27 Eylül 2019

Depremde neden telefonlarla değil, veri yoluyla haberleşebildik?

Dün yaşadığımız olayda GSM firmalarının kapasitesi ile ilgili sorun yok

Dünkü korku yaratan, 5,8 şiddetindeki İstanbul depremin arkasından herkes telefonlara sarıldı ama haberleşemedi. Şimdi bu durumu bir inceleyelim. Yani neyin olduğuna, neyin olmadığına bir göz atalım.

Dediğimiz gibi depremin arkasından GSM ve sabit telefonlar kilitlendi. Halk internet üzerinden ve ağırlıklı WhatsApp ile haberleşti.

Herkesin sorusu, "GSM şebekeleri yetersiz mi?" şeklindeydi.

Bu soruya cevabımız şu; 78 milyon kadar olan 3G ve 4.5G abonesi için her bir operatörün kendine göre yatırımı var. BTK raporlarında abone başına yatırım gibi bir rakam göremiyoruz. İnşallah bunu da raporlarına eklerler.

Ama normal zamanda aradığımızda genelde "aradığınız yöne doğru bütün hatlar dolu” gibi bir mesaj almıyoruz. Ya da aradığımızda, çağrımız boşa düşmüyor. Sadece baz istasyonlarının olmadığı yerlerde, "Servis Yok" mesajı alıyoruz. Bunun anlamı kapasitenin normal zamanlarda yeterli olduğudur.

Ama bu kapasiteler, "Günün birinde deprem olacak ve burada şu kadar milyon arama olacak" şeklinde planlanmaz. Başka deyişle "arızi durumlar göz önüne alınmaz”. Çünkü bu optimum yatırım açısından anlamlı olmaz.

Yani, nasıl ekmek fırınları tüm Türkiye'deki insanları planlayarak ekmek üretmezler, kendi bölgesinde satılan ortalama ekmek oranına göre ekmek üretirlerse, telefon sistemleri de ortalama kullanıma göre kurulur.

Dün  yaşadığımız olayda GSM firmalarının kapasitesi ile ilgili sorun yok. Asıl sorun burada değil. Asıl sorunlar;

  1. Haberleşmenin sürekliliğini sağlayacak, mobil telefon cihazlarıyla, mobil internet üzerinden telefon servisi (yani WhatsApp araması benzeri) için BTK 2013 yılında engelleme kararı verdi [1]. Bunun nedeni, GSM operatörlerinin gelirlerinin azalmasını engellemekti. Ama bu tür servisler bütün dünyada serbest.
  2. Tabi bunun olması için internet altyapısının geliştirilmesi lazım
  3. Deprem ya da afet anında bize hizmet vermesi gereken itfaiye, sağlık personeli, kolluk vs gibi görevli insanların organize edileceği ve kesintisiz haberleşebileceği, sürekliliği olan sistemin olmamasıdır.

1. WhatsApp ve Twitter ile yani internet üzerinden haberleştik

Dün deprem sonrası haberleşmemizi, WhatsApp ve Twitter üzerinden yaptık. Yani internet kullandık. Bu da internetin böylesine bir afet durumunda nasıl önemli olduğunu gösterdi.

Ama dün yaşadığımız olayda internet hatları konusunda yetersizlik görüldü. Bunu kaydedelim. Türk Telekom hatlarında kesintiler raporlandı. Aboneler kızgındı.

Altyapının bugün olduğu gibi tekel değil, çoklu olması lazım. Hele Türkiye'nin 170 küsur yılda kurduğu altyapının "imtiyazını" elinde tutan firmanın bugünkü halini görünce bunu daha fazla düşündük.

Bir an önce şebekelerimizin birden fazla ve çeşitli olması lazım. Çünkü bu şebekeler de depremde zarar görebilir. Birden fazla şebeke olduğunda ise, kesinti olsa bile diğer taraftan devam edilebilir.

Bildiğiniz gibi toplamda sadece 330 bin km fiberimiz var. Oysa en az 3-4 milyon km olmalıydı.

2. Mobil internet üzerinden ses neden serbestleşmedi?

Diğer yandan GSM operatörlerinin kapasitesinin bu kadar büyük yapılamayacağından bahsediyoruz ama aslında internet üzerinden görüşme yolu açılsaydı, bugün ses ile her şeye rağmen çok daha fazla sayıda görüşme yapılabilirdi.

Mobil internet üzerinden ses diyerek bir telefon cihazı ile (WhatsApp üzerinden yapılan sesli görüşmelere benzeyen) servis verecek firmaları kastediyorum. Bildiğiniz gibi internet üzerinden görüşmeler, GSM operatörünün ses gelirlerini azaltıyor.

WhatsApp benzeri platformlardan servis vermek, daha 2000'li yıllarda internet üzerinden ses sağlamakla başlamıştı[2]. Bunu defalarca yazdık ama BTK 2000'lerin başından itibaren sabit (VoIP), 2013'den sonra da mobil cihazlarla internet üzerinden sesi engelledi [1].

