19 Nisan 2020

Rusya: Bozkır prensliğinden imparatorluğa…

Muscovy Prensliği, Cengiz Han’ın ardında kalan yıkıntılar arasında, bozkırda birbiriyle kıran kırana mücadeleye giren ulusların içinden sıyrılarak nasıl Rusya oldu?

1980'ler ve sonrası…

Bazıları, Gorbaçov'un ülkesinin sonunu çok önceden gördüğünü ve hazırlıklara önceden başladığını yazar. Yıllar önce Ankara'ya özel bir bankanın sponsorluğunda geldiğinde izlemiştim. Gelişmeleri birçok nedene bağlıyordu. Bana göre sonu hazırlayan en önemli neden Çernobil kazasıydı. Dahası bu kazanın üstünü örtmeye çalışarak, olayı gözden kaçırmak. Gorbaçov, faciadan uzun bir süre sonra hazırlanarak önüne gelen raporda gerçeği görmüş, çağın hızlı atlısı haberleşmenin gücünden kaçamadığı için, derhal açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Mevcut hantal ve çağdışı yapıyla sistemin devamı artık mümkün değildi.

Gelirler Genel Müdürlüğü'nde Daire Başkanı iken, çözülme sürecine girilen bu dönemde Moskova'ya yaptığımız seyahatte resmi yapı hâlâ klasik Sovyetler Birliği idi. 1989 yılının sıcak bir Temmuz gününde Moskova'da idik. Günümüzde olduğu gibi iklim koşullarını önceden öğrenme olanağımız olmadığı için, soğuk olacağını düşündüğüm Moskova'ya kışlık elbiselerimle gittiğimi hatırlıyorum. Maliye Bakanlığı'nda "Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması" görüşmelerimize başladığımız ilk gün, olağanüstü bir gelişme olduğunu hemen hissetmiştik. Toplantı sırasında kapı aniden açıldığında, heyecanla bizlere bakan uzman; "İnanamayacaksınız, bugün Prezidyum Başkanı Gorbaçov'un teklif ettiği Genelkurmay Başkanı adayını Duma reddetti…" dedi. O gün belki de sürecin en önemli adımlarından birine şahit olmuştuk. Bakanlık görevlileri şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyorlardı. Böyle bir olay gerçekten yaşanmış mıydı?

Sonrası malum. Sovyetler lağvedilerek yerine yeni Rusya Federasyonu ve diğer cumhuriyetler kuruldu. Tank üzerinde Yeltsin'in direnişini televizyonlardan izlediğimiz başarısız darbe girişiminden Gorbaçov'un hasarsız kurtulması yaşanan ilk kritik olaydı. Üç yıl sonra, 4 Ekim 1993 günü, Yeltsin'in Meclis Başkanı Ruslan Hasbulatov ve Rusya Başkan Yardımcısı Aleksandr Rutskoy'u tasfiye etmek için parlamento binasını, Duma'yı bombaladığı olay, Rusya'yı Yegor Gaydar gibi ultra liberallerin çizdiği bambaşka bir yola mı götürüyordu?

1993 yılında Kasım ayında ikinci kez Moskova'ya gittim. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Serbest Bölgeler Genel Müdürü olarak Türkiye tecrübesini anlatmak ve o günlerde Başkan Yeltsin'e sunulacak Rusya Serbest Bölgeler Kanunu çalışmalarına katılmak için Rusya Dış Politika Vakfı tarafından özel bir davet yapılmıştı.

