20 Ağustos 2021

Laik yapının kemirilmesi

Türkiye, yaşamakta olduğu süreçte, özellikle laik yapı, bilimsel eğitim, kadın-erkek eşitliği açısından Atatürk devrimlerinin ve gösterdiği hedeflerin tersi bir yönde ilerliyor. Laik yapı, bilimsel eğitim ve toplumsal cinsiyet eşitliği günden güne kemiriliyor.

Türkiye, nüfusu Müslüman olan ülkeler asında laik ve demokratik yapıya sahip ilk ve tek ülkedir. 

Laik niteliği, Türkiye Cumhuriyeti’ni diğer Müslüman ülkelerden ayırdığı gibi çağdaş devletler topluluğu içinde saygın bir yere sahip olmasını sağlamıştır. Laik cumhuriyeti demokratik bir yapıya kavuşturmuş olması bu saygınlığını daha da artırmıştır. Aydınlanma ve modernleşme süreciyle örnek gösterilen bir ülke konumuna gelmiştir. 

Türkiye, bu konumunu Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, bir dizi devrimle, laik, modern bir devlet kurmayı başaran Mustafa Kemal Atatürk’e borçludur. 

Taliban’ın Afganistan’da iktidarı yeniden ele geçirmesinden sonra ilk iktidarı döneminde yaptıklarını anımsayan Afgan aydınlar arasında ve Türkiye’de Atatürk’ün ve laikliğin önemi ve değeri daha çok dillendirilmeye başlandı. Atatürk’e ve devrimlerine yapılan atıflar arttı. 

Laiklik ve demokrasi karşıtı, şeriatçı Taliban’ın, özelliklere kadınlara yaptıkları anımsanınca, Atatürk’ün kadın-erkek eşitliğine, akıla ve bilime dayalı eğitime dönük devrimleri,  aydınlanma ve sanayileşme hamlelerinin önemi daha iyi kavrandı.

Ancak Türkiye, yaşamakta olduğu süreçte, özellikle laik yapı, bilimsel eğitim, kadın-erkek eşitliği açısından Atatürk devrimlerinin ve gösterdiği hedeflerin tersi bir yönde ilerliyor.

Laik yapı, bilimsel eğitim ve toplumsal cinsiyet eşitliği günden güne kemiriliyor.

Sivil ve asker bürokraside tarikatların etkisi ve ağırlığı bu iktidar döneminde zirve yapmış durumda.

Türkiye, tarikatların baskısı ve oy şantajıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamayı ve kadına şiddeti önlemeyi amaçlayan, bir zamanlar öncülük etmekle övündüğü İstanbul Sözleşmesi’den çıktı.

Çok çarpıcı, taze bir örnek Adalet Bakanlığı’ndan geldi.

Adalet Bakanlığı, Boğaziçi Üniversitesi'nde Kâbe görselinin yere serildiği gerekçesiyle yapılan tutuklamalarla ilgili Anayasa Mahkemesi’ne gönderdiği yanıtta, eşcinselliğin İslam dininde "haram" kabul edildiğini ve tutuklama kararının hukuka uygun olduğunu savundu. Oysa Türk Ceza Yasası’nda “haram” diye bir suç düzenlemesi yoktur. Şeriatta vardır.

Covid-19 salgını nedeniyle getirilen kısıtlamalar bahane edilerek içki satışlarının ve müzik yayınlarının yasaklanması uygulaması da henüz belleklerde tazeliğini koruyor.

İleride, İslamcı akımlara destek ve kaynak olmak üzere yeni bir nesil yetiştirme gayretleri eğitim alanında dikkati çekici boyutlara ulaştı.

Okul öncesi yaşta çocuklardan başlayarak Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda din ağırlıklı eğitim öne çıkmaya başladı. Milli Eğitim Bakanlığı, İslamcı vakıf, cemaat, derneklerle eğitim sözleşmesi yapıyor. Çarşaflı, sarıklı vakıf mensupları okullarda din eğitimi vermeye başladılar. Vakıfların Kur’an kurslarına katılımı artırmak için ilçe eğitim müdürlerinin okul müdürlüklerine gönderdikleri genelgeler ortaya çıktı.

Harem-selamlık uygulaması kamusal alana taşındı.

Bir öğretmen çift Urfa Öğretmenevi’nde kadınlar ve erkekler bölümleri oluşturulduğu için birlikte kalamadıklarından şikâyetçi oldular.