WhatsApp önce metin mesajlaşmayla başlayıp, 2015'ten sonra ses vermeye başlayınca, toplum tepki duyacağı için engellenmedi ama İstanbul (ya da başka şehirden) bir firma bu servisi bir mobil cihaz ile vermek istese, veremez. BTK'nın bahsettiğimiz kararı var [1].

Yani dün İstanbul'da ses haberleşmesinde sorun yaşamayabilirdik. Ya da daha az yaşayabilirdik. Ama BTK tarafından, mobil el cihazları üzerinden görüşme başlatmanın, GSM operatörleri lehine alınan ama tüketici aleyhine olan bir karar olduğuna da işaret edelim.

3. 20 yıldır neden bir acil haberleşme sistemi kurulamadı?

4 yıl önce 17 Ağustos yıl dönümünde yazdığımız yazıda "Afet Sırasında Haberleşme"[3] konusunu incelemişiz. O yazıda, ülkede 1999 depreminden itibaren 16 yıl geçtiği halde bir "acil durum haberleşme sistemi" olmadığından bahsetmişiz. Aradan 4 sene geçti ya da büyük Marmara Depremi’nden sayarsak 20 yıl geçti. Ama görevlilerin (itfaiye, sağlık, kolluk, vs) haberleşmesini sağlayacak, halkın haberleşmesi nedeniyle kesilmeyecek olan, GSM networkünden farklı bir sistem kurulduğunu göremedik.

Gerçi arada AFAD'ın bazı uyarı sistemleri [4], ve AYDES isimli bir sistem kurulduğunu gördük [5]. Ama bunların fonksiyonu sadece uyarı mesajları. Bahsettiğimiz kamunun kendisine ait bir networkün fonksiyonu değil. AFAD yukarıda bahsettiğimiz uyarı sistemleri ile Twitter üzerinde ancak şöyle bilgi mesajları yayınladı;

Çok önemli değilse deprem anında telefonu kullanmayın

Dediğimiz gibi mevcut şartlar altındadeprem anında, herkes telefonlara sarılınca, kapasite aşılıyor ve sistem kilitleniyor. Gerçi GSM operatörlerinin kapasitelerinin (yani 78 milyon kadar abonenin aynı anda kaç tanesinin konuşabildiği gibi) detaylarını bilemiyoruz. Ama sonuçta kapasite ne olursa olsun, deprem anında kilitlenecektir.

Bugün yaşadığımız deprem için bir bilgi verelim; "devreden çıkan baz istasyonu olmadı". Sadece depremden sonraki bir sürede kapasitenin üstünde telefon görüşmesi oldu. Çünkü sadece İstanbullular, İstanbullulları aramadılar. Ayrıca diğer şehirlerden ve yurt dışından İstanbullulları arayanlar oldu.

Bu noktada hepimizin dikkat etmesi gereken bir notu iletelim; deprem ya da diğer afetler olduğunda, bizim yani vatandaşların değil, görevlilerin haberleşmesi önemli. O nedenle bugünkü haberleşme altyapısı ile deprem anında, hem başkalarının ihtiyaçlarını, hem de asıl bu görevlilerin ihtiyaçlarını düşünerek, telefonları AZ ve ÖZ kullanmak lazım.

Devletin acil durum haberleşme sistemi kurması gerekli

Telefonları az ve öz kullanmak lazım çünkü bugünkü şartlar altında, devlet tarafından görevlilere tahsis edilmiş ayrı bir sistem yok.  Örneklersek; ABD'de FirstNet adı verilen ve kamu güvenliği genişbant ağı üzerinden acil durum haberleşmesi yapan bir sistemi var [6]. 

Kamunun kendisine ait bir 'network'ü olsa ne olurdu? Daha önce yayınladığımız ve içinde Marmara depreminden anektodların da yer aldığı bir yazıdan alıntılayalım [7]. Bunu 4 sene önce yayınladık ama bugün aynen geçerli:

- Sadece büyük bir deprem için olmasa bile sel, terör v.b. gibi bir çok sorunla karşılaşma potansiyeli olan ülkemizin bu acil durumlar oluştuğunda hâlâ kurumlar arası, hızlı ve kaliteli haberleşmede kullanılabilecek bir ortak sistem alt yapısından söz etmek mümkün değil.

- Hâlâ acil durum planlarında öncelikli sorumlulukları bulunan yaklaşık 40 ayrı kamu birimi için gerektiğinde kullanılabilecek ortak bir alt yapı bulunmuyor.

- Hâlâ, olası bir acil durumda “kaotik haberleşme” potansiyeli devam ediyor. Hâlâ, örneğin ihtiyaç duyulabilecek bir kepçenin ihtiyaç noktasına yönlendirilmesi saatleri bulabilecek. Hasar noktalarına ait (resim , video v.b.) bilgilerin paylaşılması çok uzun süreler alabilecek.

