29 Mart 2020

Dr. Server Kamil, Hıfzıssıhha ve Türkiye’de Mikrobiyoloji’nin öyküsü…

Server Kamil ve arkadaşları Cumhuriyetimizin kuruluşu ertesinde yüzlerce bilim insanının yetişmesine öncülük ettiler

Heybeliada’daki ilk Verem Hastanesi olarak kurulan 94 yıllık Sanatoryum’un Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsis edildiğini sosyal medyadan öğrenince, aklıma ilk gelen "Kelebeğin Rüyası" filmi oldu. Yılmaz Erdoğan’ın yönetip, Behçet Necatigil’i oynadığı muhteşem filmde, Anadolu’da yetişmiş çok yetenekli iki şairin hikâyesi anlatılıyor. Muzaffer Tayyip (Kıvanç Tatlıtuğ) ile Rüştü Onur’un (Mert Fırat) verem hastalığına yakalandıktan sonra hocaları Behçet Necatigil’in gayretiyle büyük umutlarla Heybeliada’daki Sanatoryum’a ulaşma gayretleri, 1940’lı yılları anlatan kareler içinde en dokunaklı bölümlerdi.

"Verem Hakkında Öğütlerim" kitabının yazarı bakteriyoloji uzmanı Doktor Server Kamil Tokgöz tarafından 1924 tarihinde kurulan Sanatoryum, faaliyetlerine ihtiyaç duyulmadığı gerekçesiyle 2005 yılında kapatılır. Adada yaşayanlar kapatıldıktan yaklaşık 5 yıl sonra çıkan yangının spekülatif amaçlı olduğunu yıllarca iddia ederler.


Kafkas Cephesi Hilâl-i Ahmer Heyet-i İmdâdiyesi Reisi Bakteriyolog Dr. Server Kâmil Bey (Kaynak: Kızılay arşivi)

Sanatoryum’u kuran Server Kamil Tokgöz, Mekteb-i Tıbbıyei Şahane’yi 1902 yılında bitirir. Askeri Tıbbiye Bakteriyoloji Muallim Muavinliği ve çeşitli illerdeki askeri hastanelerde uzman doktor olarak çalıştıktan sonra, 1908 yılında gittiği Paris Pastör Enstitüsü’nde 2 yıl araştırma yapar. Ülkeye döndükten sonra Birinci Dünya Savaşı sırasında Askeri Hastane Başhekimliği görevini yürütür. Cihan Savaşı sırasında ve kurtuluş mücadelesinde büyük hizmetler verir.

Prof. Dr. Server Kamil 22 Temmuz 1931 tarihinde yakın arkadaşları ile birlikte Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti’ni kurarak cemiyetin Birinci Başkanlığı görevini üstlenir. Eserleri arasında "Kafkas Cephe-i Harbinde Lekeli Humma", "Veraset ve Kanunları", "Mücrim Çocuklar Hakkında Sıhhi Tedbirler", "Hıfz-i Sıhhat", "Okul Sağlık Bilgisi" ve "Ankara Sütlerinin BANG ve Tüberkiloz Bakımından Tetkiki" gibi, ABD’de Maryland, Princeton, Virginia Tech üniversiteleri ve Kongre kütüphanelerinin arşivlerinde yer alan harika kitapları bilimin hizmetine sunan Server Kamil ve arkadaşları Cumhuriyetimizin kuruluşu ertesinde yüzlerce bilim insanının yetişmesine öncülük ettiler. Hizmetleri ve eserleri ile ülkemizin bilimsel ve kültürel kalkınmasına büyük katkıda bulundular.

Server Kamil, Ankara Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kuruluşunda da görev alır, 1941 yılında Prof. Gotschlich’in Almanya’ya dönmesi üzerine 1935 yılından itibaren ikinci Müdür olarak çalıştığı Hıfzısıhha Enstitüsü Direktörlüğü’ne getirilir. 1943 yılında Denizli’den milletvekili seçilir. Sağlık Bakanı olarak atanması gündeme geldiği sıralarda, yakalandığı amansız hastalığa yenik düşer.

