23 Nisan 2018

Dört muhalefet partisi uzlaşmaya yakın; Erdoğan'a karşı Gül'ün 'ortak adaylığı' konusunda son gelişmeler neler?

Bütün tarafların güvendiği aracılarla yürütülen temaslarda önemli gelişmeler var…

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine ilişkin planlar, İyi Parti’nin mümkünse seçim yarışından uzak tutulması çabasına kadar uzandı. İyi Parti’yi sandıktan uzak tutma arzusu, delege sayısının büyük bir çoğunluğunun imzasına karşın Devlet Bahçeli yönetiminin, AKP’nin de sağladığı imkânlarla MHP’de olağanüstü kurultayı engelleme tavrının devamı olarak da okunabilir.

Baskın seçim tarihinin saptanmasında bu ihtimalin de dikkate alındığını, yanı sıra AKP-MHP ittifakına karşı muhalefet partilerine ortak cumhurbaşkanı adayı arayışı için zaman bırakmamanın da hesaba katıldığını biliyoruz.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, parti içinde bazı kesimlerce de sürpriz olarak karşılanan ve tartışma konusu yapılan, İyi Parti’yi, milletvekili transferiyle TBMM’de grup kurdurarak seçimlere sokma kararı, AKP-MHP ittifakının ilk hamlesini göğüsledi. CHP’nin kararı, muhalefet cephesine güven ve moral kazandırmış görünüyor.

Tam iki ay sonra yapılacak 24 Haziran seçimlerinde muhalefetin bir çatı adayda uzlaşıp uzlaşmayacağı meselesine gelince… Öncelikle, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turuna her partinin kendi adayıyla girmesi, seçimin ikinci tura kalması durumunda o tura kalan muhalefet adayının desteklenmesi fikrinden giderek uzaklaşıldığı gözlemleniyor. Bunun iki basit nedeni var. Birincisi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, muhalefetin ortak bir aday üzerinde uzlaşamaması durumunda ilk turda seçimi kazanma olasılığı. İkincisi; Erdoğan’ın 20-25 puan gerisinde ikinci tura kalacak bir muhalefet partisi adayının, basit çoğunluk aranan ikinci turda Erdoğan karşısında yüksek bir şansının olmayacağı düşüncesi.

Gül formülünde önemli gelişmeler var

Peki, muhalefetin ilk tura ortak bir adayla girme olasılığı yüksek mi, bu isim kim olacak?

Yanıta ilişkin olarak önemli gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Kamuoyu önünde cereyan eden gelişmeleri biliyoruz. CHP’nin İyi Parti’ye milletvekili transferinin ardından bugün yapılan CHP-Saadet Partisi buluşmasının ne kadar sıcak geçtiği, yapılan ortak açıklamaya da yansıdı. CHP’nin, tarihsel olarak karşısında bulunduğu Milli Görüş çizgisine tarihindeki en yakın dönemlerden birini geçirdiğini söylemek abartı olmaz. Bu yakınlaşmanın, Milli Görüş içinde yetişen Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu partinin iktidarına karşı gelişmesi, AKP’nin kendi dünyasında kaybetmekte olduğu zemine ilişkin bir fikir veriyor.

Kamuoyu önünde cereyan etmeyen önemli gelişmelere gelince… Güvenilir aracılarla yürütülen temaslarda, Abdullah Gül’ün muhalefet partilerinin ortak adayı olması olasılığının bugüne kadar hiç olmadığı kadar yüksek olduğu anlaşılıyor. Yürütülen temaslara ilişkin alabildiğim bilgiler, diğer partilerle uzlaşılması durumunda CHP liderliğinin de Abdullah Gül’ün adaylığına yeşil ışık yaktığını gösteriyor ki, bu son derece önemli bir eşiğin aşılması anlamına geliyor.

Milli Görüş çizgisinde yetişmiş bir siyasetçi olarak Gül’ün adaylığına Saadet Partisi’nin sıcak bakmayacağı elbette düşünülemez. Saadet Partisi siyasetinde yeni bir dönem başlattığı gözlenen Genel Başkan Temel Karamollaoğlu’nun Gül’ün adaylığına kapıyı sürekli açık tutan açıklamaları da ortada.

Gül’ün adaylığına HDP’nin de -diğer muhalefet partilerinin uzlaşması durumunda- soğuk bakmadığı, aracılarla yürütülen temaslarda gözlenmiş durumda. HDP’ye ortak aday teklifinin resmen götürülmesi aşamasına gelinmiş bulunuyor.

Temasların, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine partisinin adayı olarak gireceğini açıklayan Meral Akşener’in ikna edilmesinde odaklandığını söyleyebiliriz. Akşener’in de Gül’ün ortak adaylığına evet demesi durumunda cuma gününe kadar açıklama yapılması planlanıyor.

Neden Abdullah Gül?

Abdullah Gül’ün ortak aday gösterilmesinde tayin edici hareket noktasının, “AKP-MHP cephesinin ‘yerli ve milli’ söylemine ve iktidarın kutuplaşma üzerinde odaklanan seçim stratejisine karşı en stratejik isim olduğu” düşüncesi.

Abdullah Gül’ün de, anket sonuçlarını değerlendirdiği, ortak adaylığa kapıyı kapatmadığı konuşuluyor.

İlkeler deklarasyonu

Aracılarla yürütülen temaslarla eş zamanlı olarak, kesin mutabakata varılması durumunda yayımlanacak muhalefet deklarasyonu üzerine de fikri egzersizler yapılıyor. Mutabakat sağlanması durumunda cuma gününe kadar duyurulması planlanan bir “ilkeler deklarasyonu”yla muhalefet ittifakının gerekçeleri ve hedeflerinin kamuoyuna açıklanması amaçlanıyor. İlkeler deklarasyonunda vurgulanacak temel noktalardan birinin, olağanüstü hâl uygulamasına son verilmesi ve demokratik hukuk devleti hedefinin gereği olarak parlamenter sisteme geri dönüş taahhüdü olacağı anlatılıyor.

Ne dersiniz; Türkiye tarihinin en kutuplaşmacı siyasetini üreten ve yerleştiren AKP, karşısında Türkiye tarihinin en büyük uzlaşmasını yaratıyor olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?