Moskova'daki bu ziyaretim, Duma'nın bombalanmasının hemen bir ay sonrasına denk geldi. Havaalanından otele gelirken Rusların Beyaz Ev dediği Duma binasının, Yeltsin'in sadık adamı Savunma Bakanı Pavel Grachev'in emriyle köprü üzerindeki tanklarla ateş altına alındığını öğrendim. Saldırının izi birkaç gün içinde silinmişti. Davet eden diplomatlar yolda bana, Türk müteahhit şirketlerinin olağanüstü çabasıyla kendileri için çok üzücü vahim olayın izinin birkaç gün içinde tamamen yok edildiğini, anlattılar. Bu arada, olaydan bir hafta geçmesine rağmen, siyasi durumda gözle görünür sakinlik vardı. Yeltsin duruma artık tam olarak hakimdi. Bana görünen en belirgin şey, yeni Rusya'da fiyatlar genel seviyesinin dört yıl öncesine göre neredeyse 10-15 katı kadar arttığı idi. Toplantılarda tercümanlık yapmak için görevlendirilen Profesör Bykov, daha önce Yüksek Prezidyum Planlama Bakanlığı'nda çok üst düzeyde görevli iken, şimdi tercüman olarak çalıştığını, elinden gelse sokak satıcılığı dâhil her işi yapabileceğini söylemişti. Değişim, liberallerin kontrolsüz politikalarıyla mevcut yapı ve alışkanlıkları yerle bir etmişti. Söylentilere göre Rusya yağmalanmaya başlamıştı.

Krasnodar bölgesi kökenli yıllarca tarımla uğraşan hukukçu Gorbaçov ile çocukluğundaki soğuk kış günlerinde ısınmak için keçisine sarılarak uyuyan Sverdlovsk kökenli mühendis Yeltsin'in demokrasi savaşları, Rusya'yı sonunda hepimizin yakından izlediği şekilde KGB kökenli Putin'in eliyle bambaşka bir yola sokacaktı. Yeni girilen yolun, 1989'da ilk defa gördüğüm Sovyetler Birliği'ne şekilsel olarak çok yakın olduğunu söyleyebilirim.


Gorbaçov, arkasında genç Putin

Muscovy Prensliği'nden Çarlık Rusyasına

Michael Khodarkovsky'nin Russia's Steppe Frontier / Rusya'nın Bozkır Sınırları kitabı küçük Muscovy Prensli'ğinin nasıl emperyal Rusya hâline geldiğini açıklayan en iyi kitaplardan biri. Hemen ifade etmeliyim ki, kitabın yazarı Khodarkovsky ile 2010'lu yıllarda sahtecilik ve vergi kaçakçılığı gibi suçlamalara uğrayan Putin'in en büyük muhaliflerinden oligark Michail B. Khodorkovsky aynı şahıslar değiller.

Gelelim küçük bir Slavic kavimden Rusya'nın nasıl ortaya çıktığı konusuna. Muscovy Prensliği, Cengiz Han'ın ardında kalan yıkıntılar arasında, bozkırda birbiriyle kıran kırana mücadeleye giren ulusların içinden sıyrılarak nasıl Rusya oldu?

14. yüzyıl ortalarında kuzeyden gelen Viking saldırıları, İtalya'nın kuzeyini ve Balkanları sallayan Macar atakları ve doğudan gelen Slav kabilelerinin yer bulma çabalarıyla Avrupa'da uzun süren bir çalkantı dönemine girilir. Güneye giden Slavlar günümüzdeki Ortodoks Sırplardır. Kuzeydeki Slavların yani Katolik Hırvatların hemen altına daha sonra Müslüman olarak Boşnak adını alan Slav grubu yerleşir. Bu arada Balkanlar'a Osmanlı'nın yayılımı hızla devam eder.

15. yüzyıla girerken İberya yarımadasında Müslümanları kıtadan atan Birleşik Aragonya-Kastilya Krallığı Granada'yı ele geçirdiği sıralarda, keşiflerini finanse ettiği Kristof Kolomb Amerika'da yeni toprakların peşine düşüyordu. Aynı yıllarda Muscovy Prensliği, etrafındaki Cengiz Han kalıntısı irili ufaklı hanlıkları birer birer tepelemeye ancak başlamıştır. 1453 yılı geldiğinde Türkler İstanbul'u fethetmiş, dünyada ticaret yolları dâhil bilinen her şey değişime uğramıştır. Rönesans dâhil pek çok değişim bu dönemde başlar.

