına layık bulunan iki kraldan birisi olan Sejong'un[2] karşılaştığı tepkileri gördüğünüzde, Latin alfabesine geçmek konusunda Atatürk'ün karşılaştığı ve sonrasında yaşanan engelleri daha iyi anlamak mümkün oluyor. Bu nedenle de bu dizileri büyük bir merakla izledim ve izliyorum. "Derin Kökleri olan Ağaç" isimli dizi filmde bu anlatılıyor. Onu da yazı dizimin üçüncü bölümde vereceğim.

Sonuçta çeşitli diziler yoluyla, bir nevi "Koreli Game of Thrones" diyebileceğimiz "Arthdal Chronicles" dahil, toplamda 1500 yıllık bir tarih gözünüzün önünden gelip geçiyor. Bunu seyrederken de dünyanın düzeninin pek de değişmediğini, bir döngü yaşandığını görüveriyorsunuz (ve bugünkü Türkiye'yi de anlıyor ve moralinizi düzeltiyorsunuz, bunu da neden dediğimi ayrıca anlatacağım).

Örneğin 'yozlaştı' diye yıkılan Golyeo'nun devamı olan Joseon'un da kısa süre sonra aynı düzeyde yozlaştığı görülüyor. Daha doğrusu, bir takım zenginliklerin ya da 'asil' kavramlarının sürdüğü ve fakirlerin hep fakir kaldığı, gücü eline geçirenlerin daha fazla güç elde etmek için her türlü entrika ve haksızlığı yapabildiği izleniyor.

Ya da, Ortaçağ dönemlerinin dünyasında kitaplara ve halkın eğitilmesine karşı yaklaşım Almanya'da, Türkiye'de ya da başka yerde neyse, Kore'de de öyle; gerçi kurgu olduğu detayı var ama Kore'nin misyonerlerle Katolikleştirilmesine başlandığı dönemi anlatan "Acemi Tarihçi" dizisinde 6 bin kadar kitabın toplatılıp ve yakıldığı görülüyor.

O zaman şöyle düşünüyorsunuz, "Dünya tarihi bir döngüden ibaret". Bir yandan mesela insan hakları konusunda Ortaçağ'dan çok daha iyiyiz (mi?). İleriye gidiyoruz belki ama neden yine aynı yere dönüyoruz?

21. yüzyıl din ve milliyetçilik akımları

Dünyanın önemli filozoflarından birisi kabul edilen Fransız Jean Paul Sartre'ın 20'li yaşlarda okuduğum bir kitabındaki satırlar beni çok şaşırtmıştı. Şöyle diyordu Sartre:

"21. yüzyıl din ve milliyetçilik akımlarının yükseleceği yıllar olacak."

Bu kitabı okuduğum dönem 1970'lerdi. O günlerde, 2. Dünya Savaşı sona ereli henüz 25 yıl olmuş ve Nazilerin yani Alman milliyetçilerin yarattığı vahşet ve dehşet nedeniyle dünya 'milliyetçilik' kavramından uzak duruyordu. 1960'ların yani Aydınlık çağ olarak adlandırılan özgürlüklerin hâlâ yaşandığı ve anlaşılmaya çalışıldığı bir dönemdi. Batı dünyasında Hippi çağı henüz bitmemişti ve uzantısında dinden uzaklaşma görülüyordu. Bütün bu nedenlerle, Sartre'ın sözleri bana anlamsız ve olamaz gibi görünmüş ve "Filozof ama dünyayı anlayamıyor" diye düşünmüştüm.

O yıllarda bana Trump'ın sözlerinden bir demet söyleseniz ve bir gün bir batılı başkan şunları söyleyecek deseniz, en hafifi ile inanmazdım, saçmaladığınızı düşünürdüm.

Ama 21. yüzyıla girdik. Birden bire karşımızda "Müslümanlara karşı Haçlı Seferi"nden bahseden bir Amerikan Başkanı fırladı :

Arkası da geldi tabii, Kasım 1991'de büyük kutlamalarla yıkılan Berlin Duvarı'na karşı, Meksika duvarını iftiharla sunan bir başkan ve bundan memnun olanları gördük:

Tabi İsrail ile Filistin'i ayıran ve üzerinde 'ırkçı duvar' (apartheid wall) unvanını hakeden, 2006'da bitirilen duvarı da unutmamak lazım.

Yani filozof Sartre bu işi biliyordu. Ben gençliğin aymazlığı ve bilgisizliği ile onu anlayamamıştım. Ama bugün de şunu soruyorum hâlâ; "Nasıl biliyordu?" Yani bu bir döngü müdür? İnsanlar bir çağda dine ve milliyetçiliğe sarılıyor, bir süre sonra bu bağlar gevşiyor, dibe vuruyor, sonra yeniden sıkılaşıyor mu? Ya da tam tersine birileri bunu yönlendiriyor, şartları yaratıyor mu?

Her neyse, Sartre biliyordu.

Bir sonraki bölümde, 50 bölümlük "6 Flying Dragons"ı özetleyecek ve bazı noktalara işaret edeceğim.

Ama öncesinde yeni medya çalışmaları ile tanıdığımız Prof. Dr. Mutlu Binark'ın kıymetli bir çalışmasına da değinelim.

Güney Kore dizileri (sadece tarihiler değil, romantik olanlar da var... onlara da değineceğim) bütün dünyada çok revaçta. K-POP yani Kore müziği gibi dizileri de çok popüler. Mutlu Hoca bizzat Kore'de yaşayarak ve söyleşiler yaparak bize bunun arka planını anlatan kıymetli bir eser sunmuş. Bu eser bence -günümüzde önemli bir ihracat kalemi TV dizileri olan- Türkiye Cumhuriyeti'nin de önem vermesi ve incelemesi, üzerinde çalışması gereken bir kitap. Bunu da hatırlatalım; kitabı şuradan bulabilirsiniz; Kültürel Diploması ve Kore Dalgası (Hallyu)

Bu yazının ikinci bölümünü "Yozlaşarak Yıkılan Devletler - Kore Tarihi Dizileri II" başlığı altında yarın okuyabilirsiniz.

[1] Jeong Dojeon (Sambong)

[2] Sejong the Great

Yazarın Diğer Yazıları

Depremi yaşayan 4 ilde nüfus 300 bin azalmış

Bölge nüfusundaki yüzde 7-8'lere varan azalma, sığınmacı açmazı ile birlikte düşünüldüğünde, Hatay başta olmak üzere bölgenin geleceği ve özellikle güvenliği açısından odaklanılması ve strateji geliştirilmesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor

Bakan "Türkiye emin ellerde" diyor, ama öyle mi?

USOM ya da Ulaştırma Bakanlığı gerçekten ülkemizin vatandaşlarının "emin ellerde" olması için çalışmak isterse, öncelikle operatörler-bankalar-savcılık-kolluk arasındaki eksik olan koordinasyon ve süreçleri tanımlamakla işe başlayabilir

Mahalli yönetim seçimlerin analizi (I)

Ekonomisi ve diğer tüm alanları güzel bir ülkede yaşamak istiyorsanız "cahil halk" retoriğinden kurtulun, iyi bir yurttaş olarak seçim kanunlarını, siyasi parti kanunlarını ve de ilgili mevcut gelişmeleri vs. yakından takip edin. En önemlisi gerçek verilere güvenin. O zaman "yine mi" mutsuzluğunu yenmek mümkün olur