Dr. Servet Kamil'in eşi Reyhan Hanım, 1. Dünya Savaşı Harp Madalyası, Şefkat Nişanı ve Hilal-i Ahmer Madalyası ile -Kızılay arşivlerindeki ifade ile-  Sivas'ta gururla poz verirken

Türk Hıfzıssıhha ve Tecrübi Biyoloji Mecmuası’nın 1944 yılında yayınlanan 4’üncü cildinde Server Kamil hakkında Dr. Feridun Nafiz Uzluk bakınız neler yazıyor. Aynen aktarıyorum.

"Ord. Prof. Server Kamil Tokgöz

1881 – 1943

Server Kamil Tokgöz, Denizli Milletvekiliğine 28 Şubat 1943’te seçilmiş ve B.M. Meclisinin açılması ile Refik Saydam Merkez Hıfzıssıhha Müessese Müdürlüğünden ayrılmıştır. Meclis’te kaldığı birkaç ay zarfında salgın hastalıklar ve Hıfzıssıhha meseleleri ile uğraşmıştır. Meclise devamından az sonra göğsündeki istiraptan şikayete başlamıştır. Onunla yıllardan beri çalışan bizler, kendisine inatçı derinden gelen, keskin ve adeta boğarcasına devam eden sürekli bir öksürük işitiyorduk. O, pipo içiyor, sigara üflüyordu. Beğendiği sert sigaralardı. Bu muannit, sık sık gelen balgamsız öksürüğün mahiyeti ne idi? Kilo kaybettirmeyen, çalışmasına neş’esine cildin rengine değişiklik yapmadan onu taciz eden şeyin aslı ne olabilirdi?

Fakat enstitüden ayrılışından sonra ben kendisini Ankara Palas salonlarında görmüştüm. Eski halini muhafaza ediyordu. Birden ortaya çıkan hastalık, yapılan klinik ve Röntgen muayeneleri ile Mediastin de bir Lymphogranulom olduğunu göstermiştir…

Server Hoca pycknik bünyede idi. Bütün o tipler gibi göbekli çifte gerdanlı, şen, şakacı …. Çok temiz kalbi olan bir insandı. Pycknik’lerin hepsi gibi neşeli, Melankolik devirleri vardı. Melankoli günlerinde pek tabii olarak Negativismus başlardı. Her şeye muhalefet ederdi. Biz işimizin olması için asla münakaşa etmezdik; odasından çıkar iki saat sonra, bazen birkaç gün geçince tekrar aynı tezi ona kabul ettirirdik.

İyiliği sever, kimseye kin beslemez, merhametli, kendisini hep fakülte hocası, bizleri de Tıbbiye talebesi sanırdı. Yılların geçtiğini bizlerin de yaşlanıp başlandığını düşünmezdi bile.

Bakteriyoloji ve Hıfzıssıhha ile bütün ömrünce uğraşmıştı. İyi bir laboratuvar Teknisyeni değil. Daha ziyade Akademiker idi. Nazari olarak her iki ilim şubesini iyi bilir, hızlı, monoton bir eda ile anlatırdı.

Server Hoca çok çalışkan, verimli bir insandı. Onu müdürlük odasında her ziyaretimde önünde kağıtlarla çalışır görürdüm. Son yıllarda İngilizce ile meşguldü. Uğraşa, didine bu dili elde etti. Kendi kendine yabancı dil öğrenenlerin hepsinde görüldüğü gibi, o da kulak İngilizcesini değil gözle okunanı biliyordu. O sebepten bu lisanı Fransızca gibi okur; fakat hayrete şayandır ki sür’atle tercüme ederdi.

Yeniliklere büyük merakı vardı. Katalokları arar yeni aletleri getirtir, Labaratuvara yerleştirirdi. Bir çok kitaplar yazmışdır. Bakteriyoloji ve Hygiene üstüne yazdığı tercüme, adapta kitap ve Broşürlerin bir listesini yazımın sonuna koyuyorum.

Uslubu hususi değildi. Onun için kitap yazmak, konuşmak kadar kolayca doğurucu bir muharrirdi. Ailesi yanında aransa daha birçok eserleri bulunur. Haudroy’un Laboratuvar tekniği hakkındaki eserini tercüme ediyordu, belki de bitirmişti bile.

