20 Mart 2020

Konut satışı Koronavirüs'le mücadele aracı olabilir mi?

Tarihi olacağı vurgulanan toplantıdan çıkan kararların, bakanları, bürokratları ve katılımcı TOBB ve benzeri işveren temsilcilerini memnun edeceği, işçi sendikaları, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği ve benzeri meslek kuruluşlarının davet edilmemelerinden de belliydi

Koronavirüs'ün yarattığı ekonomik ve sosyal tahribatı onarmak için alınan kararları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açıkladı.

"Ekonomik İstikrar Kalkanı" adıyla açıklanan kararlara bakıldığında, kalkanın sermayeyi ve işvereni koruyan ancak işsiz ve emekçi kesimi koruma dışında bırakan nitelikte olduğu görülüyor. Kararların, işsizler, bu süreçte işini kaybedecekler ve düşük gelir grubunu rahatlatan bir yönü yok. Sosyal devletin anayasal görevi olmasına rağmen önlem paketinin sosyal bir amaç taşımadığı anlaşılıyor.

İşsizler ve işten atılanlar

Türkiye yüzde 13,5 olarak açıklanan oranla işsizlikte rekor kırmış durumda. İşsizler ordusuna Koronavirüs nedeniyle kapatılan ve işleri yok denecek kadar azalan işletmelerin işçi çıkarmaları veya ücretsiz izin uygulamaları nedeniyle çok hızlı büyüdüğünü ve büyüyeceğini tahmin etmek zor değil.

Salgın hastalık tehdidi altında Erdoğan’ın açıkladığı ekonomik önlem paketinde bu kesimin devlet güvencesinde korumaya alınması beklenirdi. Örneğin DİSK Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nun açıkladığı gibi Koronovirüs'le mücadele süresince işçi çıkarılmasının yasaklanması gibi. Sosyal devletin bir gereği olarak bu durumdaki esnaf ve küçük ölçekli işletmelerin ödeyemediği saptanan ücretler devlet tarafından ödenebilirdi. Keza bu durumdaki esnaf ve küçük işletmelere doğrudan maddi destek sağlanabilir ve Koronavirüs tehlikesi ortadan kalkıncaya kadar esnafın ve küçük işletmelerin iflasını önlemek amacıyla devlet fonlama yapabilirdi.

Açıklanan paketten yararlanacak işverenler için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği "istihdam kaybı yaratmamak kaydıyla" ifadesi kesin bir koşul niteliği taşımıyor. Bu kararların uygulanmasında nasıl bir mekanizmasının işleyeceği de henüz belli değil.

Sermayeden ziyade emek-yoğun çalışan esnaf, zanaatkâr, küçük ölçekli işletmelerin ücret, vergi, sigorta pirimi gibi yükleri belirli koşullar ve süre için devlet tarafından üstlenilebilirdi.

Yine işsizler, emekliler, bu süreçte işsiz kalacak olanlar ve düşük gelir grupları için elektrik, su, gaz ödemeleri tümüyle ertelenebilir, temel ihtiyaç ve temizlik malzemeleri üzerindeki yükü düşürülebilir hatta sıfırlanabilirdi.

Avrupa devletlerinin açıkladığı yüz binlerce Euro'luk iş güvencesi veren paketler karşılığında Türkiye’nin açıkladığı ve işverene, konut satışlarına tahsis ettiği 100 milyar liralık paketin çok yetersiz olduğunu söylemeye bile gerek yok.

Konut satışı ve konaklama

Açıklanan kararlar içinde Koronavirüs'le mücadele ile ilişkisi kurulması çok zor hatta mümkün olmayan kararlar dikkat çekiciydi.

Örneğin 500 bin liranın altında değeri olan konut satışlarında krediden faydalanma oranının, yüzde 10 peşinat koşuluyla yüzde 80’den yüzde 90’a çıkarılması gibi. Müteahhitlerin konut stokunu eritmeleri için alınmış gibi görünen bu kararın, evlerinden çıkmamaları salık verilen vatandaşın Koronavirüs'le mücadelesine nasıl bir katkı yapacağını anlamak çok ama çok zor. İnşaat sektöründeki durgunluğun Kononavirüs'le ilgisi olmadığını herkes biliyor.

Bir diğer örnek ise vatandaşlara "üç hafta evden çıkmayın" tavsiyesi yapılmışken, önlem paketinde konaklama vergisinin Kasım’a kadar ertelenmesi ve yurtiçi havayollarında KDV’nin yüzde 18’den yüzde 1’e indirilmesi. Bu karar, çok çelişkili bir karar. Bir yandan vatandaşın evinde oturması telkini yapılırken bir yandan evden çıkılmasını ve seyahat edilmesini teşvik eden kararlar almanın da Koronavirüs'le mücadelede "evde kalma ve diğer insanlarla teması en aza indirme" amacıyla örtüşen bir yönü yok.  Hem insanları seyahate teşvik eden vergi ertelemesi ve indirimi uygulayıp hem de "evinizde oturun" demenin mantığını anlamak da oldukça zor.

Emekliler

Önlem paketinde düşük gelir grubuna yönelik tek somut karar, en düşük emekli maaşının 1.500 liraya çıkarılacağı taahhüdü. Türkiye’de 1000 liranın altında emekli maaşı alanlar bulunduğu gibi 1.200-1.300 lira emekli maaşı alan önemli bir emekli kitlesi var. En az emekli maaşının 1.500 liraya çıkarılması bu kesime bir katkı verecektir ancak en az emekli maaşının yine DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu’nun sık sık vurguladığı gibi en az asgari ücret düzeyine çıkarılması gerekir.

Adı üzerinde asgari ücret, bir kişinin fiziksel ve sosyal yaşamını idame ettirebilmesi için eline geçmesi gereken asgari tutardır.

Asgari ücretin bu niteliğini kaybedip ortalama ücret haline geldiği günümüzde en az emekli maaşının 1.500 lira olarak belirlenmesi yetersiz bir düzeydir. Devletin, en az emekli veya çalışan maaşını asgari ücret olarak belirlemesi gibi 65 yaş ve üzerindekilere "maske ve kolonya" dağıtmaktan daha önemli bir destek vermesi beklenirdi.

Tarihi olacağı vurgulanan toplantıdan çıkan kararların, bakanları, bürokratları ve katılımcı TOBB ve benzeri işveren temsilcilerini memnun edeceği, işçi sendikaları, Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği ve benzeri meslek kuruluşlarının davet edilmemelerinden de belliydi.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.