13 Aralık 2019

Yeni partiler nasıl başarılı olur?

Davutoğlu ve-veya Babacan'ın başarılı olmaları merkez sağı yeniden inşa edip edemeyeceklerine bağlıdır

Türkiye'de sosyalist olanlar hariç siyasi partiler sınıf partisi niteliği taşımazlar.

Belli bir ideolojiye sahip olsalar bile amaçladıkları kitle partisi olmaktır. Bu nedenle mevcut partiler de, yeni kurulan partiler de toplumun her kesiminin oyuna taliptir.

Türk siyasetindeki bu gelenek kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk'e ve kurucu parti CHP'ye kadar dayanır.

Atatürk, CHP'yi kurarken bir sınıf partisi olarak değil toplumun her kesimini temsil edecek bir kitle partisi olarak kurmuştur. Toplumun tüm kesimlerinin, ortak çıkar anlayışıyla CHP'nin ilkeleri etrafında toplanmasını amaçlamıştır. Bu yönüyle korporatist bir felsefeye sahiptir.

Küçük partiler olarak kalacağı tahmin edilen muhalefet denemelerinin Atatürk'ün beklentilerinin aksi yönde sonuçlar doğurması ve etkili Kürt isyanları, CHP'nin "devlet aygıtı" olmadan laiklik başta olmak üzere devrimleri hayata geçirmesinin mümkün olmadığını göstermiştir.

CHP'nin tek parti yönetimine geçmesinin ve parti-devlet uygulamasının nedeni budur.

Atatürk'ün CHP eliyle laik bir devlet kurması, parti içindeki ve dışındaki muhalefetin güçlü dayanaklarından biri olmuştur.

Muhalefetin ikinci önemli dayanağı da CHP'nın katı devletçiğidir. Hem siyasal hem ekonomik anlamdaki devletçilik de muhalefetin "komünizm geliyor" propagandasına yaslanmasını kolaylaştırmıştır.

Muhalefetin dayandığı bu iki temel argümana, İkinci Dünya Savaşı koşullarında eklenen ekonomik zorluklar, ağır vergiler, temel gıda maddelerinin karneye bağlanması gibi zorunlu uygulamalar, Demokrat Parti'nin temsil ettiği ikinci akımın kaynağıdır. Bu faktörler Türkiye'de CHP'nin karşısındaki akımın karakterini oluşturmuştur.

Süreç içinde CHP, ortanın solu ve oradan sosyal demokrasiye doğru yönelip merkez solu; 1950'de iktidara gelen dindar, muhafazakâr, komünizm karşıtı, anti-devletçi, özel sektörcü akım da merkez sağı oluşturmuştur.

Merkez sağdan İslamcı ve Türk milliyetçisi iki akım, daha belirgin hale gelerek ayrı akımlara dönüşmüştür. İslamcı akımı Necmettin Erbakan'ın liderlik ettiği partiler, milliyetçi akımı da Alparslan Türkeş'in liderlik ettiği partiler temsil etmiştir.

Merkez soldan ise Kürt milliyetçisi akım ayrılmıştır.

Merkez soldan ayrılış 1980'ler sonrasında gerçekleştiği için öncesinde Türk siyaseti "dört eğilim"le tarif edilmiştir: Merkez sağ, merkez sol, milliyetçi ve İslamcı… Bu eğilimlere kalıcı bir akım olarak HDP ve öncüllerinin temsil ettiği Kürt milliyetçisi akımı da eklemek gerekir.

Bu tablo içinde, 1950'den sonra askeri darbe dönemleri dışarıda tutulduğunda CHP'nin temsil ettiği merkez sol ancak kısa süreli koalisyon ortağı olarak iktidar olabilmiştir. Merkez sağ ise bazen tek başına bazen milliyetçi ve-veya İslamcı partilerle kurduğu koalisyonlarla CHP ile kıyaslanmayacak kadar uzun yıllar iktidar olmuştur.

Çok partili sürecin ortaya çıkardığı siyasi gerçek Türkiye'de merkez sağı barındıran partilerin daha kolay iktidar olduğudur.

1980 ve 2000 sonrası

1980 sonrasında Turgut Özal'ın iktidar olmasındaki en önemli faktör "dört eğilimi" birleştirme iddiası ve partisi ANAP'ı bu iddiaya uygun biçimde örgütlemesidir. ANAP'ın aldığı oyların belirleyici kaynağı, kapatılan Adalet Partisi'nden gelen merkez sağ destek ve Milliyetçi ve İslamcı akımın desteği görece daha azdır.

1987 yılına kadar bu yapısını koruyan ANAP, o yıl yasakların kalkması ve Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş'in siyaset sahnesine dönmeleri üzerine gücünü kaybetmeye başlamıştır. Dört liderin partilerini kurmalarıyla ANAP'taki dört eğilim büyük ölçüde eski mecralarında kurulan partilere dönmüştür.

Merkez sağ, Demirel ve Özal etrafında toplanmış ancak cumhurbaşkanı olmaları nedeniyle arkalarından gelen liderler DYP ve ANAP'ta merkez sağı tutma başarısını gösterememişlerdir.

2000-2001 krizlerinin ardından merkez sağdaki iki partinin (DYP-ANAP) çökmesi, "dört eğilimi" temsil ettiği iddiasındaki AK Parti'nin tek başına iktidar olmasındaki en önemli faktördür.

Son dönemde Türk siyaseti AK Parti'den doğacak iki yeni partiyle yakından ilgili. Biri eski Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kurduğu parti, diğeri de eski bakan Ali Babacan'ın kuracağını ilân ettiği parti.

Ortak sedef merkez sağ

Bu iki yeni parti ile birlikte merkez sağda konumlanan iddialı parti sayısı üçe çıkacak.

Daha önce MHP'den ayrılarak kurulan İyi Parti de milliyetçilik niteliği önde ancak merkez sağ seçmeni hedefleyen bir parti konumundadır.

Bu üç partinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti karşısında başarılı olmaları ancak merkez sağı iktidar partisinden ayırıp kendi etraflarında toplamalarına bağlıdır. AK Parti'nin 2002'de ve sonraki yıllarda iktidara gelmesinin nedeni CHP ve dışındaki sol değil, merkez sağın çökmüş olmasıdır.

Merkez sağ seçmen, partilerini (DYP-ANAP) baraj altında bırakmış ve AK Parti çatısı altında toplanmıştır.

Bu koşullar altında Davutoğlu ve-veya Babacan'ın başarılı olmaları merkez sağı yeniden inşa edip edemeyeceklerine bağlıdır.

Aynı durum İyi Parti için de geçerlidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.