Server Hoca para kazanmağı meslek edinen hekimlerden değildi. Bundan dolayı ölümünde ne büyük bir kütüphane, ne de zengin bir servet bıraktı. İyi yemesini, temiz gezmesini, ailesini, iki kızını refah içinde yaşatmasını isterdi.

Lymphagranulom’nın ifşası için yapılan Röntgen tedavisi, hastalığını birden arttırdı, son aylara doğru elim günler yaşadı, nihayet her şeye, büyük tehallükle atıldığı Millet Vekilliği kürsüsüne ebediyen veda etti.

Ankara’da Yenişehir Kızılay bahçesi karşısındaki kira ile oturduğu Apartımanda 20/11/1943 Cuma günü öldü.

21/11/1943 Cumartesi günü hazin bir cenaze alayı ile asri mezarlığa götürülüp gömüldü. Cenazesinde Büyük Millet Meclisi Başkan ve azaları, Doktorlar, arkadaşları, Gülhane, Baytar Fakülteleri talebe ve stajyerleri, Asker bulundu. Fikirlerinden görgülerinden faydalanılacağı bir sırada ölümü acı oldu. Hatırasına şükran ve saygılar."

1988 yılında Maliye Başmüfettişi olarak yaptığım dernek teftişi sırasında o günlerde TED Ankara Koleji Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden çok sevdiğim Hocam Prof. Dr. İlhan Öztrak ile uzun sohbetler yapma olanağı bulmuştum. Bir sohbetimizde hocamla rahmetli dedem Niyazi T. Ülkü ile babası eski İçişleri Bakanı Faik Öztrak’ın Mülkiye’den sınıf arkadaşı olduklarını, kaymakamlığı sırasında Yalova’ya Öztrak ailesinin yaptıkları aile ziyaretlerini, hocamın diğer anılarını konuşmaya başlamıştık. Sohbet sırasında daha sonraları Türkiye’nin değişik ilçelerinde kaymakam olarak görev yapan dedemin kuzeni Ord. Prof. Dr. Server Kamil’den bahsedince İlhan hocamın çok duygulandığını hissettim. İlhan hocam, Server Kamil ile babasının çok yakın dost olduklarını uzun uzun anlattı. Gözleri doldu. Eski hatıraları o tatlı, güzel üslubuyla anlatırken ben de çok duygulanmıştım.

Server Kamil ağır hasta olduğunu çok sevdiği kızının düğününden hemen önce öğrenmiş. Bu bilgiyi de düğün günü sadece çok sevdiği arkadaşı Faik Öztrak ile paylaşmıştı. İlhan Hocam son olarak, eğer yaşasaydı, birkaç ay sonra kabineye Sağlık Bakanı olarak dahil olacaktı, ifadesini kullanmıştı.

22 Temmuz 1931'de kurulan Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti'nin Dr. Server Kamil Bey başkanlığındaki ilk yönetimi (Kaynak: Cemiyet arşivi)

Yazarın Diğer Yazıları

Bize mutluluğun GNP'sini hesaplayabilir misin, Kuznets?

Birçok sorunun dikkate alınmadığı milli gelir hesaplamaları ve bu değerlere göre karar veren yöneticiler -mali analistler- şirketler bizleri hâlâ yanlış yönetip, yönlendirmeye devam ediyorlar...

On dokuzuncu yüzyılda Kırım, Kazan ve Türkistan'da aydınlanma: "Cedidçiler"

"Tarih bir intihar notu değil, hayatta kalmamızı sağlayan uyarı kaynağıdır." Jeanette Winterson

Sapere Aude; "öğrenmeye cesaret et"

Filozof Immanuel Kant aydınlanmayı "insanın doğasında olan olgunlaşmamış halinden kurtulması, aklını baskı altında kalmadan kullanabilmesi" şeklinde tanımlar. Aydınlanma, matbaanın icadından sonra insanların "baskılayıcı devlet ve dine, muhafazakar toplum yapısına, batıl inanışlara, zulüm ve adaletsizliğe karşı akıl, hoşgörü ve eşitlik gibi düşüncelerle bayrak açtığı bir akım" olarak ortaya çıkar