09 Nisan 2021

Mağduriyet politikasının sonu

Artık iktidar mağduriyete uğrayan değil, mağduriyet yaratan bir pozisyondadır. 20 yıla yaklaşan bir süre kesintisiz ve tek başına iktidar olmuş bir lideri ve partinin mağdur edilmesine olanak yoktur

AK Parti'nin iktidara gelişinde de kalışında da mağduriyet politikasının payı büyüktür.

AK Parti lideri olarak Tayyip Erdoğan, temsil kesimin mağduriyetini etkili propaganda alanı olarak değerlendirmiş, başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı süresince de bu politikayı terk etmemiştir.

Erdoğan, bugün de 103 emekli amiralin ortak görüş açıklamasını, "darbe tehdidi" olarak yorumlayıp, CHP'yi de sorumlu tutarak yeni bir mağduriyet söylemine geçmiş görünüyor.

Emekli amirallerin bildirisinden yola çıkarak, CHP'yi iktidara karşı darbe hazırlamakla, darbe çağrısı yapmakla suçlamasının maddi temelleri olmadığını iktidar da biliyor. Ancak, daha önce yaptığı gibi bu konuyu da bir propaganda malzemesi olarak kullanmaya niyetli olduğu iktidar sözcülerinin söyleminden anlaşıldı.

AK Parti iktidara gelirken; üniversitelerde türban yasağı başta olmak üzere tarihten çıkardığı husumetlerle de dindar kesimin baskılandığı, haklarının ihlal edildiği, inanç ve ibadet özgürlüğü olmadığı, dindarların, türbanlıların, kamu görevine alınmadığı söylemine dayalı mağduriyet politikası etkili oldu, önemli ölçüde destek gördü.

Bu söylemin bir kısmı, özellikle 28 Şubat sürecindeki uygulamalarla maddi gerçeklere dayanıyordu. Bir kısmı ise; özellikle İsmet Paşa dönemine atfen CHP'nin camileri yaktığı, ahıra çevirdiği iddiaları ise gerçeklerden uzak iddialardı. Buna karşın AK Parti, doğru olmadığını bildiği halde bu söyleminden hiç vazgeçmedi. Hüsamettin Cindoruk'un, halkın bir kesimini gerçek olmayan söylemlerle etkilemeye örnek gösterdiği "İsmet paşa için asker kaçağı derdik, buna inanırlardı" sözünü anımsatacak birçok gerçek dışı söylemin de propaganda malzemesi olarak kullanıldığı alanlar oldu.

"Darbe yapacaklar" söylemiyle salınan korku içinde, kumpas davalarıyla Türk Silahlı Kuvveleri'nde yapılan tasfiye de taze örneklerden biriydi.

Bu sürecin sonunda FETÖ'nün giriştiği kanlı darbe kalkışması, iktidarın "darbe korkusu" üzerinden politika yürütmesini kolaylaştırdı. Bugün iktidara yöneltilen eleştirileri hemen "darbe çağrısı, vesayet özlemi" olarak yorumlayan iktidar emekli amiraller olayında olduğu gibi bu söylem üzerinden tabanını genişletmeye, kaybettiği desteği geri kazanmaya çalışıyor.

Ancak bu mağduriyet politikasının da artık sonuna gelindiğini gösteren önemli işaretler var. Daha önce İlker Başbuğ'un söyleşisi, bir şirketin yayımlanmamış reklam filmi, Fikri Sağlar'ın türbanlı hakimlerle ilgili başka yöne çekilen açıklamaları, CHP Mersin milletvekilinin yine amacı dışında yorumlanan sözlerinden üretilen "darbe mağduriyeti" söylemi kamuoyunda karşılık bulmadı. Emekli amirallerle ilgili olarak CHP'yi darbecilikle suçlayan yeni söylemin de gerçeklere oturmadığı için kamuoyunda güçlü bir destek bulması zayıf bir olasılıktır.

Artık iktidar mağduriyete uğrayan değil, mağduriyet yaratan bir pozisyondadır. 20 yıla yaklaşan bir süre kesintisiz ve tek başına iktidar olmuş bir lideri ve partinin mağdur edilmesine olanak yoktur.

Bu söylemi 20 yıllık iktidarın sonunda bile kullanmak ciddi bir inandırıcılık sorunu yarattığı gibi karşı sorgulamaya da neden olmaktadır. İktidarın mağduriyet söylemi, "madem öyle 20 yıldır mağduriyet yaratacak sorunları neden çözmediniz" sorusuyla karşılanmaktadır.

Bu sorgulamaya, artık türban sorununun çözüldüğü, üniversitelere gitmenin serbest olduğu, askeri kurumlar ve yargı kurumları dahil olmak üzere her türlü kamu kurumunda görev yapmanın mümkün olduğu gerçeği de dahil edilmektedir.

Hatta durumun tersine döndüğü de bir gerçektir.

Türbanlı olmak, tarikat mensubu olmak artık bir mağduriyet değil. Aksine  mağrur olma nedeni haline gelmiş durumdadır. Mağdur olmak bir tarafa, tam aksine üstünlük kazandıran bir faktöre dönüşmüştür. O kadar ki, milletvekili olmadan veya kamu görevi üstlenmeden başı açık olan birçok AK Partili, milletvekili olduktan veya kamu görevini üstlendikten sonra başını örtmeye başlamıştır. Bunun örnekleri az değildir.

Yine ekonomi alanında muhafazakâr, dindar hatta dinci olmak bir üstünlük niteliğine dönüşmüştür. İktidar bu alanlarda yaptığı tercihlerle kendine bağlı yeni bir zengin kesim yaratmıştır.

Artık kamu görevine girişte, mağdur olanlar başı açık, laik, çağdaş yaşam tarzına sahip olan gençlerdir. Kıyafetiyle, yaşam tarzıyla laik görüntü veren, AK Parti'den, önemsenen bir tarikattan veya şeyhten referans getirenler karşısında iş kurup iş almaları veya kamu görevine girmeleri mümkün değildir.

Bu gerçekler ortadayken, iktidarın hâlâ mağduriyet politikası yürütmesinin kamuoyunda eskisi kadar etkili olması gerçekçi bir beklenti değildir.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.