14 Şubat 2020

Komşulardaki bölünme

Anlaşılıyor ki, ABD bu krizden yararlanarak Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak ve bu amaçla gerekirse Türkiye ile Suriye’nin çatışmasını körükleyecek bir politika izlemek istiyor

İdlib’deki gelişmeler Türkiye ile Rusya arasında gerginliğe neden olurken, Suriye ile ilişkileri savaşın eşiğine kadar getirdi.

Suriye’nin Türk askerlerine düzenlediği saldırıya Türkiye misliyle karşılık vermekle kalmadı, İdlib’e büyük bir askeri yığınak yaptı ve Esad’dan ordusunu Türk gözlem noktalarının gerisine çekmesini istedi. Aksi halde Suriye ordusunun her yerde vurulacağını ve gerekirse belirlediği sınıra kadar kovalanacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı bu açıklama Ankara’nın kararlılığını ve Suriye ordusuyla gerekirse topyekûn bir savaşı göze aldığını gösteriyor.

Hızla savaşın eşiğine gelmiş olan bu soruna diplomatik bir çözüm bulma arayışları da devam ediyor. Geçmişte yaşanan sorunların çözümünde olduğu gibi adres yine Moskova.

Daha önce Suriye’deki gerginlikler Erdoğan-Putin görüşmeleriyle giderilmişti. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Moskova’ya yapacakları ziyarette bir zemin oluşursa Erdoğan ve Putin’in bir formülle bu gerginliği gidermeleri mümkün olabilir.

ABD'nin amacı

Suriye’nin Türk askeri konvoyuna saldırmasıyla zirveye tırmanan Ankara-Şam krizi ve Ankara-Moskova gerginliğinden sonra hemen harekete geçen ABD oldu. Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, "Türkiye müttefikimiz" derken, ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey hemen Ankara’ya gelerek devreye girdi ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la görüştü. Türkiye’ye hak verdi. Türkçe "şehidimiz var" diyerek kamuoyunda sempati yaratmaya çalıştı.

Anlaşılıyor ki, ABD bu krizden yararlanarak Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak ve bu amaçla gerekirse Türkiye ile Suriye’nin çatışmasını körükleyecek bir politika izlemek istiyor.

Tabii şunu baştan söylemek gerekir ki, ABD’nin Suriye’de aldığı tutum bir müttefik tutumu değildir ve Türkiye’nin amaçlarına ve ulusal çıkarlarına aykırıdır. Bu nedenle Türkiye’nin ABD’ye güvenmesi ve onun ipiyle kuyuya inmesi büyük hata olur. Türkiye, ABD’den gelecek yoğurdu üfleyerek yemelidir.

Suriye’deki sorun İdlib ve etrafında düğümlenince dikkatler bu bölgeye çevrildi. Türkiye, Rusya, Suriye bu bölgede yoğunlaştı. Bu süreç içinde ise ABD, koruması altına aldığı PKK-YPG’ye Fırat’ın doğusunda devletçik ve kendine bağımlı bir egemenlik inşa ediyor. Ayrıca Suriye’nin petrol kaynaklarını de kontrolü altına almış durumda…

Bu koşullar altında, ABD’nin de verdiği destekle Türkiye-Suriye savaşının patlaması sadece ABD ve İsrail’in işine yarayacak bir gelişme olur. Ayrıca Türkiye ile Rusya arasında kurulan askeri ve ekonomik işbirliğine büyük zarar verir.

ABD’nin Ortadoğu’da devletleri parçalayıp yeni devletçikler oluşturarak bölgeyi daha kolay yönetmeyi ve İsrail’e yönelik tehditlere en aza indirmeyi hedeflediği biliniyor. Irak’ı  bölerek ve ordusunu yok ederek bu amacına doğru bir adım attı. Şimdi de Suriye’yi bölerek ve askeri gücünü zayıflatarak aynı yolda ilerlemek istiyor.

ABD, Suriye’yi bölmeyi PKK-PYD-YPG üzerinden gerçekleştiriyor. Suriye’de NATO üyeliğine karşın Türkiye’yi değil PKK’yı müttefik olarak görüyor. Bunu bütün dünyaya ilân ettiği gibi, binlerce TIR dolusu silah vererek tercihini gösterdi.

Bu koşullarda Fırat’ın doğusunda PKK-YPG’yle Türkiye’nin karşısında olan ABD’nin, Fırat’ın batısında Türkiye ile "can ciğer kuzu sarması" halinde gezmesi beklenemez.

ABD’nin bu hamlesinin amacı, Türkiye ile Rusya’yı ve Suriye’yi daha fazla karşı karşıya getirmek, Ankara’yı Fırat’ın batısında meşgul ederken, doğusuna PKK’nın yerleştirilmesini kolaylaştırmak ve bu durumu Ankara’nın da kabullenmesini sağlamak olabilir.

Bu nedenle Suriye’nin diplomatik yoldan geriletilmesi tercih edilmesi gereken bir yol olur.

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.