Moskova merkezinde kurulan küçük Muscovy Prensliği'nin en büyük özelliği komşularına göre daha kurumsal yapıda ve yerleşik bir devlet olmasıdır. Çevresindeki hanlıklar genelde yaylalarda at koşturan, kırsal yaşama uyarlanmış, merkezi ve kurumsal yapısı olmayan kabile devleti konumundadır. Rusya, bu yapıları erkenden çözerek, gelecekteki genişlemesinin planlarını çoktan yapmaya başlar. Onları, kısa sürede Çar'ın tebası yapacak modelleri geliştirir. Elinde üç değişik model vardır. Kabile yöneticilerini yeminle bağlamak (shert), hanların çocuklarından birini tutsak tutmak (amanat) ve vergiye bağlamak (yasak). Karşılığında rüşvet vermek, din değiştirmeye zorlamak ve yıllık toplu ödeme yapmak gibi politikalar üretilir. Shert (şart), amanat (emanet) ve yasak (yasa) gibi Türkçe terimler bugün bile Rusça'da aynı anlamları ile kullanılmaktadır.

Muscovy devletinin ilk genişleme döneminde kendi coğrafyasında karşılaştığı değişik sosyo-politik yapılar; şehirleşmenin bir ölçüde geliştiği Astragan, Kazan ve Kırım hanlıkları, yarı-kabilesel topluluklar Kabardinler ve Kumikler, son olarak kabile yönetimine daha uygun yapıdaki Nogaylar, Kalmıklar ve Kazaklar'dır. Kazaklar, Ukrayna'daki Cossack'larla karıştırılmamalıdır.

Kırım ve Kazan hanlıklarının her ikisi de 1430 yılında Cengiz Han devleti Altın Ordu'nun yok olması ertesinde tarihte yerlerini alırlar. Kazan Hanlığı'nı Altın Ordu Hanı Toktamış'ın büyük torunu Ulu Muhammed kurar. Kırım'ı kuran da yine aynı soydan gelen Hacı Giray'dır. Hepsi Altın Ordu'nun gerçek sahibinin kendileri olduğunu iddia ederler. Orta Asya'da ise, Çağatay Hanlığı'nın kalıntıları üzerinde konfederasyon şeklinde yapılanması ile Özbek-Kazak Hanlığı bulunur. Urgenç, Khiva, Buhara ve Kokand en büyük şehirleridir. Bu hanlığın içinde Türk ve Türkleşmiş Moğol toplulukları yaşar. Mangitler, Kıpçaklar, Naymanlar ve Kongratlar. Özbek, Kazak ve Karakalpakların ortak kültürü Alpamiş destanından gelir.

Konunun daha derinine inmeden önce, bozkırda yaşayan kabilelerin en üst düzeyde örgütlenmelerinin konfederasyon benzeri bir yapı olarak tanımlanabileceğini tekrar belirtmek isterim. Konfederasyonu oluşturulan unsurlar Rusya'nın ağız tadına uygun bir şekilde, ekonomik ve siyasi konularda tamamen özerklerdir. Hanlığın alt beyleri kendi içlerinde bağımsızdır, bu sistemi çok kırılgan yapar. Dahası, bozkır toplumlarının hiçbirinin tanımlanmış herhangi bir toprak parçasında hak sahibi olduğunu iddia edecek durumu yoktur. Her biri mevsimsel olarak yaylaklarda dolaşan göçmen kabilelerdir. Hanlıkların kendilerini koruyan savunma sistemleri olmasına rağmen, değişen hava koşulları, salgın hastalıklar, açlık ve savaş hâllerinde Muskovy'e göre oldukça kırılgandırlar. Muscovy Prensliği bu yapılardaki zayıflığın farkındadır. Prenslik Rusya Çarlığı'na dönüşürken, Kazan Hanlığı ile işe başlar. Arkasından, Astragan Hanlığı'nı ağına düşürür. Son lokma Osmanlı'nın gözbebeği Kırım Hanlığı olacaktır. Kırım, 1700'lü yılların hemen başında Çarlık Rusya'sına dâhil edilir.