Bu uygulamayı doğrulayan eğitimci CHP Milletvekili Yıldırım Kaya, birçok öğretmenevinin bu şekilde ayrıldığını ifade etti.  Bu konuda öğretmenlerden çok fazla şikâyet aldıklarını paylaştı.

Kaya, dünkü sohbetimizde, eğitim alanında laiklik karşıtı faaliyetlerin ne kadar yoğunlaştığına ilişkin çarpıcı bilgiler verdi.

Örneğin, özellikle kapatılan köy okullarının tarikatlara, cemaatlere tahsis edildiğini söyledi. Tarikatların kendilerine tahsis edilen köy okullarında, çocuklara kendilerine göre din eğitimi verdiklerini belirtti. Tarikat ve cemaatlerin bu okulları 3 yaşındaki çocuklar dâhil sübyan mektepleri olarak kullandıklarını vurguladı. Bu tür uygulamaların özellikle İstanbul, Bartın ve Rize’de çok yoğunlaştığını belirtti. Öğretmenevlerindeki uygulamanın kadın öğretmen odaları ile erkek öğretmen odalarının ayrılarak okullara taşındığı bilgisini paylaştı. Milli Eğim Bakanlığı’nın sözleşme yaptığı vakıfların, okullarda okul öncesi yaştaki çocuklar dâhil kızlara çarşaf, erkeklere sarık giydirerek geçit törenleri, müsamereler yapıklarını anlattı.

Başta İstanbul olmak üzere birçok il ve ilçede 100’e yakın medresenin faaliyet gösterdiğini belirtti. Bu medreselerde ve Kur’an kurslarında çocukların Atatürk ve laiklik karşıtı olarak yetiştirildiğine dikkat çekti.

TBMM Başkanlığı’na verdiği soru önergelerine konu ettiği çarpıcı örnekleri anımsattı.

Örneğin, 3.8.2018 tarihli soru önergesinde, Rize Müftülüğü’nün  düzenlediği 3. İl Geneli Hafızlık İcazet Merasimi’nde sarıklı ve cübbeli erkeklerin önde, çarşaflı kadınların arkada yer aldığı toplulukla birlikte yaşları çok küçük çarşaflı, sarıklı, cübbeli çocukların da yürütüldüğünü, bu uygulamanın Çocuk Hakları Sözleşmesi ve İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu vurgulayarak, tören kapalı spor salonunda yapılmasına karşın neden böyle bir yürüyüş yapıldığını, amacın ne olduğunu sorduğunu vurguladı.

Yine okullarda cemaatlerin açtığı mescitleri sorguladığını vurgulayarak öğrencilerin tarikat ve cemaatlere yönlendirilmesine ilişkin soru önergelerine tatmin edici yanıtlar alamadığını belirtti. Tarikat ve cemaatlerdeki tecavüz olaylarını da soru önergelerine konu ettiğini ancak o önergelerin akıbetinin de aynı olduğunu vurguladı.

Kaya’nın verdiği bilgeler ve soru önergesine konu ettiği olaylar, eğitim sisteminin, laiklik karşıtı, İslamcı bir nesil yetiştirmek amacıyla bilimsellikten ne kadar uzaklaştığını açık biçimde gösteriyor.

Böyle bir eğitimden geçen çocukların yarın nasıl bir gençlik olarak karşımıza çıkacağı ciddi bir sorundur. 

İktidarın eğitimde izlediği bu anlayışı dış politikada da sürdürdüğü görülüyor.

İktidarın Mısır’da, Suriye’de, Libya’da, Tunus’ta İhvancı (Müslüman Kardeşler) bir politika izlediği sır değil. Suriye’de Müslüman Kardeşler iktidara gelemedikleri için Esad’la, Mısır’da darbeyle devrildikleri için Sisi’yle, Libya’da aynı gerekçeyle Hafter’le görüşmeyen, aynı masaya bile oturmayan iktidar bugün Cumhurbaşkanı düzeyinde Taliban’la görüşmeye hazır olduğunu ilan etti.

Türk askerinin Afganistan’da bulunmasının Taliban yönetimini de güçlendireceğini duyurdu.

Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesine kadar, Kabil Havaalanı’nı NATO gücü olarak Taliban’a karşı koruyan Türkiye, şimdi aynı görevi Taliban için yerine getirmeye hazır ve çok istekli.

İktidarın içeride ve dışarıda izlediği bu politikanın Türkiye için yol açabileceği maliyet üzerinde acilen düşünmesinde, politikalarını gözden geçirmesinde büyük fayda vardır.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.