26 Ekim 2020

Bekir Coşkun'un farkı

Bekir Coşkun'un biz meslektaşlarına verdiği bir ders de yaşamı bir bütün olarak yaşamaktı

Bekir Coşkun, keskin zekâsı, keskin mizah anlayışıyla Türk basınında farklı bir yere sahip olan, çok okunan, büyük bir fıkra yazarıydı.

En büyük servetimizin Atatürk ve O'nun bizlere emanet ettiği demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti olduğunu söylerdi. O kadar ki, "Atatürk'ü sevmeyeni, ben de sevmem" diyecek kadar onun ilkelerine ve devrimlerine bağlı bir aydındı.

Onun için iki kutup yıldızı vardı.

Atatürk ve doğa…

Katıldığı konferanslarda ya konuşmasının başında ya sonunda konuyu Atatürk'e getirir, sadece Türkiye için değil bütün mazlum uluslar için bir çığır açtığını, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir devrim yaptığını söyler, gençlere de O'nu ve Türkiye'yi yaşatmak sizin görevinizdir" derdi.

Bekir Coşkun'un vefatından sonra O'nun ardından yazan ve konuşanların vurgu yaptıkları özelliği, tüm canlıları sevmesi, tüm canlılarla dost olması, hayvanseverliğiydi. Hayvanları ayırmadan severdi; kediyi, köpeği, kuşu, kurdu, böceği.

Doğayı, doğada yaşayan her şeyi severdi Bekir abi…

Her canlıyı kendini onun yerine koyarak, anlayarak, severdi.

Sadece gazeteci-yazar değil sanatçıydı.

Çok iyi bir müzisyen, Andree ile aşkını her yere ve zamana yazan romantik bir sanatçıydı.

Bekir abinin doğa ve hayvan sevgisini ben de bilirdim, tanık olurdum.

Ancak doğa onun için sadece doğal güzellik değildi. Aynı zamanda en büyük kaynağı, en zengin kütüphanesiydi.

Bir yemek sohbetinde bu kütüphaneden nasıl yararlandığı anlatmıştı.

Doğa sevgisi konusunda beni en çok etkileyen ve hiç aklımdan çıkarmadığım o anlatımıydı.

Şöyle demişti:

"Ben bir olay hakkında yazmadan önce doğaya bakarım. Bu olay doğada var mı? Varsa kabul edilebilir bir doğrudur, eğer yoksa yanlıştır."

"Mesela" demişti:

"Patronlar işçileri sömürüyor, emeklerini çalıyorlar. Dönüp bakarım doğaya. Hiç başka hayvanı saatlerce çalıştıran başka bir hayvan var mı? Yok. O zaman işçiler haklıdır. Başka? Mesela, bakın doğaya eşini aşağılayan, onu her gün döven, ezen bir hayvan var mı? Yok. O zaman kadınlar haklıdır. Sırf keyfi öyle istediği için soykırım yapan hayvan var mı? Yok. O zaman soykırım suçtur. Mesela, sürekli biriktiren bir hayvan var mı? Yok. O zaman para pul biriktireceğim diye hayatı zehir etmek yanlıştır."

Böyle uzayıp gitmişti verdiği örnekler.

Doğayı sadece sevmemiş, onu esas almıştı.

Doğa da onun kutup yıldızıydı.

Bekir Coşkun'un biz meslektaşlarına verdiği bir ders de yaşamı bir bütün olarak yaşamaktı.

Gazeteciler, sert rekabet koşullarında haber peşinde koşmaktan, manşet aramaktan, haber atlamamak gayretinden, her olaya, her duruma, her insana "bu haber olur mu acaba" gözüyle bakmaktan genellikle hayatı erteler ve bu nedenle de ıskalarlar.

Dere-tepe gezmeyi, çiçeği, böceği, ağacı, denizi, gölü, müzik dinlemeyi, çocukların başını okşamayı, hayvanları kucaklarına almayı, havadan sudan, dağdan tepeden konuşmayı unuturlar.

Zamanları yoktur.

Bekir abi bunun böyle olmadığı dersini de verip gitti.

Hem işini çok iyi yaptı, hem de hayatı bütün güzellikleriyle yaşadı.

Doğadan, güzelliklerden, iyiliklerden kopmadan, onların bir parçası olarak.

Bekir abi çok iyi bir insandı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Atatürk’ten kaçış nereye kadar?

Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’ndan sonra görev yapan Diyanet İşleri Başkanları da mümkün olduğunda Atatürk’ün adını ağızlarına almıyorlar. İktidarın Atatürk’ü yok saymaya çalışan çabasında ısrar etmesi Türkiye için zaman kaybıdır.

Önünü göremeyen Türkiye

Türkiye, Afganistan konusundaki politikasını Kabil Havaalanı politikasına indirgememelidir.

Türkiye’nin Aşil topuğu

Türkiye’de iktidarın laikliği korumak gibi bir derdi olmadığı sır değil. Koç Üniversitesi’nden değerli bilim insanı Murat Somer’in önerdiği gibi muhalefet, güçlendirilmiş parlamenter sistem programı gibi güçlendirilmiş laik sistem programı üzerinde de çalışmalıdır.