18. yüzyıl başlarında ise, Ruslar bu defa gözlerini Buhara, Kiva, Kokand, Taşkent, Kaşgar ve Balkh hanlarının yaşadığı Orta Asya'ya çevirirler. Bu hanlıklar, kendi aralarındaki müthiş ticaret potansiyeli ve zengin maden kaynaklarıyla çok canlı bir ekonomi yaratmışlardır. Çin ve Hindistan'a uzanan oryantal ticaretin bu eksenden geçmesi Rusların bölgeye olan iştahını kabartır.

Hedef Orta Asya: Açgözlülüğün bedeli ve Khiva faciası

1717 yılında Çar Petro (Batılıların Büyük, bizim Deli diye sıfatlandırdığımız Çar Petro), Khiva Hanı'nın gönderdiği yardım daveti üzerine bölgeye askeri birlik gönderme kararı alır. Khiva Hanı mektubunda, ülkesinin yakın çevresi ile sorunları olduğunu ileri sürerek, kendisini ve ailesini koruyacak askeri desteğin sağlanması hâlinde, ülkesinin Rusya'ya bağlı "vassal" statüsünü kabul edebileceğini iletir. Böyle bir teklif Çar Petro'yu çok heyecanlandırır. Rus kervanlarının Hindistan ticareti üzerinde sağlayacağı avantaj yanında jeologların iddia ettiği Oxus'taki altın madenlerine kolayca ulaşma olanağı, piyango gibi hemen önüne gelmiştir. Üstelik Khiva Hanı ilerde yapılacak kervan seferlerine eskort etmeyi vadetmiştir.


Büyük Petro

Çar, sefere göndereceği güçlü birliğin başına Kafkas kökenli eski bir Müslüman prensi, Prens Alexander Bekoviç'i koyar. Bekoviç, Hıristiyan olmasının karşılığını Rus ordusunda terfi ederek almıştır. Yola çıkan birliğinde 4 bin piyade, süvari ve topçu, Rus tüccarlar ve 500 at ve deve vardır. Kafile, Rus Paskalya tatilinin hemen ardından, 1717 Nisan'ında Astragan sahilinden Hazar Denizi'ne açılır. 100 kadar küçük gemiyle Hazar'ın azgın dalgaları ile boğuşarak ilerlemeye başlarlar. Zor deniz yolculuğu ardından haziran başlarında karaya çıktıktan sonra cehennem sıcağı ile tanışarak, çöldeki yolculuğa devam eden kervan, yolda çapulcu ve soyguncuların saldırısına uğrar.

Yolculuğun en zor günlerinde umutsuz bir şekilde ilerlerken, çölün ortasında Khiva Hanı'nın sürpriz yaparak kendilerini beklediğini görünce her şeyi unuturlar. Görevin en önemli bölümü bitmiştir. Khiva Hanı, askeri birlik ve kervanın çok kalabalık olduğunu söyleyerek, kendilerini daha iyi ağırlayabilmek için sayıca birkaç bölüme ayrılmalarını önerir. Prens Bekoviç öneriyi hemen kabul eder. İkinci kumandan Binbaşı Frankenburg hemen itiraz eder. Bu emre şiddetle direnir. İşin içinde tuzak olduğunu söyler ve kararı değiştirmesi için Bekoviç'e yalvarır. Sonunda kafile bölümlere ayrılır. Ancak Binbaşı'nın tahmin ettiği felaket gerçekleşir. Kafile Başkanı Prens Bekoviç, Khiva'da ağırlandığı konuta yerleşikten birkaç saat içinde yakalanır, çırılçıplak soyulur ve başı gövdesinden ayrılır. Daha sonra vücudu paramparça edilir. Müslüman Khiva Hanı, dinden dönene cezasını ağır bir şekilde verdiğini ilan eder. Frankenburg ve askerlerini de aynı son bekler. Kalanların canını hanlığın şeyhülislamı Akhun kurtarır. Tanrının böyle bir katliamı hiçbir şekilde affetmeyeceğini söyleyerek, 40 kadar Rus'un hayatını kurtarır. Kaçan Ruslar St. Petersburg'a dönerek yaşadıkları vahşeti Çar Petro'ya anlatırlar.