- Yaşanan felaketlerde ilk saatlerin ne kadar önemli olduğu çok iyi bilinmekte ama hâlâ ilk saatlerde ölümcül olarak ihtiyaç duyulan haberleşme alt yapısının var olmadığı gerçeği burnumuzun dibinde duruyor.

- Ve maalesef, sistemin kullanılmasıyla kurtulabilecek onlarca, yüzlerce, on binlerce can hâlâ büyük bir potansiyel risk altında. Bu canlar hiç şüphesiz ki çocuklarımızın, ailemizin, dostlarımızın ve bizlerin canları.

Dikkatimizi çeken hususlar

Son olarak dikkatimizi çeken hususları aktaralım;

  1. AKP yetkilileri olaya hemen el koymuş gibi gözükseler de, son 20 yılda ne yaptıklarını yani şehri nasıl beton ormanına çevirdiklerini ve hatta onbinlerce deseler de, "toplanma alanlarının" da betona çevrildiğini hepimiz biliyoruz [8].  Neyse ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu toplanma yerlerinin sayısını arttıracaklarını söyledi.  Umarız İmamoğlu sözünü tutar ama biz de takip edeceğiz.
  2. Eski Turkcell Genel Müdürü Kaan Terzioğlu, büyük buluş diyerek drone üzerine konulan mobil baz istasyonu duyurmuştu. Reklamlarını epeyce görmüştük. Bunları depremde görebildik mi? Turkcell de mi "Algıya" oynuyor? [9]
  3. 5G teknolojisinde "Dilimleme" denilen bir özellik var. Bu özellik deprem gibi durumlarda, bant genişliğini dilimlemeye yarıyor. Böylece kamuya ya da hastanelere ya da vatandaşa dilim ayırmak ve bu dilimleri genişletip, daraltmak mümkün olacak. Ama ülkemize 5G en erken 2025-2028'de gelecektir. Dilimleme teknolojisini Silikon Vadisindeki Türk Şirketi Netsia başarmış durumda [10]

Deprem hayatımızın gerçeği olduğu için teknoloji portali de olsak, zaman zaman deprem ile ilgili çeşitli haberleri ve bilgileri sunduk. Bunları toplu olarak BURAYI TIKLAYARAK okuyabilirsiniz.


[1] Internet üzerinden Yetkisiz Elektronik Haberleşme Hizmeti Sunumu

[2] Hukukçu Gözüyle, Kaçak Trafik ve VoIP Baskınları

[3] 17 Ağustosun 16cı Yıldönümünde, ‘Afet Sırasında Haberleşme’ Konusunda Ne Durumdayız?

[4] TÜBİTAK BİLGEM ile AFAD, Savaş ve Doğal Afet Durumunda Vatandaşları Uyaracak Sistem Geliştirdi

[5] AFAD, AYDES Afet Yönetim Sistemini Duyurdu

[6] First Responder Network Authority

[7] Acil Durum Haberleşme Sistem Alt Yapısı : Sistem Tartışmaları mı? Karar Sürecinin Sorgulanması mı?

[8] İstanbul’da Afete Yönelik Acil Eylem Planı’ndaki 480 Çadır Kent Alanı, Rezidans ve Alışveriş Merkezlerine Dönüşmüş

[9] Drone Üstüne Baz İstasyonu Konularak Teknoloji Şirketi Olunur mu?

[10] Argela Demonstrates Dynamically Programmable end-to-end Network Slicing for 5G on M-CORD

 

Yazarın Diğer Yazıları

Depremi yaşayan 4 ilde nüfus 300 bin azalmış

Bölge nüfusundaki yüzde 7-8'lere varan azalma, sığınmacı açmazı ile birlikte düşünüldüğünde, Hatay başta olmak üzere bölgenin geleceği ve özellikle güvenliği açısından odaklanılması ve strateji geliştirilmesi gereken bir konu olarak önümüzde duruyor

Bakan "Türkiye emin ellerde" diyor, ama öyle mi?

USOM ya da Ulaştırma Bakanlığı gerçekten ülkemizin vatandaşlarının "emin ellerde" olması için çalışmak isterse, öncelikle operatörler-bankalar-savcılık-kolluk arasındaki eksik olan koordinasyon ve süreçleri tanımlamakla işe başlayabilir

Mahalli yönetim seçimlerin analizi (I)

Ekonomisi ve diğer tüm alanları güzel bir ülkede yaşamak istiyorsanız "cahil halk" retoriğinden kurtulun, iyi bir yurttaş olarak seçim kanunlarını, siyasi parti kanunlarını ve de ilgili mevcut gelişmeleri vs. yakından takip edin. En önemlisi gerçek verilere güvenin. O zaman "yine mi" mutsuzluğunu yenmek mümkün olur