02 Eylül 2019

T24 10 yaşında: Ekspres gibi geçiyor güzel günler üstümüzden...

Paranın gözü kör olsun, ama parasızlığın sağladığı imkânlarla da yapıyoruz T24'ü!

"Ekspres gibi geçiyor güzel günler üstümüzden / Tutup kaçırdığımız bir şarkı gibi..." Şinasi Özdenoğlu bu dizelerinde, zamanın salıncağındaki serüvenimizin, ardımıza baktığımızda mumla arayacağımız kederini tattırır.
Stephen Hawking, "Zamanın Kısa Tarihi" şahanesinde, gezegenimize en yakın yıldızın (Proxima Centauri) 4 ışık yılı (40 trilyon kilometre!) uzakta olduğunu, o yıldızın bugün gördüğümüz ışığının, aslında Dünyamıza doğru 4 yıl önce yola koyulduğunu anlatır. 
Dünyamıza en yakın yıldızın bile ışığını dört yıl sonra görmek, evren coğrafyasının en küçük mesafelerinden sayılır. Zira Hawking, çıplak gözle görebildiğimiz diğer yıldızların çoğunun, bizden "birkaç yüz ışık yılı" (birkaç katrilyon kilometre) uzakta olduğunu vurgular.
Hawking, Dünya'nın da küçük bir parçası olduğu Samanyolu Galaksisi'nde yüz milyarlarca yıldız bulunduğunu, güneşimizin bu dört nala okyanusta "sıradan" bir sarı yıldız olduğunu ve evrenin Samanyolu gibi yüz milyarlarca galaksiyi sarmaladığını anlatır.
Kozmik bir "Mağrur olma padişahım" hikâyesi!

Zihniniz böylesine muazzam bir evrende dolaşırken kendinizden bahsetmek, misal "T24 10 yaşında" diye bir yazı yazmak kolay değil. Ama evrendeki yolculuğu kendisinden itibaren başlayan insan için, aksi de kolay değil.

Nâzım Hikmet'in "Ben içeri düştüğümden beri güneşin etrafında on kere döndü dünya / Ona sorarsanız: ’Lafı bile edilemez, mikroskopik bi zaman...’ / Bana sorarsanız: On senesi ömrümün..." dizeleriyle başlayan şiiri, insanın zamana en eşsiz tercümesi sayılır.


Sadece 10 yıl olmayan bir 10 yıl

Velhasıl efendim, T24 10 yaşında. Evet "mikroskopik" bir zaman ve lakin 10 senesi ömrümüzün.
Zaman,  her diliminde aynı mesafeleri mi ifade eder? Yayına başladığımız 1 Eylül 2009'dan itibaren geçen 10 yılda yaşananların 10 yıla sığabileceğini düşünebilir miydiniz? Baskısı, basıncı, basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki tehdidi artarak devam eden, çılgınca düşmanlıklar, akıl almaz soruşturma ve davalarla geçen, aslında geçmeyen, ötesine uzanan bir 10 yıldan söz ediyorum.
T24; hiçbir kurum, kuruluş, şirket, kişi, fon ve hareketten tek kuruş kaynak kabul etmeden, hiçbir mahallenin borazanı olmadan, tamamen kendi ürettiği mütevazı kaynaklarla, sadece gazetecilik inadı ve ortak aklıyla geçirdi bu 10 yılı.
Gazeteciliğin alabildiğine tehdit edildiği ve gazetecilik adına alabildiğine büyük hatalar yapıldığı bu 10 yılı, hemen her günü çetin geçen bir takvimin, zamanın ikliminden kopup da bir türlü yere düşemeyen yerçekimsiz yapraklarında sayın.
 

Değişenler, değişmeyenler ve reklam meselesi


10 yılda çok şey değişti, ama değişmeyen şeyler de var. Misal, 10 yıl önce kredi kartlarımıza taksit yaparak aldığımız bilgisayarlarla kurmuştuk T24'ü. Bugün hâlâ "bakiyeniz yetersiz" uyarısı üzerine ihtiyacımız olan teçhizatın bir kısmını kasaların önlerinde bırakıyoruz.
Olsun, "Aklımız hazinemizdir" diyerek, T24'teki değişimden güç alarak güzel günlere gün sayıyoruz.

Değişim diyorum, aslında gelişim. Yazarları, analistleri, programcıları, haberciliği, söyleşileri, yayın politikası ve arkasına kimseleri almadan 10 yıldır sürdürdüğü yayınıyla bugün T24'ün Türkiye'de kurumsallaşan ilk bağımsız gazetecilik girişimi olduğunu söylemek abartı olmaz.
Bizi üzen değişimler de var tabii. Misal, okurlarımızın haklı olarak yakındıkları "reklam" meselesi. Sitemizde usandıran ölçülerde reklam kaynıyor; zira doğrudan reklam alamadığımız için ancak "programatik" denilen "ucuz" reklamlarla mütevazı bütçemizi denkleştirebiliyoruz.
Reklam vermeyi "siyasi beyan" haline getiren muktedirler, içerik ve trafik açısından Türkiye'nin en etkili haber mecraları arasında yer almasına rağmen hak ettiği reklamları T24'ten esirgeyenler utansın. Bugünlere dair mazilerine düştükleri, iftihar edebilecekleri bir baskı, gurur duyacakları bir suskunluk, övünebilecekleri bir kayıtsızlık değil. İlhan Selçuk'un her hayata rehber, her kulağa küpe sözleri geliyor aklıma; her insan yaşamı boyunca kendi heykelini yontar!