Vahşi katliamın ardından Prens Bekoviç'in kesik kafasını Buhara Hanı'na hediye olarak gönderen Khiva Hanı, ruhunu şeytana satarak din değiştirdiğini söylediği prensin vücudunun diğer parçalarını ülkesinde ibret için sergiler. Bu olaydan sonra neredeyse 100 yıl kadar hiçbir Rus, Khiva Hanlığı'nın yakınına bile uğramaz. Khiva'yı Rusya'ya bağlamak, daha sonra ordu komutanı olarak 1855'de Kars'ı teslim alan Yüzbaşı Murayiev'e nasip olur.

Hıristiyan olan Türk komutanlar

Rusya, Prens Bekoviç örneğinde olduğu gibi, Müslüman önderleri ve soyluları prenslik ve askeri rütbe unvanları ile cezbederek, din değiştirmeye, Hıristiyan olmaya teşvik eder. Kalmık Hanı Donduk-Ombo'nun oğlu Prens Aleksi Dondukov bunlardan diğeridir. Seçilen bu isimler, kendi bölgelerinde yeni din değiştirme ve Ruslaşma akımlarının öncüsü olacaktır. Ruslar, Kafkasya'da, Volga boylarında yarattıkları yapay şehirlere kurdukları tuzak politikalarla, girdikleri her bölgeyi Ruslaştırmanın yolunu ararlar. Hıristiyan yapamadıkları toplumları başka yollarla etkisiz hale getirmeye çalışırlar.

Başka bir örnek, Alexander Tevkelev'dir. Esas adı Muhammed Kutlu Tevakkül'dür. Müslüman bir Tatar olan Mirza unvanlı Muhammed, Rus Dışişleri'ne 1720 yılında dil bilen memur olarak girer. Kısa sürede yetkililere kendisini sevdirir. 1733 tarihinde Rus devleti Mirza Muhammed'e çok önemli bir görev verir. Aşağı Orda bölgesindeki Kazakları Rus tebası olmak için ikna etmek. 1734 yılında St. Petersburg'a görevini tamamlamanın gururuyla dönen Muhammed'in elinde Kazak Hanı Abdülhayır'ın imzaladığı teba olmayı kabul eden sözleşme vardır. Rus yetkililer bu başarısı üzerine Muhammed'e Albay unvanı verirler ve vaftiz edilmesini sağlarlar. Artık Hıristiyan olmuştur. Yeni ismi Alexander Tevkelev'dir.

Albay Tevkelev 1740 tarihinde tümgeneral olur ve Rusların Orta Asya'nın fethi için özel olarak inşa ettikleri örnek şehir Orenburg'a de facto vali olur. Resmen valilik görevi hiçbir zaman verilmez. Kazakların Tevkelev'in din değiştirme işinden haberleri yoktur. Onlar Muhammed'i hâlâ mirza olarak bilirler. Ruslar devşirdikleri birçok isim gibi Tevkelev'i de Orta-Asya'nın kolonileşmesi için sonuna kadar kullanırlar. Tevkelev bu görevi başarıyla yerine getirecektir.

Rusya'da iz bırakan çarlar

Rusya'yı ülke olarak Avrupalı yapan Büyük Petro'dur. Eski aristokratların etkisinden kurtularak St. Petersburg şehrini kurar ve başkent yapar. İlk işi kendisini Çar yapan Boyar Duması'nı lağvetmektir. Sekizinci Henry gibi kiliseyi kendisine bağlar ve düzene sokar. Halkın kıyafetlerini standarda bağlar. Rus köylülerine uzun beyaz tunik giydirir. Süt içimini ve tüketimini sınırlandırır. Eğitimi ve güzel sanatları teşvik eder. Yaptığı askeri reformlar sonrası milli muhafız birliği isyan eder. Başkırlar Orta Asya'da isyanı devam ettirirler. Sonunda Rusya kendisini Avrupa devleti olarak kabul ettirir. Rusların müzik, görsel sanatlar ve edebiyatta çıkardıkları büyük isimler Petro döneminde yaratılan aydınlanmanın ürünüdür.

Çariçe İkinci Katerina veya Büyük Katerina yönetime geldikten sonra Petro'nun yaptığı büyük devrimlerin sadece takipçisi olmakla kalmaz. Rusya'yı daha doğuya doğru büyütmeye azmeder.  Sibirya ve Orta-Asya'ya yayılmacılığın önderi olur. Bu süreçte, Kazakların Rus ordusunun düzensiz jandarma birliği gibi bozkırlarda görev yapmalarını planlar. Bozkırlarda ticaret yollarını geliştirerek daha rahat ilerleyebileceğini düşünür. İslam ağırlıklı coğrafyaya girerken, büyük ticaret merkezlerinin inşa edileceği yeni yerleşim birimlerinin cami ve okullarla süslenmesi gerektiğini hayal eder. Katerina'ya göre İslam dini Rus İmparatorluğu'nun emrinde hizmet eden bir araç olmalıdır. Bu amacını gerçekleştirmek için, Kırım'dan imamların görevlendirilerek, Kazak beylerine Rusların barışçıl niyetlerini anlatmaları talimatını verir. Niyeti, parayla satın alacağı tüccar din adamları sayesinde Orta Asya içlerine savaş yapmadan girebilmektir. Başka teşvik edici önlemler de alır. Buhara ve Taşkent'te yerleşik Müslüman tacirlerin Tobolsk gibi Rus şehirlerine göç edip, yaşamaları hâlinde onları her türlü mahalli kanun, vergi ve hizmet yükümlülüklerinden muaf tutacağını ilan eder.

Bütün bunlar, emperyalist Rus politikasının bozkır göçebe kabilelerini kırsal alandan çekerek daha kontrollü bir sisteme dahil ettiklerini göstermektedir. Rusların yeni yerleşime açtığı şehirlere yerleşen göçerler, zamanla şehirlere yerleşerek mahalli Ruslarla evlenir ve kaynaşırlar. Ruslaştırma politikası büyük ölçüde başarıya ulaşmıştır.

Geri kalmışlığın temel edeni ve beklenen son

Avrupa'da Sanayi Devrimi hızla ilerlerken, iki monarşi, Avusturya ve Rusya yeniliğe direnirler. Yeni her icat onlar için monarşiyi tehdit etmektedir. Yeni fabrikalar daha çok köylünün şehir merkezlerine gelmesi, yeni demiryolu ülke içi insan dolaşımın daha da artarak, güvenliğin kontrol edilemez hâle gelmesidir. Mutlaka engellenmelidir.

Çar Birinci Nikolay'ın hükümdarlığı döneminde Maliye Bakanlığı yapan Kont Igor Kankrin ekonomik refahı artıracak birçok proje ve yeniliği engelleyerek 1823-1844 yılları arasında Rusya'yı yoksul bir köylü toplumuna dönüştürür. Sanayinin gelişmesini önlemek için, Devlet Kredi Bankası'nı kurarak elindeki bütün fonları büyük toprak ağalarına dağıtır. Sanayi sektörünün bütün kaynaklarını keser. Nikolay'nın en büyük korkusu Rusya'ya devrimin gelmesidir. Göreve geldiği ilk günlerde Aralık 1825'te Decembrist isimli radikal bir grup tarafından kendisine suikast girişiminde bulunulur. Grubun hedefi Rusya'da sosyal bir değişim yapmaktır. Nikolay bir yakınına "Devrim Rusya'nın hemen yanı başındadır, söz veriyorum son nefesimi verinceye kadar ülkeme girmesine izin vermeyeceğim" der. Bu tedbirlerin bir ürünü olarak Moskova Askeri Valisi'nin 1848 yılında Nikolay'a yazdığı mektup sonrası çıkan yasa ile Moskova'da her türlü üretim tesisi ve fabrikanın yapılması yasaklanır. Ülkede işçi sınıfının daha fazla yoğunlaşması ancak böyle önlenebilecektir. Rusya'da yapılan ilk ve tek demiryolu St. Petersburg şehrini saraya bağlayan Tsarkoe Selo demiryoludur. Moskova ile St. Petersburg ancak 1851 yılında birbirine bağlanabilecektir.