Olmayan bir geçmişle avunmayalım

Asla olmayan bir geçmişi varsayarak yakınmak inandırıcı değil, faydası da yok. Ülkemizde gazetecilik, geçmişte genel olarak iyiydi de bu dönemde yerlerde sürünüyor değil. Daima iyi gazeteciler oldu, ancak gazeteciliğe dair hiç de iyi hatıralara sahip değiliz. Bugün medya üzerinde tanık olduğumuz baskının tarihimizde görülmemiş bir düzey, kapsam ve süreye yayılmış olması, bu gerçeği değiştirmiyor.
Medya patronları, geçmişten bugüne "gazetecilikten zarar ettiklerini" öne sürerek gazetecilere çaresizlik dayattılar. Medya dışındaki işleri için gazeteciliğe yatırım yaparak aslında "korkuyu, yalanı, gerçeği saklamayı, gerçeği porsiyonlara ayırmayı, gerçeği göstermemeyi, gösterdiklerini çarpıtmayı" satın aldılar.
Oysa internetin mesleğimize tebliğiyle, neredeyse sadece bir kâğıt kalem bulmak kadar yakın oldu gazetecilik.
Doğru yapıldığında gazetecilik, mütevazı da olsa, kendi giderlerini karşılayacak gelirleri üretir. Ve gazetecilik, medya patronlarının değil, gazetecilerin mesleğidir; T24'ümüzü kimselerin alt edemeyeceği gerçeği de bu.

Evet, finansal ihtiyaçların aşırı telafisi çok kirletti gazeteciliği. Evet siyasal, bürokratik baskılar çok kısıtladı. Ama, gazetecilerin kendisinden, özellikle medya elitlerinden kaynaklı sorunları halının altına süpürerek mesleğimizin sorunlarını tartışamayız. Buyuran varsa, o buyruğu alan da var. Kural koyup da kural tanımayan varsa, gerçeğe değil bu düzene itaat için medyada  çırpınan gazeteci kılıklı bir güruh da var.
Bugün her sayısında gazetecilik adına utanç sütunları dizilen gazetelerin, ekranlarını yalana boyayan internet siteleri ve televizyonların yayınlarını icra edenlerin, elde ettikleri imkânlar karşılığında kendilerini ödünç veren medya elitleri olduğunu unutmayalım.
T24, mesleğimizin sorunlarını asla unutmayarak, internetin neredeyse bir kâğıt bir kalem mesafesine taşıdığı gazetecilik imkânıyla "başka bir gazetecilik mümkün" hayalinin peşine düşmenin hikâyesidir.

Güneş, hayat burcundan çıkmadan...

Yanlış anlaşılmasın, T24'te mesleğimiz açısından bütün doğru yanıtları ürettiğimizi düşünmüyoruz. Buna imkânımız da yok, zira sadece kendi ürettiğimiz imkânlar nispetinde gazetecilik yapmaya çalışıyoruz. Çok eksiğimiz var, "niyet ederek" yapmasak da çok hatalarımız oldu, oluyor.
Gazeteciliğin, büyük sözlerin, büyük taahhütlerin itibarını kaybettiğini biliyoruz. Hem gazetecilik yapıp, hem de herkesin takdirini kazanamayacağımızı da biliyoruz. Ne olursa olsun, kimselere borçlanmadan burada olmayı ve daha iyi olmaya çalışmayı sürdüreceğiz. Türkiye'nin en geniş, en etkin yazar, analist ve programcı kadromuza yeni katılımları yakında haber vereceğiz. Bir nebze ayırabildiğimiz bütçeyle, bugüne kadar imkânsızlık nedeniyle aslında kısa sürede çözülebilecek teknik altyapı sorunlarının bir kısmını daha yakında çözmüş olacağız.

Paranın gözü kör olsun, ama parasızlığın sağladığı imkânlarla da yapıyoruz T24'ü! Soruşturmalar, davalar, cezalar, bütçe kısıtları, "gazeteci" kılıklı yanaşmaların yanıt almayı bile hak etmeyen saldırıları... Hepsi bir yana, hep birlikte çok güzel bir 10 yıl geçirdik T24'te, geriye dönüp baktığımızda kederini, sevincini çok özleyeceğimiz bir 10 yıl. Bu nedenle işte, her şeye rağmen; ekspres gibi geçiyor güzel günler üstümüzden...

Evet zaman...
Vakit dar, insanın zamanla alışverişi çetin, bir bakmışsınız güneş hayat burcundan çıkıvermiş!
Ve hep birlikte yapacak daha çok işimiz var...

Mütevazı ücretlerle çalışan editörlerimiz, muhabirlerimiz, mütevazı bir telif bile ödeyemediğimiz çıkarsız yazarlarımız ve elbette siz okurlarımız; bu hepimizin hikâyesi, sağolun.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?