Demiryolu düşmanlığı ve taşıma sisteminin zayıflığı Rusya'nın, Osmanlı İmparatorluğu'nun, İngiltere ve Fransa ile birlikte katıldıkları Kırım Savaşı'nda ağır bir yenilgi almasının en büyük nedeni olmuş, Çar İkinci Alexander savaşın hemen sonrasında büyük bir demiryolu seferberliğine başlamıştır. Akabinde çıkarılan kararname ile Rus köylüleri serf-köle statüsünden kurtularak özgürlüklerine kavuşmuş, potansiyel yeni işçi sınıfı ile birlikte ülkeye gelen yabancı sermaye sanayi sektörüne belirgin bir düzeyde büyüme yaşatmıştır.

Muscovy Prensliği ile başlayan Rusya'da 1613 yılında ilk defa tahta çıkan Romanof Hanedanı'nın yüzüncü yılına girilirken devrim süreci başlayacaktır. 300 yıl süren ve Rusya'yı emperyalist devletlerin arasına sokmayı başararak Baltıklar'dan Pasifik Okyanusu'na kadar genişleten süreç, öngörüsüz ve beceriksiz yönetimler sonucunda en çok korktuğu şeye, devrime yenilir.


"Amiral" filminin afişi

Tarihin cilvesi, Türk asıllı olduğu iddia edilen Amiral Alexander Kolchak, Beyaz Ordu'nun kumandanı olarak Çarlık Rusya'sını ve Romanof ailesini kurtarmak için devrim güçlerine karşı amansız bir mücadele içine girer. Sibirya'da başkenti Omsk olan devletin lideri ve başkumandanı olur.  Avrupalı müttefiklerinin desteğiyle tam iki yıl savaşır. Kumandanı olduğu Beyaz Ordu Çar ve ailesine son kaldıkları konuttan top seslerini duyabilecekleri kadar yakınlığa ulaşmıştır. Kolchak sonunda yenilir ve teslim olur. 1920 yılında soğuk bir kış günü, Sibirya'da buz tutmuş Ushakovna Nehri yakınlarında devrim güçlerince kurşuna dizilerek infaz edilir. Kurşuna dizildiği sırada yanından hiç ayırmadığı sevgilisi Anna Timireva, çok yakınlardaki bir trenin içindedir. Bu trajik olayın anlatıldığı ve yakın zamanlarda çekilen Amiral Kolçak filmi Rus sinema dünyasının yaptığı en pahalı film olarak tarihe geçmiştir.


Yararlanılan kaynaklar

1- Russia's Steppe Frontier, The Making of a Colonial Empire 1500-1800, Michael Khodarkovsky

2- Why Nations Fail, Daron Acemoğlu & James A. Robinson

3- Bismarck and German Empire, Erich Eyck

4- The Great Game, Peter Hopkirk

5- RadioFreeEuropeRadioLiberty

Yazarın Diğer Yazıları

Bize mutluluğun GNP'sini hesaplayabilir misin, Kuznets?

Birçok sorunun dikkate alınmadığı milli gelir hesaplamaları ve bu değerlere göre karar veren yöneticiler -mali analistler- şirketler bizleri hâlâ yanlış yönetip, yönlendirmeye devam ediyorlar...

On dokuzuncu yüzyılda Kırım, Kazan ve Türkistan'da aydınlanma: "Cedidçiler"

"Tarih bir intihar notu değil, hayatta kalmamızı sağlayan uyarı kaynağıdır." Jeanette Winterson

Sapere Aude; "öğrenmeye cesaret et"

Filozof Immanuel Kant aydınlanmayı "insanın doğasında olan olgunlaşmamış halinden kurtulması, aklını baskı altında kalmadan kullanabilmesi" şeklinde tanımlar. Aydınlanma, matbaanın icadından sonra insanların "baskılayıcı devlet ve dine, muhafazakar toplum yapısına, batıl inanışlara, zulüm ve adaletsizliğe karşı akıl, hoşgörü ve eşitlik gibi düşüncelerle bayrak açtığı bir akım" olarak ortaya çıkar